Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

20 Mart 2020 Cuma

Morrissey - I Am Not a Dog on a Chain (2020)


Müzik tarihinde Morrissey'in düşüşü kadar kadar sert ve anlamsız bir kariyer düşüşü daha görülmemiştir. 2000'li yıllara birbirinden iyi rock albümleri (Let Me Kiss You'lu You Are the Quarry, You've Killed Me'li Ringleader of Tormentors ve All You Need Is Me'li Years of Refusal) sığdıran Morrissey, beş yıllık bir aradan sonra 2014'te çıkardığı World Peace is None of Your Business ile nasıl bir yeni döneme geçtiğinin işaretini vermişti aslında; daha politik, Latin etkili, politik (ama oksimoron), elektronik ögelerle bezeli. Her şeye rağmen o albüm, içinde güzel şarkılar barındırıyordu. Fakat müzikal ve fikri yıkımın ilk adımı 2017 yılında Low in High School ile atıldı.


O dönem neler olduğunu özet geçmeyeceğim. Kendisi aşırı sağcı açıklamalarla herkesin tepksine mazhar oldu. Birbirinden rezil demeçlerle seksenler ve doksanlarda topladığı "içine kapanık naif dinleyici" kitlesinin kalbini paramparça ediverdi. İşin fenası, albüm de çok kötüydü. O güne değin cinsel çekingenlik gösteren Morrissey, "kucağında", "bacaklarını aç" gibi isimler verdiği şarkılar kaydetti. İsrail'i dünyanın kıskandığını ima etti, politikalarını savundu. Ve en önemlisi bu dönemde sürekli "ben haklıyım, diğerleri bir halt bilmiyor" tavrı takındı ki bu tavır 2020 yılındaki albümünde bile devam ediyor. Evet Morrissey, herkes yalan söylüyor. Bir tek sen haklısın!

Bu paranoyak, seksenler indie rock efsanesi eskisi, 2019 yılında, başka sanatçıların sevdiği şarkıları yeniden yorumladığı bir derleme albüm çıkardı. California Son, kariyerinin en berbat işiydi şüphesiz. Müthiş yapay bir sound, müthiş bir samimiyetsizlik (geçmişte altmışlı yılların sanatçıları için demediğini bırakmayan bu adamın, o şarkıcıların şarkılarını kaydetmesi ne büyük ironidir!).

Tüm bu hengamenin arasında, arayı soğutmadan yeni bir albüm daha kaydetti. Bu defa kendi şarkılarından oluşan bir albümle müzik dünyasına döndü:  I Am Not a Dog on a Chain. Albüm başlığı, bir önceki albümünde yorumladığı Bob Dylan şarkısında geçen bir dizeden ilham alınmış.

I Am Not a Dog on a Chain, her şeyden önce yoğun bir elektronik etkisi altında. Öyle ki, Morrissey, kariyeri boyunca (buna The Smiths yılları da dahil) hiç bu kadar popa ve elektronik müziğe yakınlaşmamıştı. Eski grubunun ömrü yetseydi, büyük ihtimalle bu çizgide ilerleyecekti. Zira yıllar yıllı hep içinde bu uktenin kaldığından bahsediyordu. Hayalini nihayet bu albümde gerçekleştirmiş.

2010'lu yıllarda beraber çalıştığı Joe Chiccarelli imzalı bu albüm, öncülü iki albüm gibi bol (ama ucuz) synth dokunuşlarıyla donanmış vaziyette. Albümün açılışını yapan Jim Jim Falls, aslında hiç de fena bir şarkı sayılmaz. Sebebine gelirsek... Uzun yıllardır, ona dair en çok övündüğümüz şeyini, yani şair kalemini kaybeden Morrissey nihayet bu şarkı ile düzgün bir şarkı sözü yazabilmiş. Avusturalya'daki bir şelalenin ismi olan Jim Jim Falls'ta intihar etmeyi düşünen bir kimseye dair. Morrissey, kariyeri boyunca ölüm ve intihar gibi temaları sıkça işlemiş olsa da ilk defa bu kadar acımasız ve açıkça "durma, yap" diyor. Bu satırlar bile kendisinin tonunun ve kafa yapısının nasıl evrildiğine delil. Düzenlemesi baştan sona firesiz olan tek şarkı aynı zamanda. Mutlaka dinleyin.

"Jim Jim Falls'ta, aşık oldum. Jim Jim Falls'ta, cehennemden yuvarlandım.
Atlayacaksan eğer, hadi durma. Düşünme bile.
Eve koşup ağlayacaksan eğer, zamanımı harcama."


Albümün tanıtım teklilerinden biri olan ve yine albümün en pop şarkısı olarak nitlenedirebileceğimiz Love Is On Its Way Out, ilk dinlemede akılda kalıyor. Çünkü şarkı sözleri çok kısıtlı. Aşkın yok olduğu bir dünyayı resmeden Morrissey, satırarasına avcılık illetini de sıkıştırarak hayvanseverliğini gösteriyor (ama çok acemi bir üslup ile).

"Aşk çıkıp gidiyor, aşk kırılmış, çıkıp gidiyor
Ama gitmeden önce, bana nasıl bir şey olduğunu gösterecek kadar vaktin var mı?
Manşetleri gördün mü? Halatları gördün mü? 
Sinir gazına boğulmuş ağlayan çocuğu gördün mü?
Üzgün zenginin avladığı, vurduğu filleri ve aslanları gördün mü?"

Bir Meat is Murder'daki şarkı sözü yazarlığına bakın, bir de şu "bakın hayvanları öldürüyorlar" dizesinin çiğliğine. Nereden nereye...

Üçüncü şarkı olan (ve albümün son dinlenebilir şarkısı olan) Bobby, Don't You Think They Know?'da yoğun bir org ve synth atışması bombardımanı altında Morrissey ile eski toprak r&b yıldızı Thelma Houston'ın düeti gerçekleşiyor. Hareketli ve neşeli bir şarkı. Ama sözleri biraz tartışmalı. Bobby, eşcinselliğini insanlardan gizleyen fakat saklayamayan biri mi? Yoksa Bobby bir suçlu mu (şarkıda uyuşturucu madde çağrışımları var), onu bilen yok. Muallakta bırakan şarkı sözlerini sevdiğim için, içinde geçen bazı anlamsız dizelere rağmen başarılı buldum. Morrissey'in en açıktan eşcinsel referanslı şarkısını arayan, All the Lazy Dykes'a danışabilir. Sözleri ve müziğiyle çok etkileyici bir şarkıdır.

"Yorulup tükenmedin mi, miş gibi yapmaktan?
Biliyorum, altında yatan o işkenceyi."

Geldik albümün açıkara en gudubet şarkısına. I Am Not a Dog on a Chain, adeta nefret kusuyor. Yine tek zeki Morrissey, yine "kötü" görünen ama aslen "iyi" olan Morrissey. Aksak ritimli bu abuk subuk şarkının sözlerini paylaşarak geçiştiriyorum. Durumun vehametini kendisi açıklıyor (ironi içerdiğini düşünmüyorum bu sözlerin).

"Zincire bağlı bir köpek değilim, beynimi kullanıyorum.
Diyalogu kesip atabilirim, soyulmak için fazla zekiyim.
... Bir çağrı duyuyorum, bir ağlama duyuyorum.
Sesimi yükseltiyorum, şansım yok. Elimi kaldırıp, iki kez vuruyorum
İyi olmak için bir neden göremiyorum.
...Gazeteleri okumuyorum, sorun çıkarıcılar
Sana gösterilmeyen şeye kulak ver, ve işte orada bulacaksın gerçeği."

Albümdeki kötü düzenlemelerden payını almayıp, country hissiyatı ile bir nebze olsun kendini kurtaran What Kind of People Live in These Houses?, ilginç bir şarkı. The Smiths yıllarını hatıralatacak uzunlukta bir ismi var her şeyden öte.

Yine "en zeki Morrissey" temalı bir şarkı daha. Medyanın kendisini haksız (?) yere linç edişini tiye alıyor Knockabout World'de. Yeri gelmişken, göçmen ve İslam karşıtı açıklamaları ile insanların aksanlarıyla dalga geçtiği sözlerini (ve yakasına taktığı aşırı sağcı İngiliz partinin rozetini) "ifade özgürlüğü" olarak savunan bir adamın kendini bu şarkıyla savunmaya hakkı olduğunu düşünmüyorum. Yallah çöpe.

"Tebrikler, hayatta kalmayı başardınız.
Tebrikler, hala yaşıyorsunuz.
Sizi öldüresiye tekmelediler, unutmayın!
Sizi toplumsal bir hedef haline sokmayı denediler.
Hoşgeldiniz bu hoyrat dünyaya."

The Smiths'ten alıştığımız o "ev yalnızlığı" temasına tekrardan dönen Darling, I Hug a Pillow için tek diyeceğim keşke daha akustik veya indie bir düzenlemeyle sunulsaymış. Zira sözleri güzel olsa da, elektronik dokunuşlarla hem vokalinin duruluğu hem de şarkının yalınlığı zedelenmiş. Öyle ki, bir yerde "autotune mu kullanacak" diye endişelenmedim değil.

"Hayatım, senin yokluğunda yastığa sarılıyorum
Hayatım, senin yüzünün yerine yastığa sarılıyorum
Seni sevmek öyle bir travma ki, başka kimselerin yüzleşmemesi gereken 
... Neden bana fiziksel aşkı vermiyorsun?
Her şey yerli yerinde, fiziksel aşk dışında."



Depeche Mode'a taş çıkaracak bir synthpop şarkısı olan Once I Saw the River Clean, Morrissey kataloğundaki en sıradışı işlerden biri. Çünkü kafa yapısı olarak country olsa da altyapısı ve işlenişiyle alabildiğinde synthpop. Fakat bu kafa karışıklığı sonuç veriyor mu, hayır.

Bu albümün ve son yıllardaki albümlerindeki en büyük problemin şarkı sözü yazarlığındaki başarıszılık olduğunu belirtmiştim. İşte bir kanıtı daha. Sırf akılda kalsın ve kafiyeli olsun diye yola çıkan The Truth About Ruth. Low in High School'daki Akdeniz-tango karışımı esintiye bu şarkıda rastlıyoruz tekrardan. Fakat çok silik bir şarkı olduğu için anılarda yer edemeden siliniyor.

Bir sır vereyim, eğer Morrissey'in yedi dakikalık bir şarkısı varsa, ondan uzak durun (2006 ve öncesi şarkıları hariç). Çünkü yarısı anlamsız sessizlikle veya efektlerle doldurulan zırvalıklar oluyor. I'm Not a Man şarkısı da öyleydi. Dört dakikalık eli yüzü düzgün bir şarkı olacakken anlamsız ve işlevsiz ses efektleriyle sıkıcı bir giriş eklenmişti. The Secret of Music de öyle. Tek fark, sessizlik yerine kahkaha sesleri, davul yürüyüşleri ile süslenmiş. Bir de ağır ritimli bir şarkı. Sürüne sürüne bitmek bilmiyor.

Doksanlar tınlayan My Hurling Days Are Done, albümün haysiyetini bir nebze olsun kurtaran bir final şarkısı. Ne gereksiz elektronik dokunuşlar, ne de o ilkokul talebesinin kafiye ağırlıklı şiir anlayışı hissediliyor. Zaman hiçbirimizin dostu değil. Oyuncak ayımıza sarılıp hayatın geçişini seyretmeli.


* * *

Velhasıl deneysel bir albüm olsa da, içerdiği zayıf şarkı sözü yazarlığı ve eğreti duran mesaj verme çabalarıyla (Allah'tan bu defa fazla politikaya girmemiş!) tüm makyajı dökülen bir kaybeden albümü. Elektronik deneylerin çiğliği de cabası. Cazır cazır kulak kanatıyor. Müzikal ve kişisel düşüşü tüm hızıyla süren Morrissey'in bundan sonra rap yaparak bütün kariyerini yok saymasını bekliyorum. Belki çok sevdiği o ırkçı partilerden birinde bildiri dağıtıcılığı da yapabilir. Kendisine tek diyeceğimiz şu olabilir, no pasaran.

Bunları Dinlemek Lazım: Jim Jim Falls, Love Is On Its Way Out, Darling I Hug a Pillow

2 yorum:

  1. Bu virüs günleri en iyi kitap-dizi-blog okuyarak geçiyor :) Ben bu aralar jazz ve blues dinliyorum çokça...:)) sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En iyisi :) Caz için henüz gencim :D Ve sevgiler, saygılar. Daha sık bekleriz :))

      Sil