Placebo geçtiğimiz yılın başında kaydettiği ama nedense bir türlü yayınlamadığı sekizinci albümleri Never Let Me Go'yu nihayet açıkladı! Sekiz yıldır beklediğimiz albümün -en sonunda- çıkacağını öğrenmek sevindirici. Tabii hala "beklemek" zorunda olmamız üzücü. Ama bir şekilde alışabiliriz. Zira albümden çıkan teklilerin ikisi de çok güzel. Mart 2022'de çok tatlı bir albüm bizleri bekliyor (dilerim ertelenmez). Toplam bir saate yaklaşan oynatma süresi ile de beni cezbediyor. Malum günümüzde şarkılar "erken boşalma"dan muzdarip (en azından bir kısmı) ve şarkılar bir türlü patlayamadan iki dakika içinde bitiveriyor. İki dakikada derdini anlatabilen şarkı sayısı bir hayli az. Never Let Me Go'da ortalama şarkı süreleri dört dakika. Doya doya dinleyeceğiz anlaşılan. Zaten bizim bu müzik sevdamızın sebebi "deneyim" yaşamak değil miydi? Echoes'la, Nothing Else Matters'la, Hotel California'yla büyüyen çocuklardık. Şarkıyı dinlemek yerine onu yaşardık. Şarkıların bir giriş bölümü, gelişmesi, sonucu vardı.
Yayınlanan ikinci single Surrounded by Spies her zamanki gibi atmosferik. İnsanı içine çeken ve olduğu ortamdan koparan bir şarkı. Beş dakikalığına "kayboluyorsunuz". Her daim politik yönünü koruyan Brian Molko, bu şarkıda da ucundan politika yapıyor, günümüzün güvenlikçi politikalarını eleştirerek. Teknolojinin geldiği nokta düşünüldüğünde herkesin cebindeki telefonla birer papparazzi olduğu ve ünlülerin özel hayatlarının neredeyse sıfır noktasına geldiği düşüncesine hak veriyorum. Eskiden bu işi yapanlar vardı. Şimdi alealde birisi çıkıp sizi barda, sahilde, yolda görüntüleyip magazincilerle paylaşıveriyor. Bu kadarla kalmıyor Molko. Bir yandan da güvenlik için oraya buraya yerleştirilen kameraların özel hayatı bitirdiğini söylüyor. Paranoyak tondaki bu şarkı sözleri bakımından pek tatmin etmiyor ama düzenlemesi ve dinleyeni sürekli diken üstünde tutmasıyla heyecanlandırıyor. NME'de okuduğum kadarıyla William Burroughs'un kullandığı cut-up tekniği uygulanmış (ah gençlik zamanında ne çok okurduk Beat'leri). Yani bir metin yazıyorsunuz ve sonra onu parçalara ayırıp tekrardan birleştiriyorsunuz. Haliyle de ortaya çorba çıkıyor. Şifreyi çözmelisiniz. Ama ne yalan söyleyeyim burada o kadar kompleks bir şey olduğunu sanmıyorum. Hatta yer yer tekdüze.
En sonunda yine dönüp duruyorum ve Placebo'ya sığınıyorum. Benim için gerçek bir liman. Orada huzurluyum. Orada güvenliyim. Sürprizlere yer yok. Sevgili gibi hissediyorum. Başını Sleeping with Ghosts'a, Loud Like Love'a, Black Market Music'e yaslayabilir ve dünyanın dertlerini unutabilirsin. Yalnızlığın üstesinden geliyor.
Gerçek bir olayı anlatan ve Molko'nun komşuları tarafından İngiltere Hükümeti adına "izlendiği" süreci anlatan bu şarkının güvensizlik hissine bayıldım. Dinlerken insanı gerçekten paranoyak hissettiriyor. Grubun bozduğu veya değiştiği eleştirilerine katılmıyorum. Battle for the Sun çıktı, o günden beri herkesin dilinde, grubun eski tadını vermemesi. Hayır arkadaşlar. Placebo aynı. Durduğu yerde. Fakat sizler değiştiniz. Büyüdünüz. Kimisi bizim gibi büyümedi ve hala o noktada. Surrounded by Spies'ı gönlüyle dinleyen birisi şarkının arkasındaki Sleeping with Ghosts ve Meds hissini sezinleyebilir. Bu grup hiç büyümeyenlerin (ve yarası hiç kapanmayanların) grubu.
"Yanan bir binadan atladığını gördüm.
Alev almış Elvis gibi hareket ettiğini gördüm.
Bu anlam arayışı beni öldürüyor.
...neredesin şimdi
Sana en çok ihtiyacım olduğu zamanda."
hah işte ya. bu sabah Avusturya Radyosu FM4'daki DJ aynı şeyden dem vurdu, "Placebonun yeni single'ını dinleyeceğiz şimdi ama bilmiyorum emin değilim kuşkulu yaklaşıyorum" dedi. Dinledik, ben de "aa aynı placebo işte hiç değişmemiş" diye düşündüm, şimdi Coldplay'in ilk zamanlarını bilip son zamanlarına dayanamayan biri olarak, Placebo'nun aynı kalmış olmasına sevindim yalan yok..
YanıtlaSilBüyümemişim yani sana göre, bu da sevindirici :))
Coldplay iyi bir örnek. Nereden nereye açısından :) Everyday Life'ı sevmiştim gerçi ama yalan yok X&Y'dan sonra ciddi bir düşüş içindeler. Oysa Molkogiller aynı :)) Sound bazen değişiyor ama özü hep korunuyor. Kimse bana ruhunu kaybettiler dedirtemez. Ha Beautiful James ha This Picture. Temalar aynı. Dertleri aynı. İşin güzelliği hiçbir zaman tekdüze hissettirmemesi. Şarkılar hem aynı hem de farklı :) REM ve U2 da böyledir bence.
SilBüyümeyelim :)
Her şey niye küçültülür, kısa kısa tüketilir hale geldi anlamıyorum. Kafamda bunun mantığını çözemiyorum:) Orhan Pamuk'un Sessiz Ev'ini aldım geçen gün. Yazarın fazlalıkları attığı, okumayı kolaylaştırdığı, yeni okuyucuya sunduğu son baskıymış. Kitabın arka kapağında yazıyor. Ben bunları okuyunca bir üzül, bir bozul:) "Yeni okuyucu" ne demek yahu? Burada resmen romanı ilk kez okuyacak olanlar değil, uzun okuyamayan, okuduğunu zor anlayan yeni insan türü kastedilmiş. Üzdü doğrusu. Düşün, şarkılar bile kısaldıysa...
YanıtlaSilYeni Placebo limanlarına sığınmaya az kaldı yani:) Hayatta halâ güzel şeyler oluyor:)
Ben açıkçası birkaç senedir "yaşayamadığımızı" düşünmeye başladım. Eskiden her şey kendi içinde bir anlam taşıyordu. Şarkılar kitaplar filmler hepsi bir şey ifade ediyordu. Fakat bugün ezici çoğunluğu sadece "günü atlatma" gayesinde. İzle ve düşün... Dinle ve düşün... Yok. İzle ve unut. Dinle ve unut. Haliyle anılarımızda yer etmiyorlar. Suya yazıyoruz. Mesela Placebo'nun son albümü 2013 yılında çıktı. 8 sene. Ama hala yepyeni. Hala söyleyecek sözü var. Dinlerken bana o günleri hatırlatıyor. Bugüne de seslenebiliyor! Radyoları dinliyorum. 2 dakika sonra şarkıyı unutuyorum. Hiçbir şey hissetmiyorum. 0. Şarkıya sarılmak istemiyorum. Bence bu çok önemli. Kitaplarda da böyle yani. Ne kitaplar okuduk zamanında. Peşinden kamyon dolusu hatıralarla. X kitabını nerede hangi zamanda okudun deseniz cevaplayabilirim :)) Paylaştığınız detaya canım sıkıldı zira o kitabı ben hala okuyamadım ve yazarı sevdiğim için elbet bir gün ömrüm yeterse okuyacağım. Ne yani şimdi suyunun suyu mu? Ne demek "yeni okuyucu"? 300-400 sayfa okuyamayacak durumda olanın Orhan Pamuk'ta ne işi var. Proust'tur, Joyce'tur, bunlar okuyucu için lüks sınıfına giriyor. Zaman ve kafa ayırmalı. Ayıramıyorsan da hiçbir manası yok bulaşmanın. Herkes her şeyi okuyacak diye bir şey yok. O lüksü yaratabilenin de elinden almayın o keyfi. Ki son zamanlarda ben de yavaş yavaş bu ışık hızı çağından nasibimi almaya ve odaklanamamaya başladım. Canım sıkılıyor. Zaman yaratsam bile eskisi gibi bir okuma macerasına kolay kolay girmekte zorlanıyorum. Pandemi ve imaj çağı bizi mahvetti :(
SilBen yavaş akışa dönmek istiyorum. Romanların şarkıların bir anlam ifade ettiği, sindirebildiğimiz, zamanı yarıp içinde yaşayabildiğimiz günlere. Neden koşturup duruyoruz anlamıyorum. Eskiden de herkes çalışıyordu. Okula gidiyorduk. Çocuk yetiştiriyorduk. Fakat koşmuyorduk. Dans ediyorduk. Bazen hızlanıyorduk. Sonra yavaşlıyorduk.