Müzik tarihinin en nevi şahsına münhasır karakterlerinden biri olan Nick Cave, yoldaşları Bad Seeds'i toplamış, bizlerle on yedinci kere buluşmaya gelmiş. Albüm kaydettiğini biliyorduk ama yayınlanma süreci hızlı gelişti. Önce hayranlarının sorularını cevapladığı The Red Hand Files'tan Ghosteen ismindeki albümün yakında çıkacağını duyurdu. Hemen peşinden de iki disklik albümün kapak resmini paylaştı. İki hafta geçmeden de albümün kendisi geldi. Önemli bir albüm. Zira Nick'in en zor dönemlerinden birinin atlatılma sürecine tanıklık eden bir albüm. Oğlunu kaybettikten sonra yazdığı ilk şarkılar. Skeleton Tree'ye de bu yasın gölgesi bir şekilde vuruyordu ama kronolojik olarak albümün kayıt süreci harici bir etkisi olmadığı kendileri tarafından ifade edilmişti. Ghosteen ise gerçek bir veda. Sevgi, kaybetmek, ayrılık ve gitmesine izin verme hakkında bir albüm.
Nick, sitesinde albümü tanımlarken "ilk disktekiler çocuklar ve ikinci diskteki şarkılarsa ebeveynleri" ifadesini kullanıyor ve ekliyor, "Ghosteen göç eden bir ruh". Bir üçlemenin (Push the Sky Away ve Skeleton Tree olmak üzere) son halkası olan Ghosteen, Nick'in kaydettiği en "sade" albümlerden biri. Zaten öncesinde gelen iki albüm de bir şekilde şu prensip üstüne kuruluydu: gitarın yokluğu, piyano ve synth'lerin vokalle şiirsel uyumu. Eski tüfek hayranları sert gitarların yokluğundan dert yansa da benim için bu seri, Nick'in yaptığı en iyi işler olabilir (Push the Sky Away!).
Oğlunun trajik ölümünden beri söz yazmayan Nick, 2017 Şubatı'nda tekrardan söz yazımına başlamış. Normal zamanda şarkı sözlerini ofisinde yazan Nick bu defa kendini evine kapatmış bu süreçte ve ortaya on bir şarkılık Ghosteen çıkmış. Albüme dair ilk yorumların hepsi "şaheser" olduğu yönünde. The Guardian'da yazan Alexis Petridis -ki albüme dair ilk yorumu paylaşan yorumcu olabilir- albümü tanımlarken, "bu şarkılar Nick'in şimdiye kadar yazdıkları içinde en iyi olanları" diyor.
Ghosteen'in kapağı bizlere "büyülü bir yolculuk" vadedileceğini hissettiriyor. Bendeki ilk intibah ise ölen oğlunun ardından onun için düşlediği cennetin bir dışavurumu oldu. Keza bu albüm yas sürecinin ertesini, vedalaşma ve kabullenişi faslını yansıtıyor bence. Bu ambient çalışma ile Nick, hayaletleriyle vedalaşıyor. Bir ince detay görüyorum. Kapakta bize doğrudan bakan, üzerine güneş vuran tek hayvan var, kuzu. Nick'in sanat eserlerine yedirdiği dini referanslar ve İsa figürü ile muhabbeti düşünüldüğünde şaşırtmıyor.
Albümü henüz taze o yüzden şarkıların üstünden tek tek gidemiyorum. Biraz daha zamana ihtiyaç var. Fakat ilk dinleyişte dikkatimi çekenleri sizlerle paylaşayım. Açılışı yapan bol synth'li Spinning Song, adeta bir önceki albümden fırlamış gibi. Girl in Amber'ı hatırlatıyor. "Ve seni seviyorum ve seni seviyorum" diye sayıklamasının hemen ardından "barış gelecek, zaman içinde" demesiyle Nick daha ilk şarkıda boğazlara yumruları dolduruyor. Warren Ellis'le birlikte şarkının sonunda yaptıkları vokal ise tüyler ürpertici.
Tatlı bir piyano ile merhaba diyen Bright Horses'ı dinlerken uzun uzun düşündüm. Neyi? Kimi? Bilmiyorum. Bilsem de bilmiyorum. Fakat şu dize bana ok gibi saplandı, "herkesin bir kalbi var ve bir şeyi çağırmakta." Nick'in yazdığı en sarsıcı parçalardan biri kesinlikle. Warren'ın can yakıcı içli vokaliyle birlikte koca koca insanları ağlatmak için yaratılmış. Şairane. Yürek burkucu.
"Ve herkes gizlenmiş ve herkes zalim,
Ve zorbalar eksilmiyor ve ahmakların sonu yok."
Daha Bright Horses'ın acısı geçmeden üstüne Waiting For You geliyor. Yine dizeler dile geliyor, yine Nick ağlamaklı söylüyor, yine kalpler suskun.
"Tüm gece boyu araba sürdük ve rüzgar onun saçlarındaydı
Serin gece havasında sahile park ettik.
İşte, bazen hiçbir şey söylememek daha iyidir.
...İşte sadece bekliyorum seni, seni bekliyorum, seni bekliyorum, seni bekliyorum."
Şimdilik gözdem ise Sun Forest. Başyapıt! Atmosferik girişinin ardından başlayan aksak piyanoyla birlikte Nick bir söze giriyor, ondan sonrası büyülü gerçekçi bir keder. Katıksız acı. Her güneşe çağrısında Nick bizde yeni ve derin yaralar açıyor. Çok ağır bir şarkı. Hele o sesinin titreyişi.
"Kelebek ve ateşböceklerinin arasında ormanda uzanmışım
Ve yanan atlar ve tutuşan ağaçlar
Güneşe tırmanan çocuk sarmalı
Sana veda ediyorlar ve bana veda ediyorlar
Geçmiş alıp götürür gibi ve gelecek başlarken
Hepsine elveda diyorum yarınlar yuvarlanırken dalgalar halinde
...
Derler ki güzellikten daha kıymetli bir şey yoktur.
Aşktan kıymetlisi yoktur
Ve uzanıyorum yaprakların ve yanan ağaçların arasına
Ve dumanın çayırları ve siyah kelebekler
Ve çığlık atan atlar ve senin parlak yeşil gözlerin, çok güzeller
Buradyım, arkanda
Güneşe bak benim için
Arkandayım, güneş ışığndayım, güneşteyim."
Albümün ikinci diskinde bulunan "ebeveyn" şarkılar ise tek kelimeyle şahane. Destansı parçalar. Leonard Cohen'ı andıran Fireflies şarkısını dinlerken şu satırlarda nefesim kesildi, kısılmışlık, ayrılık ve fanilik bu kadar güçlü şekilde ifade edilemezdi.
"Ölen bir yıldızdan yayılan fotonlarız,
Bir çocuğun kavanoza hapsettiği ateşböcekleriyiz
Her şey o kadar uzak ki, yıldızlar gibi.
Ben buradayım ve sen olduğun yerdesin.
Atomlarımızın arasında buradayız ve sana şeylerden bahsediyorum
Ve diliyorum bir gün belki anlarsın
Düzen ise yok burada, orta yol da yok
Hiçbir şey tahmin edilemez ve hiçbir şey öngörülemez
Bir yıldız, bir yıldızın anısıdır sadece
Bizler karanlıkta giderek sönen ateşböcekleriyiz..."
Bunları Dinlemek Lazım: Spinning Song, Bright Horses, Sun Forest, Ghosteen, Fireflies, Hollywood
Son şarkı olan Hollywood ise albümün adeta bir özeti. İçinde yanan keder ateşinin son bir defa dizelere yansıması. On dört dakikalık heybetli bir ağıt. İlk şarkıdan beri betimlenen yanan cennetin son külleri bu düzenlemesi eşsiz şarkının üstüne yayılıyor. Nick'in vokali karşısında gözyaşı dökmemek elde değil. Hele o fısıldarcasına söylediği "hayatım, senin en iyi yanın, düşlerindir" dediği yerlerde. Bir çocuğun ölümü hakkında yazılmış en etkileyici şarkılardan biri.
"Alevler gece boyu yandı, yarasa suratlı oğlan camda belirdi,
Sonra far ışıklarıyla kayboldu.
...
Şimdi deniz kıyısında dikiliyorum, tüm hayvanlar plajda dolaşıyor
Deniz canavarları denizden çıkıyor ve ben kıyıda dikiliyorum
Herkes koşmaya başlıyor. Çocuk kovasını ve küreğini düşürüyor, güneşe doğru tırmanıyor
...
Bebeğine sarıldı ve ağladı ve ağladı
Dedi ki herkes birisini kaybeder her zaman
Sonra ormana doğru yürüdü ve çocuğunu gömdü
Herkes birisini kaybeder, herkes birisini kaybeder
İç huzuru bulmak zor bir iş
Ve sadece bekliyorum şuan, zamanımın gelmesini
Ve sadece bekliyorum şuan, huzurun gelmesini."
Güneşe giden bütün sevdiklerimiz her nerede iseler bugün, umarım mutludurlar. Cennet o güneşin arkasında. Uzun zamandır bu kadar hüzün dolu bir albüm kapanışı dinlememiştim. Dökülen yaşları silerek yazımı bitiriyorum.
Haklısınız, bana da biraz daha zaman gerek. Ama yine de şu sözler benim için albümün özeti olacak sanki: "..the moon won't get a sleep / If I stay all night and talk" (Ghosteen).
YanıtlaSilPush the Sky Away albümünde gitar eksikliği duymadım hiç. "The tree don't care what the little bird sings".. çok sık aklıma gelir. Yeni albümden bahsederken yersiz kaçmazsa eğer, buna yeni rastladım ve sevdim (We know who you are): https://www.youtube.com/watch?v=8b0hGWoTQaI
Yazı için çok teşekkürler.
O dizeyi nasıl kaçırmışım? Keşfe değer bir albüm olduğu muhakkak. Her dinleyişte yeni keşifler ve yaralar oluyor. Nick çok yaşasın.
SilPush the Sky Away'in güzel şarkılarından biridir. Fakat favorim Mermaids :) Çok fena bir şarkı.
Ben teşekkür ederim!
Acı nasıl böylesine, elle tutulabilecek kadar gerçek anlatılabilir?
YanıtlaSilDün ilk kez dinledim.
Üzerinden 1 gün geçti ve ben hala düşünüyorum.
Sanırım herkese yeni bir dert edindirdi kendisi. Zira ben ve çevremde Nick'i seven herkes çıktığı günden beri başka şey dinleyemez olduk.
Sil