Kadınlar susturuluyor, dövülüyor, vuruluyor, öldürülüyor, yakılıyor.
Bu konuda sessiz kaldığım veya fikrimin olmadığı düşünülmesin. Var.
Sadece biz erkeklerin artık susması, kadınların sesine kulak vermesi ve geri atması gerekiyor.
Kadın konuşuluyor, ekranlarda sadece biz erkekler.
Kadın konuşuluyor, öneriler sıralayan biz erkekler.
(Bazı öneriler var ki içinde yine ölüm var: idam - cezalandırmadan en uzak şey.)
Yeterince konuşmadık mı?
Her şeyin iyisini biz mi biliyoruz?
O tacizleri, şiddeti bizler mi yaşıyoruz da ekran ekran çıkıp konuşuyoruz?
Ne yaşanmışlığımız var?
En son annemiz karşısında mı susmayı bildik? O günden beri sesimiz gür çıkıyor.
Susun ve dinleyin.
Ben yine iyi bildiğim şeyi yapacağım, müzik üstünden cevap vereceğim, slam şarkıyla.
Çevirisini de yapıp susacağım. Dinleyeceğim.
Kahramanlarımı düşüneceğim.
Daha lise sıralarında Rosa Parks'ın azmiyle tanışan, Virgina Woolf'un sayfalarında kaybolan,
Marguerite Duras kitaplarında aşkla tanışan, Jane Birkin şarkıylarıyla yetişen, ben.
Mücadeleyi, azmi, şefkati hep onlardan öğrendim bu yaşıma kadar.
(Bu şarkıda bile kimi dizeler eril. "Kadınlar(ımız)" edebiyatı yapıyor, yine sahiplik..
Balance ton porc hareketinin (Fransa'daki MeToo hareketi) gözde şarkılarından biri oysa ki.
Hiçbir işi beceremez miyiz?)
"Kadınlar, insanlığın geleceğidir der şair.
Pekala gelecek burada, uzun zamandır.
Hanımefendiler, bu gerçek takdiri kabul ediniz,
Sizlerin gücünüz, cesaretiniz ve azminiz karşısında.
Lütfen kabul ediniz benim güçsüzlüğümü,
Sizlerin kırılganlığınız, empatiniz, sevecenliğiniz karşısında.
...
Sizler Simone Veil'siniz, Marie Curie'siniz, Rosa Parks'sınız, Angela Davis'siniz."
Alkışlıyorum!
YanıtlaSilKonuyla alakalı bende şunu belirleteyim. Bazı feminist hareketler başarılı işler yaparken, bazısı da haklı olan kadını haksız duruma düşürüyor. Yani öyle bir gazlama ve tepki hareketi oluşturuyorlar ki olay konusundan sapıyor. Bu tip sakat oluşumlar, düzgün giden ilişkilerde, kadının aklını bile çelebiliyor.
YanıtlaSil