Cover albümleri büyük imtihandır. Ya alnının akıyla çıkarsın ya da kütür kütür batarsın. Pek ortası yoktur. Görülmemiştir. Efsane grup Pulp solisti Jarvis Cocker, büyük bir risk alarak, Fransızca klasik şarkılardan bir demet seçip okumuş. Allah yarattı dememiş. Ortaya olağanüstü bir iş çıkmış.
Geçenlerde bu çalışmaya dair biraz çıtlatmıştım (tık tık). Beklentim yüksekti ama bu kadarını beklemiyordum. Enfes enfes. Uzun zamandır bir gece albüm dinlerken bu kadar keyiflendiğimi hatırlamıyorum. Bu hissi çok özlemişim, tam hissetmeyi, güzel hissetmeyi. Evet, güzel bir albüm dinlemek, böyle bir şey. Ayaküstü telefondan şarkı dinlemeyi pek sevmem. Eski usül ritüelimi yaparım. İçeceğimi yanıma alır geçerim başına.
Daha önce sanırım Dalida'dan dinlediğim ve orijinal halinin kime ait olduğunu çıkaramadığım Dans ma chambre, öyle inanılmaz bir açılış şarkısı ki, daha ilk notadan yüzünüzde patlıyor ve üç dakika otuz bir saniye sonunda sizi perişan ediyor. Evet, uzun zamandan sonra ilk defa daha birinci şarkıda albüme vuruldum, gürül gürül gözyaşı döktüm. Olamaz böyle bir şey (acil plağı çıkmalı). Hayatımda duyduğum en güçlü yorumlardan. Cocker adeta şarkıyı "çalmış". Bundan sonra Dans ma chambre onun şarkısıdır. Cocker'ın şu dizeleri vurgulayarak şarkıya girişi paha biçilemez...
"Odamda yapayalnızım her gece.
Seni bekliyorum gece karanlıkta.
Ne fena, eğer canımı acıtıyorsa.
Sensiz her şey, benim için aynı.
...Eğer keder içindeysen, anımsa, ben buradayım.
Seni bekliyorum.
Geri dön bana."
Dramatik fade-outları hep sevmişimdir. Cocker, son defa, "seni bekliyorum" dedikten sonra şarkının yaklaşık bir buçuk dakikalık çıkış bölümü o kadar dinleyenin içine işliyor ki... Beni etkilemek bu kadar kolay. Uzun ve duygusal bir kapanış ile her şey mümkün. Şunu da eklemek istiyorum, giderayak "geri dön bana" deyişi o kadar Fransız ki, bazı rock şarkıcıları yaş aldıkça nasıl bu kadar güzel olgunlaşıyor ve farklı dilde şarkıları hissederek okuyabiliyorlar anlayamıyorum. Hatırlayalım Iggy Pop da bu yolda. Bryan Ferry'den de hep böyle bir şey gelsin istedim. Bu şarkıyı duygusal bir filmin son sahnesine koysalar izleyenlerde ne baş üstüne baş kalır ne solmadık ciğer bırakır.
Brigitte Bardot'yu genelde oyunculuğuyla tanıyoruz ama şarkıcılığını da seven azınlıktayım. Contact da sanırım en sevdiğim "keyifli" şarkısı olabilir (Comic Strip ile). Tıpkı orijinalindeki gibi Cocker yorumunda da o arkada dönüp duran döngü insanın asabını bozuyor. İyi anlamda. Bir nevi hipnotik diyebilirz. Cocker'ın iyi bir müzik zevki olduğunu bu şarkıyı seçmesinden anlıyorum. Herkesin aklına gelmez bu küflenmiş şarkının tozlarını silip yeniden okumak.
"Bir meteorit saplanıverdi kalbime.
Siz, dünya üstündekiler, doktorlarınız var.
Temas...
Beni anlayın, bedeli ne olursa olsun
Galaksideki aşkımla buluşmalıyım."
Fransız sinemasının unutulmaz isimlerinden Bourvil'in şarkısı La tendresse'le devam ediyoruz yola. Bu şarkıyı birçok yorumcu vaktiyle okudu. Haliyle Cocker ciddi bir yükün altına girişiyor ama ilginçtir bu şarkıdan da göğsünü gererek çıkıyor. Belki sesi az daha "hıtırtılı" olsa alacağımız zevk arşa çıkabilirdi fakat bu haliyle bile yumuşacık.
"Zenginlik olmadan da yaşanır
Tek kuruş bile olmadan.
Efendilerden ve prenseslerden
Artık pek fazlası yok.
Oysa şefkatsız yaşamak
Yapamazdık.
Hayır, hayır, hayır,
Şan olmadan da yaşanır
Hiçbir şeyi kanıtlamaz.
Tarih içerisinde 'hiç' olmak
Ve bununla iyi hissetmek.
Fakat şefkatsiz yaşamak
Yapamazdık.
Söz konusu dahi edilemez
Hayır, hayır, hayır..."
İhtiyar dostunuz bu şarkıda tıkanıyor ve kime ait olduğunu bilemediği Amour, je te cherche'in engin sularına kendini bırakıveriyor. Muhtemelen kendi şarkısı. Değilse de bilen çıkarsa lütfen alta not düşsün. Albümde bir adet Serge Gainsbourg şarkısı var, az sonra karşımızda, fakat bu şarkıda Cocker'ın vokali katıksız Gainsbourgvari. Hatta size tam bir dönem de vereyim, Jane Birkin'le kaydettikleri Melody Nelson dönemleri, tam o ağızlar (e peki o düzenlemesindeki saykodelik oyunlar ve yaylılar??). Gainsbourg yaşasa eminim hoşlanırdı.
Jacques Dutronc'suz bir Fransızca albüm yapılamazdı. Fransa'nın hınzır sesi. Hep ironik. Hep alaycı. Altmışlarda çıkardığı rock parçalarından en sevdiğim örneklerinden Les gens sont fous, les temps sont flous (İnsanlar Deli, Zaman Bulanık)'yu tam da altmışlar düzenlemesiyle kaydetmeleri albüme nostaljik bir hava katmış.
Il Pleut Sur La Gare için albümün nazarlığı diyebilirim. Kötü bir şarkı sayılmaz ama diğerlerine göre geride.Oysa Cocker "gırtlağından" geleni yapmış. Lakin bir şeyler eksik sanki.
Neyse ki hemen devamında gelen ve ilk olarak büyük Mina'nın okuduğu ama ünlenmesi Dalida yorumuyla olan Paroles Paroles ile albüm eski ritmini yakalıyor. Lætitia Sadier'yle düeti gerçekten iyi bir uyum yakalamanın neden önemli olduğunun göstergesi. Su gibi. Orijinal yorumlar kadar geleceğe kalır mı, sanmıyorum, ama 2021 dünyası için yeterince keyifli.
Geldik favori Fransız şarkıcım Serge Gainsbourg'un Requiem pour un con'nuna. Hayli edepsiz şarkımızı Cocker en az orijinali kadar iyi yorumlamış. Ki kolay kolay Serge Gainsbourg'un yorumunun üstünde görmem başkalarını. Öyle biricik bir vokalistti. Ama Cocker işi çözmüş, ruhunu hissetmiş, adeta bir şeytan ayini gibi şarkıyı mezarından çıkarıvermiş. Saygıda kusur etmeden, orasına burasına dokunmadan, nokta atışı.
Françoise Hardy'den ne zaman dinlesem efkarlandığım Mon ami la rose'un da bu albümde yer alması sevindirici. Sylvia Lopez isminde ünlü bir modelin genç yaşta kansere yenilmesinin ardından yazılan bu şarkı altmışların en güzel şarkılarından biridir. Çok dokunaklı gelir. Muhakkak o versiyonuna da kulak verin. Fakat bir elinizde mendil bulunsun. Cocker Bey de Serafina Steer ile yakaladığı melankolik uyum ile şarkının puslu havasını korumayı başarmış. Ölüm döşeğini anlatan en ince şarkılardan. Dans ma chambre'da perişan olmayan varsa bu şarkıda yelkenleri indirecektir. (Françoise Hardy ne harika bir kadın ya!)
"Yine de çok güzeldim.
Evet, en güzeliydim
Bahçendeki çiçeklerin.
Bizler aslında fazla bir şey değiliz.
Ve arkadaşım gül
Dedi ki bana bu sabah,
'Gör bak beni yaratan Tanrı'yı,
Başımı eğdiriyor,
Ve düştüğümü hissediyorum,
Kalbim neredeyse çırılçıplak,
Bir ayağım mezarın içinde
Çok oldu varlığımı yitireli.'"
Yeter bu kadar gözyaşları diyerek, geçen yazımdaki tahminimi tutturarak, La chinoise filmindeki Mao mao şarkısına geçiyor Cocker. Ne diyebilirim? En ufak falsosu yok. Hatta neredeyse öncüsünden daha keyifli. Canlı dinlemek isterdim. Hiç bitmesin dediğim şarkılardan bir tanesi. Politik, sarkastik, ironik, saykodelik. Ezberimde olan şarkılardan biri olduğundan albümü dinlerken hemen eşlik edesim geliyor bet sesimle! Tek sorunu akla takılması.
"Vietnam yanar ve ben haykırırım Mao Mao
Johnson şaka yapar ve ben uçarım Mao Mao
Napalm akar ve ben yuvarlanırım Mao Mao
Şehirler ölür ve ben düşlerim Mao Mao
Orospular feryat eder ve ben gülerim Mao Mao..."
Max Berlin'in Elle et moi'sını da bir yere not ediniz. Oya gibi işliyor. Hatırlarsınız, Max Berlin, ünlü diskoculardan Cerrone'un kardeşi ve Elle et moi'sıyla kendine kült bir yer edinmişti. Cocker da bu şarkının o hafif dokusuna dokunmadan olduğu gibi yorumlamış. Yetmişler erotizmi yine işitsel olarak şarkının öncül kuvveti. Giallo'larda sıkça duyduğumuz o iç gıcıklayan düzenlemeleri kim unutabilir...
Gümbür gümbür Aline ile kapatıyoruz. Türkiye bir dönem bu şarkıyla çalkalanmıştı. Herkesin dilindeydi Christophe şarkısı. Covid onu aramızdan almasaydı merak ederdim şarkının bu yorumu hakkında neler hissedeceğini. Bugün dahi Fransızca şarkılar toplaması alsanız muhakkak içinde yer alır. Severiz.
Kuvvetle muhtemel uzun süredir yazdığım en kapsamlı albüm yazısıydı. Ama içime sindi. Böylesi saygılı ve etkili bir albümü tarihe not düşmek için bile olsa yazmalıydım. Genelde özendiğim yazılar bir o kadar az görüntülenmeyle sonuçlanıyorsa da ben mutluyum. Bu satıra kadar okuyan, şarkıları dinleyen, keyfini çıkaran herkese yürekten teşekkürler. İyi ki müzik var. Şimdi bir şeref turuna daha çıkarak tekrardan albümü dinliyorum.
Bunları Dinlemek Lazım: Dans ma chambre, Mao mao, Contact, Mon ami la rose, Les gens sont fous, les temps sont flous
Sevgili Dostum,
YanıtlaSilNe yaptın sen böyle,
Akşamın bu güzel saatlerini cayır cayır yaktın yahu:)
Enfes bir yazı yine ki enfes şarkılar bile -zevkten- ağlamıştır, eminim:)
Tam bu saatlerde dinlemelik bir albüm :)) Gece albümlerine ihtiyacımız var. Bir esti aklıma.. yazıverdim :)) Güzel sözleriniz için teşekkürler.
Sil