Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

2 Eylül 2020 Çarşamba

Müziğin Geleceği Yok

Çok karamsar oldu başlık.

Eskiden ebeveynlerler çocukları kitap okumuyor diye yakınırdı. Sinemalara gider, evde video kaset izlerlerdi. Sonra sinemalar boşaldı, zaman darlığından diziler ivme kazandı. Kitaplar ve sinema derken sıra müziğe geldi ve artık müzik albümleri de dinlenmez oldu. Adeta kademeli bir çöküş zinciri. Daha önce streaming servislerine neden uzak bir noktada durduğumu açıklamıştım (yazı burada). Spotify ve benzeri hizmetlerin dinleyicileri nasıl tembelliğe ittiğini, sanatçıların külliyatlarını nasıl eksilttiğini irdelemiştik. Bugün de biraz oradan devam edelim istiyorum.

Son iki yıldır çıkan albümlerin çoğu 2-3 dakikalık şarkılardan derleme. Özellikle pop şarkıları. Bir solukta başlıyor ve bitiyor. Sebep? Bu müzik platformlarının politikaları. Çok tık almak istiyorsan ve "yemi bir defada takacaksan" o kısacık önizlemeye sığacak bir şarkı yaratmak durumundasın. İyi de, toplamda iki dakika süren bir şarkının yirmi saniyesi zaten bütün sürprizi açık etmez mi? Nakaratı iki defa çevirsen kırk saniye, köprüsüydü, girişiydi, çıkışıydı zaten oldu bittiye geldi. Bu sebepten ötürü de artık insanlar şarkıları dinlemiyor bile. O yirmi saniyelik tanıtımdan şarkının bütünü hakkında iyi kötü bir fikir edinebiliyor.

Bizim zamanımızda böyle müzik sağlayıcıları yoktu ve yeni şeyleri radyolardan takip ederdik. Radyolar da yayın akışının selameti açısından beş altı dakikalık şarkıları kırpardı. Doğal olarak. Siz de bir şarkıyı radyoda o haliyle dinlerdiniz. Ama bu kırpma, şarkının zevkini azaltmazdı. Çünkü her şeye rağmen yirmi saniyelik bir önizleme yerine üç dakikalık bir şey dinlerdiniz ve eğer şarkı ilginizi çektiyse bir mağazaya gidip albümün fiziksel kopyasını (kaset, plak ya da cd) alarak o şarkının kesintisiz, kırpılmamış haline ulaşabilirdiniz. Şuanki şarkıların hepsi kendinden kurgulu olarak geliyor. Haliyle de insan kendine şunu soruyor, "e zaten önizlemeden başka bir numarası yok, neden gidip de para verip albümü alayım?".

Böylece müzik bitiyor. Önce tembelleşiyoruz. Platformlarda olmayan albümleri veya şarkıları yeryüzünde yokmuş gibi davranıyoruz. Sonra önümüze sunulanları da parçalara bölüp on on beş saniyede tadına bakıyoruz ve karar veriyoruz. Minik parçalar halinde sunulan şarkıların da bir esprisi olmuyor haliyle. Tam aksine katmanlı ve giderek gelişen şarkıları seven eski usül bir müzik dinleyicisi olarak bunu korkunç buluyorum.

Mesela günümüzde kimse Pink Floyd'a dönüp bakmaz. On beş yaşında bir genci yerinde oturtup ona Echoes'u nasıl dinletebilirsiniz? Yirmi üç dakika. Hadi tadımlık bir kesit verelim desek neresini kırpıp verebiliriz? Acelemiz var. Çünkü ilgimizi dağıtacak uyaranların sayısı fazla. Eski kafalı biri gibi davranıp da "bütün suç telefonların" demeyeceğim ama etkisinin de büyük olduğu bir gerçek. Sinemalarda bile iki saat telefon ışığından uzaklaşamayan insanlar, artık bir saatlik albümleri bile telefonuna bakmadan tamamlayamıyor. Geçen gün Amerikalı bir müzik yorumcusunu izliyorum. Çocuk ikide bir ya ekrana bakıyor ya telefonuna. Sonra da şarkıları yorumluyor. Böyle bir şey olabilir mi? Sen kendini verebilir misin o şarkıya?

Denebilir ki "e kardeşim koskoca Elvis'in, Buddy'nin şarkıları da iki dakika civarıydı". İyi de orası altmışlar. Müziğin yapılış şekli bambaşka. Anlayış apayrı. Adamlar bir piyano, bir gitar, bir davul ve bir kontrbasla albüm kaydediyor. Bugün birisi Elvis'in dün yaptığını yapmaya kalksa herkes ağız büker. Hem şimdiki kadar ne elektronik olanaklar vardı ne de alt türler vardı. R&B, rock n'roll ve rockabilly aralarında paslaşıp duruyorlardı. Bugün popun bile yüzlerce alt türü var.

Alt türler çoğaldı ama tahammülümüz düştü. Konserlerin de giderek yok olacağını düşünüyorum. Bir konseri değerli kılan şey "canlı" performans oluşudur. Sevdiğiniz bir sanatçı, o gece sahneye çıkar ve hatasıyla sevabıyla çalar. Ve her performans biriciktir. Konserin güzelliği de burada yatar. Şarkıcı o gece farklı bir solo çalar, şöyle bir bakış atar, ne bileyim alışılmadık bir setlistle çıkar ama muhakak bir şey. Bir şey. Biz ne yapıyoruz oysa, telefonlarla anı "ölümsüzleştiriyor", hikayeler çekiyor veya hiç olmadı yanımızdaki arkadaşlarla gürültülü bir tonda çene çalıyoruz. E o zaman biz neden oradayız? Evimizde toplanıp, arka planda bir şeyler açıp laflayabiliriz. Hem çok daha ucuza gelir hem de ev ortamında bedenlerimiz dinlenir.

Konserin güzelliği sürprizlere açık oluşudur. Sanatçı hata yapabilir. Ağlayabilir. Terleyebilir. Düşebilir. Her şey olabilir. Veya onunla tokalaşabilirsiniz. Şakalaşabilirsiniz. Hatta sarılabilirsiniz. Nick Cave konserinde iki elimle birden telefonla oynasam, onun elini sıkma fırsatı yakalayamazdım. Oysa anı yaşayıp gözümü onun üstünden ayırmadım, an geldiğinde eller birleşti. Kaç kez. İşte size anlatılabilecek güzel bir anı. Daha başka tokalaştığım sanatçılar, topladığım gitar penaları.. neler neler. Hepsi bir anı. İnsanlar anılar üzerinde yükselmez mi? Bir albümü almaya gittiğiniz günü bile hatırlayabilirsiniz. Ben ilk aldığım kasetleri cdleri bile hatırlıyorum ya. Başlı başına bir olaydı albüm satın almak. Şimdi kaçımız hatırlıyor falancanın filanca albümünü internet üstünden dinlediğini?

Bilmiyorum. Çok karamsar olmak da hoşuma gitmiyor. Ama geleceği de pek toz pembe göremiyorum. Müziğin ve hatta genel manada sanatın, paraya boğdurulduğunu düşünüyorum. Sanat nefessiz bırakıldı. Kimse de sanat hamiliğine soyunmuyor eskisi gibi (ki o da biraz tartışmalı bir mesele). Müzik nereye gider bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey içimizdeki ateş. Joan Baez'in eski bir toplama kasetinde dinlediğim House of the Rising Sun ile başlayan müzik yolculuğum boyunca topladığım anılar. Anılar yoksa bizler de yokuz.


10 yorum:

  1. Katılıyorum bu yazdıklarına, bilhassa da streaming tembelliği ve havadaki telefonlar (ve dahi tabletler!) yüzünden sahneyi göremediğimiz konser deneyimleri konusunda. Bir yandan kendimi de suçluyorum, hiç eskisi gibi ilgilenmiyorum müzikle. Okumuyorum, takip etmiyorum.

    Ama sanırım senden şöyle bir %20 filan daha az karamsarım ahhahhhah :D Yazını okurken düşündüm, ben de aldığım kasetleri cd'leri dün gibi hatırlıyorum, nereden aldım, nasıl dinlemiştim filan. Müzik dinleme alışkanlığım değiştikten sonra az da olsa oldu öyle anılar. Bak buna güleceksin, "Ay yeni albüm çıkmış!" diye Spotify'i açıp da dinlediğimiz albümlerden biri Songs Of Experience'di :D Ve o allahın belası güdüğün 10. saniyede nasıl şarkıya girdiğini, dönüp barbar kocama baktığımı, "Bu ölünce çok üzüleceğiz" dediğimi, biraz da gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum. Ha albümün geri kalanını hatılıyor muyum? Hayır. Ama o U2 ile olan problemimin bir parçası büyük ihtimalle. Suede'in son iki albümünü ekseriyetle Spotify üzerinden dinlediğim halde eskisi gibi bir deneyim olabildi, kulaklıkla Tunalı'da yürüdüğümü, sonbahar olduğunu, kendimi yeniden 15 gibi hissettiğimi filan hatırlıyorum. Night Thoughts'un plağını aldım, herhalde 3 kere filan dinledik. Ne korkunç di mi?

    Bir diğer an da Childish Gambino'nun This is America'sını youtube'da ilk seyredişim. O videoyu bir daha asla "ilk defa" seyredemeyecek olmama üzülüyorum. Ağzım açık kalmıştı.

    Cımbızla çektiğim bu anılar haricinde tabii ki bütün müzik anılarım 90'lardan. Biraz da 2000'lerden. Böyle böyle yaşlanıp teyze olmak istemiyorum Zihnibeyciğim ahhahhha :D Naapıcaz biz?!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. U2 dendi, oradan başlayayım. Dün gece U2 konusunda bir şeye çok sinirlendim, yazdım. Son ütüsünü yapıp 1-2 güne yayınlarım (Sp*tify listesi dahildir). Güdüğü yedirmeyiz :D Experience'tan bir şarkı önereyim, birkaç haftadır sadece onunla hayata tutunuyorum. Hastaneye gidiyorum o çalıyor, evde yatıyorum o çalıyor. "Love Is All We Have Left". Gerçekten Zooropa tadı aldım ve içime işledı. Neden bilmiyorum. Çok çok etkilendim. Dinlerken sürekli uzaklara bakıyorum, evde ufak çaplı bir NBC seti kuruldu. Patti Smith bile zaman yitirmeden konserlerinde okumuş (bu arada Patti biletim de yandı 2020'de...tansiyon aleti olanınız var mı?) Night Thoughts da ne albümdü ya <3

      "İlk deneyimin ikinci kez yaşanamaması tatsızlığını" biliyorum ve son zamanlarda ben de bazı şeyleri ilk defa dinlemek istediğimi farkettim. Bir de tabii kötü anılarla heba olan şarkılar, gruplar var ki evlerden ırak. Gambino seni epey etkilemişti onu hatırlıyorum. Benimle de paylaşmıştın o klibi :)

      Benim durum daha vahim. Hiç yaşamadığım dönemlerin albümleriyle günümü gün ediyorum ("sefam olsun ohh ohh" ahaha :D ay bunu yapmam gerekiyordu istemeden oldu, ehem). Sahi, 2000'lerden sonra ne oldu?



      Sil
    2. Ay ben de Love Is All We Have Left'ten bahsediyordum! Ahahhhaha bak demek ki bir şeyler çok doğru o şarkıda :D Bizi de NBC etti o akşam, hala da kıpırdamadan camdan Ankara'nın çatılarına bakıyorum her dinlediğimde. Bakayım Patti nasıl okumuş, belki bir kayıt vardır youtubelarda. (Senin yazıyı da yaktığımız Nick Cave biletlerine ağlayarak okudum aslında. Ambulans çağır, beni de alın, acile gidelim :/)

      Gambino canıma okuyunca "Ay ben bunu tek başıma kaldıramiyciiim, paylaşayım acilen" demiştim. Böyle durumlarda sen "ACİL ULAŞIM REHBERİ"nin ilk sıralarındasın ahhahhha :D (Böyle durumlar: Childish Gambino, Nejat Alp, Miami Vice.)

      Barbar kocama soracak olursak 2000'lerden sonra her şey mahvoldu, o yüzden ne varsa 80s hairbandlerde ve 90s grunge gruplarında var :D

      Sil
    3. Demek ki o şarkıyı bizim gibi eski usül müzik dinleyicileri için yapmış. Üçümüzü birden etkisi altına aldığına göre :D Ben de şarkı söylüyor olsam sahnede coverlardım. Ben Innocence ve Experience serisini beğendim ya. İnsanlar neden bu kadar yerden yere vuruyor anlamadım :/

      Benim de aynı türden bir rehberim var ahahaha :D Acil durumda camı kırıp mesajları yolluyorum.

      100% hak veriyorum. Hair metal seven son insanlar olarak çok dertliyiz.

      Sil
  2. Çok ilginç bu yazı, spotify sevdiğim için "aaa ama nasıl" diye başladım okumaya, "aslında çok doğru" diye bitirdim okuduğum metni. Hiç aklıma gelmemişti bu kısalma ve tahammülsüzlük sorunu, 100 sene öncenin 45dk'lık eserlerini düşününce de PF kısa geliyordu tabii. Zekâmız mı geriliyor acaba, çünkü hani ufak çocukların uzun çizgifilmler yerine reklamları tercih etmeleri gibi, yetişkinler de uzun eserler yerine kısa ve repetitif tınıları sevecek belki de. Ay bilemedim.. Fakat doğru vallahi doğru demişsiniz!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farklı bir pencere açabildiysem ne mutlu :) O benim de aklımda bir muamma aslında. Muhtemelen evrimin bir parçası. Mesela hala insanlar "yahu bu piramitleri nasıl inşa ettiler" diye düşünüyor. Oysa biliniyor. Fakat o zamanın teknik ve tahammülü çok farklı. Şimdi ne zarif evler tasarlanıyor, ne detaylı müzikler yapılıyor. Her şey paket. Self-servis.

      Sil
  3. Eskiden albümleri inciğine cinciğine kadar incelerdik. Yerli, yabancı fark etmez, çalanların isimlerini bile bilirdim. Albümleri kesintisiz, döndüre döndüre dinlerdik. Günümüz çocuklarının, gençlerinin olumlu yönlerini takdir ediyorum ancak şu aşırı tüketim huyları beni deli ediyor. Bunu müzik, dizi vs. anlamında da düşünebiliriz, giyim kuşam vs. anlamında da. Piyasanın buna göre şekillenmesi üzücü. Her şey para değil ya! Günü kurtarmak bu. Ve çok tehlikeli.
    Konserlerdeki o kaydetme telaşı beni de sinirlendiriyor. Yanımda arkadaşım vs. aynı şeyi yapıyorsa "Bunları bir zaman sonra sileceğine eminim, niye uğraşıyorsun o zaman? Konserin tadını çıkarsana" diyorum. Bunlar hep Instagram psikolojisi:) Pür dikkat şarkıcıyı, müzisyenleri, vokalisti izleyenlerdenim ben de. Hepsi bir bütün çünkü. Yaşlandık herhalde be! :) Yanlış anlaşılmasın teknolojiye de hemen adapte olurum, "Öldük bittik, çip takacaklar hepimize" korkusunda olanlardan değilim:) Ama bazı değerler kolayca harcanmamalı. Teknolojinin nimetlerinden faydalanıp anlamını kaybetmeden ilerlemeli. Bilmiyorum! Çok uzun konu. Arada yazmalısın böyle. Faydalı oluyor inan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de aynı fikirdeyim. Teknoloji düşmanlığı yapıp komplo teorileriyle yatıp kalkmanın da bir faydası yok :) Ama bazı şeyler eski usül güzel. Anılara çok önem veriyorum ve bu yeni çağda anılara yer yok gibi. Her şey anlık, sonrası yok. Kıyafetler gibi. Albümler gibi. Oysa yarın geldiğinde elimizde ne kalacak? Eski bir eşyanın, yaşanmışlıkların bir güzelliği var. Buna albümler de dahil. Mesela ben büyükannemin plak arşivini devraldım öldüğünde. Dedemin kütüphanesi de bana kaldı. Her bir plağın üstünde alındığı o günün tarihi ve mekanın bilgisi var. Kitaplara düşülmüş notlar.. Hepsi bence güzel şeyler. Şimdi herkes telefondan açıp dinliyor ve uzayın boşluğunda yok oluyor. İşin sıkıştırılmış müzik kısmına girmiyorum bile :/ Plağın ses kalitesiyle hiçbiri kıyaslanamaz. Gençler umarım mp3 falan dinlemiyordur, bir dönem 2000'lerde insanları o rezalet formatla zehirlediler. Kulak cinayetiydi -_- Konserlere ben deneyim olarak yaklaşıyorum. Elbette hepsi böyle olmuyor. Sadece eğlenmek için gittiklerim de var ama çoğunlukla ciddiye alıyorum ve bir şeyler öğrenmeye, hissetmeye çalışıyorum.

      Sanırım yaşlanıyorum :)

      Duyduğuma sevindim :)) Ben de böyle şeyleri sık sık dile getirmek istiyorum.

      Sil