Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

4 Eylül 2021 Cumartesi

Lorde - Solar Power (2021)



Albüm yayınlanalı yaklaşık bir ay oldu. Özellikle bekledim. Ortalığın yatışmasını. Hoş, normal zamanda da bir albüm çıktığında, hemen klavyeme davranmıyorum. Çünkü her albümün bir sindirme süresi olduğuna inanıyorum. Kimisini bir haftada tüketir posasını alırsınırız. Ama bazıları vardır ki zaman ister. Lorde bu konuda "kötü" bir örnek. Zira eski albümlerine verdiğim ilk inceleme puanlarına bakıyorum da hep düşük vermişim. Mesela bugün tam puan verdiğim Melodrama'ya, ilk çıktığı zaman üç buçuk vermişim, yılsonu listemde ise dört vermişim. Pure Heroine çıktığında onu da ortalama bir puan ile uğurlamıştım. Zamanla onu da sevdim. Yani işin özü Lorde benim için çetin çeviz. Öyle iki dinlemeyle değerlendiremiyorum. Solar Power ise farklı oldu. Daha dinlediğim ilk günden bu puanı verdim. Ve daha ilerleyecek yolu olduğu düşünüldüğünde puanın belki de tam puana evrilmesi söz konusu bile olabilir. Ama şimdilik temkinliyim. Çünkü Melodrama kadar "tam" bir albüm ile karşı karşıya değiliz. O yüzden bu puanda uzun bir süre daha ısrarcıyım.

Solar Power, çıktığı an ortalığı birbirine kattı. Müzik eleştirmenlerinin önemli bir bölümü albümü sert bir şekilde eleştirdi. Eski hayranların pop kanadı da albüme yüz ekşitti. Ben? Açıkçası o ilk gün elim "oynat" tuşuna bir gitti bir geldi. Dinlesem mi dinlemesem mi emin olamadım. "Acaba beklesem mi" bile dedim; öyle bir kötü ilk tepki almıştı. Ki ben kolay kolay başkasının lafından etkilenmem. Neyse, bir şekilde o gün cesaretimi topladım, dinledim. Sonra? O gece kaç saat boyunca dinledim durdum bilmiyorum. Bir yandan arkadaşlarla albümü konuştum bir yandan şarkıları ezberledim. Uzun zamandır (belki yıllardır?) bir albümü ilk dinleyişte bu kadar özümsememiştim. O kadar özel bir duyguymuş ki... Telefonların bilgisayarların şarjı bitti bitti doldurduk. Öyle bir hal. Albümü benim kadar seven bir diğer arkadaşla neredeyse sabahladık.

Derin albüm incelemesine geçmeden Lorde'un benim için ne ifade ettiğine ve eleştirmenlerin tavrına dair iki üç satır yazmalıyım. Lorde, Royals ile dünyayı kasıp kavurduğu günlerde ben o şarkıya çok soğuk yaklaşmıştım. 2017-2018 yıllarına kadar da pek ısınamadım. Dolayısıyla ilk albümü de biraz arada kaynadı (şimdi dönüp bakıyorum da, Ribs, A World Alone, Buzzcut Season, Tennis Court hepsi müthiş işlermiş). Fakat Melodrama oyunu değiştirdi. Green Light müthiş bir pop hitiydi. Merak edip albümün derinlerine ilerlediğimde işin renginin farklı olduğunu anladım. Zamanında Bowie'nin "geleceğin müziğini yapıyor" dediği Lorde'un gerçekten de zamanın "ötesinde" olduğunu anladım. Albüm eklektik bir başyapıttı. Dans isteyene dans, melodram isteyene melodram,..

Lorde ilk günden beri farklı işler yapıyor ve bir işi bir diğerini tutmuyor. Haliyle onun bu bukalemun halini seviyorum. Fakat yeni albümü tam bir ters köşe oldu. Neredeyse beş senelik bir aranın ardından kimse böyle bir şeyi öngöremedi. Dolayısıyla müzik eleştirmenlerinin onu en çok vurduğu nokta burasıydı. Lorde, eski Lorde değildi. İyi de, müzik böyle bir şey değil mi.. sürekli değişen bir şey. Tam aksine ben her zaman yenilenen şarkıcılara daha çok aşk besledim. Bowie, Madonna, Cher, vb. sanatçıları dev kılan şey kabuklarını kırmaları ve her defasında yenilenmeleri. Piyasanın beklentilerine çok aldırmadan. Lorde'u bu açıdan eleştiren müzik yazarlarını açıkçası ciddiye bile almıyorum. Bir blog yazarı veya müzik üstüne amatör bir şekilde içerik üreten herhangi biri böyle bir eleştiri getirebilir. Hatta bunu geçin, olabilecek en absürt eleştirileri bile üretebilir, çünkü bu onun hobisidir. Ama sen bir meslek olarak müzik eleştirmenliği yapıyorsan, böyle komik bir eleştiriyi yöneltemezsin, altı dolu eleştiriler getirmelisin. Ben bu blogta "Lorde'un saç rengi değişti, çok bozdu" bile diyebilirim. Çünkü bu kimsenin umrunda olmaz. Beni kim ciddiye alır? Ama sen kelli felli bir dergide otorite olarak yazıyorsan bunu ciddiye alman lazım. Bu süreçte Lorde ve albüme dair eleştirilerin neredeyse tamamını izledim, dinledim, okudum. Amatör içerikleri de profesyonel yazıları da. Youtube içeriklerinde güldüm geçtim (ki ben her zaman Youtube reaksiyon videolarını eğlence amacıyla izlerim - küçümsemek için söylemiyorum, o işin doğası gereği şova dayalı olmasından ötürü). Dergi yazarlarında öfkelendim. Öyle salakça şeyler okudum ki yabancı dergilerde akıllara ziyan. Paylaşıp sinirlenirinizi bozmak istemem.

* * *

Solar Power, "yeni doğan bir gün" aslında. Lorde için. Hayranları için. Minimal, ekolojist, retro ve hippi. Kulağı kesik olanlar albümü dinlerken aynı anda hem yetmişler sound'unu hem iki binler sound'unu ve hatta altmışlar sonundan sunshine pop sound'una yakın bir şeyleri bile duyabilir. Solar Power'ın en güçlü yönlerinden biri de bu "zaman yolculuğu" bence (mellotron'u hatırlayan ve albümünde kullanan kaç kişi var?). Bir yerde nostalji hissederken bir yerde takviminizde yazan güne geliveriyorsunuz. Tamamen zamansız bir albüm. Aynı zamanda da mekansız! Yeni Zelanda'da mıyız, Los Angeles'ta mı belli değil.

Lorde, başarıyı elde ettikten sonra kendini daha çok öne atmak yerine geriye çekildi. Zaten onun en büyük farkı alışılagelen pop yıldızı kalbına sığmaması. Ne sosyal medyada çene yarıştırıyor, ne her önüne gelen yerle röportaj veriyor, ne de turnelerini haddinden fazla uzatıyor. Bir anda parıldayıveriyor ve sönümleniyor. Pop müzik gibi neredeyse her sene kendini hatırlatması gereken bir alanda böyle "cool" tavırlar takınması ve ona rağmen sevilmesi gerçekten hoş. Zaten kendisine "popçu" diyebilir miyiz pek emin değilim yani.

Peki bu dört yılda o ne yaptı? Boş durmadığı aşikar. Sürekli düşünmüş. Bir yandan dünyanın felaket hali, bir yandan talihsizlik (köpeğini kaybetmesi), bir yandan yirmili yaşlara basması ile hayatında bir çok şey değişti. 2019 yılında Antarktika'ya gitti. Orada gözlemler yaptı ve üzerine kitap yayınladı. Tüm bu olup bitenler, pandemi, ölümler, küresel ısınma derken Lorde içsel bir arayışa girdi. Solar Power'a her şeyi diyebilirler ama albümdeki söz yazarlığının hakkını teslim etmeleri gerekir. Lorde bu albümünde kalemini geliştirmiş. Lafı açılmışken bu "ermiş" halinden de bahsetmeliyim. Lorde'un çıplak ayakla sahneye çıkmasını, çevre endişeleri nedeniyle cd formatında albümünü bastırmaması, kendisini neslinin doğa dostu sesi kılması takdir edilesi. Ama sonrasında ne olacak bilmiyorum. Böyle "büyük" aydınlanmalar yaşadığını öne süren birinin beş sene sonra şappi eller havaya diyip yüz elli gece turne verip her türlü çevresel soruna sebebiyet vermesi ve bugünkü hippi hallerini unutması ciddi bir ikiyüzlülük olacak. Dolayısıyla bunu bir samimiyet testi olarak hanesine yazıyoruz ve beklemedeyiz.

Sektörün altın çocuklarından Jack Antonoff birçokları için geçer akçe olsa da ben kendisinden son yıllarda usandım. Belki on iki on üç yaşındaki ortalama bir genç dinleyiciye enteresan gelebilir onun düzenlemeleri fakat bizim gibi dedeler nineler onun bu numaralarını yutmuyor. Özellikle son bir yıldır yaptığı hiçbir işi sevmedim. Dolayısıyla bu albümde de onun isminin olması tarifsiz bir gerginlik yaşattı bana (sonra arka vokallerde Phoebe Bridgers'ın ve bir şarkıda da Robyn'in olduğunu görünce sevincim arttı). Önyargımda kısmen haklı çıktım ve albümün düzenlemelerinde ciddi eksiklikler göze çarpıyor. Ama bunu fazla açmayacağım zira bir ay boyunca zaten denecek her söz dendi. Bu kadar eleştirilen bir albümü bir de benim buradan vurmamın kimseye bir faydası yok. O yüzden sevdiğim taraflarına geçelim ve şarkı şarkı ilerleyelim.

The Path, daha ilk notalarıyla dinleyicisine "yaz hüznü" yaşatıyor ve bu albümün mevsimini ortaya koyuyor. Albüm için yazdığı ilk şarkının bu olduğunu belirten Lorde, "tam olarak buradayız işte" diyerek ruh halini paylaşıyor. Omuzlarına yüklenen beklentiler, bir anda cebine giren milyonlar, yolunu kaybeden bir kız. O ise sadece doksanlarda doğmuş bir "ada" kızı. Bu şarkıda her ah ah çekişinde siz de ona eşlik etmeden duramıyorsunuz ve bir güneşin bu kaos dünyasının ortasında hepimize rehber olması için umutlanıyorsunuz. Favorilerimden. Her sabah dinleyerek uyanıyorum.

"Eğer bir kurtarıcı arıyorsanız, o ben değilim.
Acınızı alacak başka birine ihtiyacınız var.
Pekala o ben değilim.
Çünkü hepimiz kırgın ve üzgünüz.
O hayallerimiz nerede?
O hayallerimizi bulamıyoruz.
Umalım ki güneş bize o yolu göstersin."


Son yıllarda özellikle gençler arasında popülerleşen folk horror akımın örneklerinden Midsommar ve The Vvitch filmlerinin etkisi üzerinde hissedilen klibiyle kendinden söz ettiren Solar Power tıpkı Royals gibi Lorde'un "spoken word" kısmıyla başlıyor ve ortalarına doğru "patlıyor". İlk şarkıda güneşi arayan mutsuz Lorde burada yükselen güneşin ışınlarıyla ısınırken bir yandan da umudunu diriltiyor. Sonlara doğru solar power sayıklamalarını dinlerken siz de istemsiz bir şekilde bu tekerlemenin sarsık eşlikçisi oluveriyorsunuz. Mantra gibi mırıldanıyorsunuz.

"Kıştan nefret ederim, soğuğa gelemem.
Tüm planlarımı iptal etme niyetindeyim (çok üzgünüm, yapamam)
... Kızlar kumlarda dans ediyor
Ve ben telefonumu suya fırlatıveriyorum.
Bana ulaşabilir misin? Hayır, bana ulaşamazsın."


Melodrama döneminde zirveye yerleşen Lorde, partileyen Los Angeles gece hayatının kendisine göre olmadığını hayrkırdığı California ile oldukça leziz bir pişmanlık resitali yaşatıyor. Bir yanı rüya, bir yanı hayalkırıklığı olan bu şehir.. Altmışların psychedelic sahnesine evsahipliği yapan Kaliforniya'nın bugün geldiği hal düşünülürse nereden nereye diyoruz. Dünün beş parasız ama umut dolu hippilerinin yerini para saçan umutsuz starlar doldurmuş.

"Tüm o şişelere veda, tüm o modellere,
Göklerde yağmur tutmayan bulutlara veda.
O Kaliforniya aşkını istemiyorum."


Solar Power ilk tekli olarak yayınlandığında yüzüm ekşimişti. İlk izlenim için uygun bir şarkı değil gibiydi. Ama ikinci teklinin Stoned at the Nail Salon olması sevindiriciydi. Daha ilk dinlemede budur dedirtmişti. İsmiyle güldüren atmosferiyle Joni Mitchell'ı hatırlatan güçlü bir şarkı.

Sadece bu albümün en iyi şarkısı değil aynı zamanda Lorde'un kariyerindeki en iyi şarkıların arasına girecek Fallen Fruit için ne diyeceğimi bilemiyorum. İki arkadaşımın "mutlaka dinlemelisin" önerisi ile şarkıya karşı bir sıfır olumlu bir önyargıyla yaklaşmıştım ama bu kadarını beklemiyordum. Antonoff yapmış. Dünyanın dört bir tarafının yaz boyunca yandığına hepimiz şahidiz. Rusya, Türkiye, İtalya, Fransa, Amerika, demeden her yer yandı. Küresel ısınma ve iklim değişikliği ensemizde. Etkileri burada. Bize böylesi bir dünyayı miras bırakanlara karşı ("bizden önce gelenlere")... Bugün bile buna duyarlı olmayanlara karşı ("Nissan'dan Phantom'dan uçaklara")... bir ağıt. Bugün doğaya sahip çıkılmazsa geriye ne kalacak? Bir zamanlar "elma ağaçlarının yetiştiği görkemli koridorların arasında düşkün meyvelerin üstünde dans etmek". Peki çıkar yolu nedir? "..cep dolusu tohum, gitmenin vaktidir" diyip dünyayı kurtarmak. Uzun zamandır bir şarkıyı her dinleyişimde tüylerimin diken diken olmuyordu. Bugün bile dinlerken etkileniyorum. Müziğin kesilip Lorde'un resitasyon arasından tutun da o kıyametimsi kapanışına kadar her bir detayına hayranım. Albüm çıktığında bu şarkıya dair birçok internet görseli paylaşıldı. Birçoğunun ortak noktası şarkıyı dinlerken insanların göğe yükselmesi şeklindeydi. Ne yalan söyleyeyim şarkının benim üstümdeki etkisi de böyle. Lorde'un vapers kelimesinden sonra üfleyişinde havalanıyorum.

"Hep birlikte yürüyeceğiz (yürüyeceğiz)
Saçlarımızda saykodelik çelenkler..."



Büyümenin ve şöhretin getirdikleri üzerine kendiyle yüzleştiği Secrets from a Girl (Who's Seen It All)'da Fallen Fruit'taki global sorunlardan sıyrılıp bireysel olanlara iniyor ve Melodrama'ya şık bir selam çakıyor.

"Hüzne hoşgeldiniz. Sıcaklık dayanılmaz onunla yüzleşene dek.
Tuhaf Havayolları ile uçtuğunuz için teşekkürler, bugün, sizin uçuş rehberinizim."


The Man with the Axe ve bir buçuk dakikalık süresiyle Leader of a New Regime, albümde sevmediğim şarkılar olarak tarihe not düşülüyor.

Kova Çağı referansıyla (kulaklarınızda Let the Sunshine In çalmaya başlamıştır) altmışlara göz kırpan Lorde, Dominoes'a Uma Thruman'ın annesini, Woodstock'ı da dahil ederek ortaya nostaljik bir tat çıkarıyor. Düzenlemesi de almtışlardan. Gitarınızı alıp şarkıyı evde kendi kendinize çalasınız geliveriyor.

"İşte başka bir evreye doğru koşturuyorsun,
Yeni Çağ'a git durma kederin ötesine geç."

Çok sevdiği köpeği Pearl'ü kaybettikten sonra yazdığı Big Star da albümün öne çıkanlarından. Uzay boşluğunda kaydedilmiş gibi duran bu şarkı bir nevi vedalaşamama hali.

"Oysa her kusursuz yazın iyi geceler dilemesi lazım.
Şimdi senin kehribar rengi ışığa doğru koşuşunu seyrediyorum.
Partiyi bir zamanlar severdim ama şuan pek iyi değilim.
Bebeğim sen büyük bir yıldızsın.
Fotoğrafını çekmek istiyorum ölene dek."

Kayıp hissi ve doğaya dönüş Mood Ring ile tekrardan önplana çıkıyor. En yakın arkadaşımızı, köpek dostumuzu, kaybettik. Dünya mahvoldu. Partiler eski tadı vermiyor. Yıldızlar yanlış yerde.

"Hiçbir şey hissetmiyorum.
Ruh hali yüzüğüme bakıp duruyorum öylece
Nasıl hissettiğimi söylüyor
Süzülüyorum
Tüm üzgün kızlar şarkılarını söylüyorlar
Bizler dans ediyoruz ta ki ruh hali yüzüklerimiz
Bizlere ne hissettiğimizi söylene dek."



İsmiyle böylesi uyumu olan kaç şarkı biliyorsunuz? Oceanic Feeling'i dinlerken kendinizi bir yaz ikindisinde denizin kenarında dalgaların karşısında hissediyorsunuz. Sahile vuruyorlar. Güneş ışınları teninizi okşuyor. Yaz bitiyor. Güneş batıyor. Solar Power sonlanıyor. Lorde olgunlaşıyor. Zaman değişiyor. Peki elde kalan?

"Ah aydınlanmaya ulaştın mı?
Hayır fakat deniyorum..
Ah duyuyor musun sesi?
Yükselerek titreşiyor.
Kumsalda bir odun yığını inşa ediyorum.
Bana nasıl olacağını göstereceğini biliyorum
Zaman geldiğinde anlayacağım
Elbisemi üstümden çıkaracağım ve koroya katılacağım."


Bunları Dinlemek Lazım: Fallen Fruit, California, The Path, Solar Power

2 yorum:

  1. Merhaba çok güzel bir yazı olmuş. Bloğunuzu yeni keşfettim. Takipteyim

    YanıtlaSil