Pop ve disko kültürüyle uzaktan yakından alakanız bulunsun bulunmasın, Studio 54'u bir şekilde duymuşsunuzdur. Zamanın en meşhur diskoteği. İnsanlar içeri girebilmek için saatlerce kuyrukta bekliyor, başaran ise ayrı bir dünyaya gözlerini açıyor. Çünkü bu gece kulübünde ünlüsü ünsüzü herkes yan yana eğleniyor. Düşünsenize, içeriye girdiğinizde Diana Ross'u, Cher'i, Al Pacino'yu, Mick Jagger'ı, Truman Capote'yi, Liza Minelli'yi, David Bowie'yi, Grace Jones'u (neden kendisini yeterince övmüyoruz ya, bir ara kendisi hakkında yazayım, hatırlatın), Andy Warhol'u, Elizabeth Taylor'ı Divine'ı, Debbie Harry'i ve nicesini görüyorsunuz. Onlarla aynı ortamda eğleniyorsunuz. Hayal bile edemiyorum. Debbie Harry'i altmışlarının sonunda sahnede izlediğimde elim ayağım birbirine girmişti. Nasıl bir enerji. Kadın ikon olmak ve poz vermek için yaratılmış sanki. Bir köşeye otursa bile dergilerin kapaklarında kendine yer bulabilecek bir star (en beğendiğim fotoğrafı şu - zaten Bob Gruen'ın çektiği fotoğrafların hepsinde inanılmaz görünüyor, mesela).
Dünya sorunlarına kulak kesilen ve bir taraflarıyla spiritüel işlere merak salmış altmışlar gençleri ve çocukları, yerini yetmişlerin yılgın, hedonist ve materyalist gençliğine bırakması aslında devamında gelecek olan seksenlerin ayaksesleri olsa gerek. Bu açıdan disko kültürü eleştiriye oldukça açık. Kalabalıklar yerini giderek bireylere bırakıyor. Çareyi protestolarda veya savaş karşıtı, sevgi temalı yüz binlerce katılımlı festivallerde değil, dans pistinde belirli bir zümrede arayan içine kapalı bir kültür. Fakat bir yandan siyahi ve eşcinsel bireylerin toplumda daha görünür olmalarına aracılık ettiği düşünülürse diskoyu vurdumduymaz ve tamamen işe yaramaz bir kültür olarak görmek mümkün değil.
Sosyolojik ve psikolojik çıkarımlar bizim işimiz değil. Biz müzikle ilgileniyoruz. Disko, bence popüler kültürün en keyifli ve eskimeyen alt türlerinden biri. Bugün bile geçerliliğini ama öyle ama böyle koruyor. Haliyle Studio 54 gibi bir uğrak yeri hakkında sayısız film ve belgesel çekildi bugüne kadar. En son örneklerinden olan 2018 çıkışlı Studio 54, hayatımda izlediğim en sıkıcı disko şeysi olabilir. Bu kadar cafcaflı, eğlenceli, renkli bir konudan bu kadar sıkıcı bir belgesel çıkarmak gerçekten ilginç. Belgeselin başına geçtiğimde tek beklentim vardı, deli gibi disko parçalarının çalması ve diskoya gelen ünlülere dair ilginç anektodlar dinlemek. Ama ne buldum? Tadımlık dedikodular. Bol bol mali sıkıntılar ve yöneticilerin finansal maceraları. İşin müzik kısmı o kadar numunelik sunulmuş ki.. En fenası disko parçaları bangır bangır çalmıyor. Bir iki tanesi hariç o aradığımız dönemsel hitlerden eser yok. Hoparlörlerime bakıp iç geçirerek filmi tamamladım. Sylvester ve Candi Staton hariç kaydadeğer bir şey yok (bir yerde Philip Glass da çalıyor ama onun diskoyla alakası olmadığı için saymıyorum). Oysa kimleri beklerdim? Village People (tam dönemi), Grace Jones (bir La Vie En Rose), diskonun müdavimlerinden Michael Jackson'dan Don't Stop 'Til You Get Enough, Chic, elbette Gloria Gaynor, Donna Summer, vs. Hadi hiçbir şey bilmiyorsunuz bari 79 çıkışlı A Night at Studio 54 albümünden birkaç parça seçseydiniz. Neyse artık. Fragmanı bırakayım, karar sizin. Studio'yu bilmeyenler için ufuk açıcı olabilir. Fakat bilenler için yeni bir şey vaadetmiyor. Paraları mı yetmemiş nedir sadece Nile Rodgers'la röportaj yapabilmişler.
Neyse biz eğlencemize bakalım.
Studio 54'un yankısı yıllardır sürüyor. Pet Shop Boys'un bu gece kulübüne saygı niteliğindeki şu şarkyı bir kenara iliştirelim. Hepimiz New York şehrinin çocuklarıyız, diskoseverler olarak.
Bu şarkı kesmediyse şunu da dinleyelim.
debbie hakikaten çok acayip. kadın, dediğin gibi her haliyle ayrı bir fotoğraf karesi. grace jones övme fikrini destekliyorum, bir resim olarak hafızamda çok sağlam ama hakkında pek bir şey bilmiyorum, heyecanla okurum.
YanıtlaSilgeçenlerde halston dizisini izledim netfilikş'te. aslında izlerken çok sıkıldım ama sonuna kadar gittim bir şekilde. o dönem, mekanlar falan çok çekiyor beni ama sanırım kurgu ya da temposunda sıkıntı vardı, ara ara içim geçti. oradaki disko değil mi ya studio 54? neremle izlediysem artık, utandım şu an.
disko kültürünü vurdumduymaz ve işe yaramaz olarak görmek için sanırım tütünden bıyıkları sararmış solcu bir abi falan olmamız gerekiyor. yok ben de asla kabul etmiyorum tam da senin dediğin sebeplerle. sosyoloji işimiz değil desen de bence sen müzik kisvesi altında tam nokta atışlı tespitler yapıyorsun komşucuğum. :)
e bu arada nereden izleyeceğiz bu belgeseli böyle alt yazılı falan? dur bi' bakınayım ben, hiçbir şey yoksa kostümlere falan düşerim.
Ah keşke diziyi bilsem de cevaplayabilsem :( Ryan Murphy'nin dizilerine yetişemiyorum artık. Galiba yapımcısıymış. En son AHS 1984'ü izlemiştim ve çok beğenmiştim. Seksenler zaafımızdan yararlanmıştı :p
SilKanopy'den izledim filmi ama muhakkak başka yerlerde de vardır :)