Adetim olmayan tatlılar, içecekler (ayran), krakerler derken... Ne olduysa oldu, film koptu.
Ev dışında bir şeyler yemeyen ben sürekli dışarıda yer oldum.
Bir kereden bir şey olmaz kandırmacalarıyla.
El frenini çekme zamanı geldi. Yoksa şarampole uçacağım.
Uyku düzenim de alt üst oldu. Erkenci kuş ben, yatamıyorum, kalkamıyorum.
Gürültülü müzik çalan yerlere gidiyorum. Eğlenemiyorum.
Konserlerden medet umuyorum.
Eskiden dört saatlik uykuyla yaşayan bir gece kuşuydum.
Yine ona döndüm.
Bu dalgalanmanın sebebini biliyorum. "O" kişisi.
Ah. Yetiş Ferit Edgü, kitaplarına sığınıyorum.
Dua edin de bu rakun dönemimi atlatayım da tekrardan dinamik günlere dönebileyim.
Kış Uykusu diye bir kitap okudum. Goli Taraghi İranlı bir yazar ve İran edebiyatında üst sıralarda.
Sadık Hidayet'in melankolik atmosferi ile Virginia Woolf'un bilinçakışı tekniğini birleştirin,
İşte öyle bir kitap. Ayrılık, ölüm, arkadaşlık, yabancılaşmak gibi konular işlenmiş.
Bir arkadaş grubunun zihin dünyalarının içine dalıyoruz. Her bölümde farklı bir kişinin beynindeyiz.
Çoğunluk pek sevmemiş ama benim son zamanlarda okuduğum en güzel kitaptı.
Ama zor kitap vesselam.
Karanlık ve çetrefilli kitap sevenlerin hoşuna gidecektir. Nefes almayı unuttuğum anlar oldu.
Onun üstüne Haruki Murakami'nin Uyku kitabını da okudum ama hiç sevmedim.
Konu şu, uyuyamayan bir kadın karakter var. Bildiğiniz uyuyamıyor.
"Ne yapsam, ne yapsam" derken Rus edebiyatından bir şeyler okumaya çalışıyor.
Sonra olaylar geliş(em)iyor. Ve yine pat diye bitiyor.
Murakami'de hep böyle oluyor. Ya çok seviyorum ya zerre hoşlanmıyorum.
Ortasını tutturamadık. Çünkü sonu olmayan kitaplarını pek sevmiyorum.
Okumaktan zevk aldığım bir yazar ama iyi midir değil midir hala karar veremedim.
Yukio Mishima hazretleri de bir kalem, Murakami de. Hangisine iyi diyeceğiz şimdi.
Kitaplardan yine konuşuruz. Hatırlatınız.
Arıza adam Gaspar Noé'nin yeni filmi Climax'ten bahsetmek istiyorum.
Bu şevkimin kırık olduğu dönemde neden izledim bir fikrim yok.
Moralimi daha da bozdu diyebilirim. Güzel film. Ama Love ve Enter the Void'u aratıyor.
Love'ı neden sevmediler bilmiyorum ama yaptığı en duygusal şeydi bence.
Beynim Enter the Void en iyi filmi dese de kalbim hep diğerinden yana.
Climax de aslında bir kariyer özeti gibi.
Müthiş renk paleti, deli şarkılar, şiddet ve kanla gözyaşı. Bir Noé sayıklaması daha.
Son 15 dakikası tam bir "kabuslardan kabus beğen" olmuş. Şahane işlenmiş. Tarihe geçmeli.
Yine de diğer filmlerine göre görsel dehşet daha hafif. Ruhsal sarsıntı ise hala kuvvetli.
Filmi izlerken şu hisse kapıldım, acaba Noé, geçmiş günahlarından arınmaya mı çalışmakta.
Kamu spotu tadında ve mesaj kaygısı kuvvetli. Detaya girmeyeyim, izleyenler anlamıştır.
Sürprizbozan sayılır mı bilmem ama filme dair en sevdiğim şey,
Toplumda herkesin karanlık tarafını nasıl gizlediği ve dizginler bırakıldığında,
O "normal" insanların nasıl çirkinleşebildiği.
Nietzsche'ye de selam çakılmış hem. Ahlak ahlak diyen karakterlerin yaptıkları, vs.
Ve en sarsıcı olanı, bizi en çok düşünenlerin, bize en çok zararı verenler olmaları.
Neticede sarsıcı bir film daha. Deli işi.
Şarkıların hepsi inanılmaz. Hele ki o Thomas Bangalter imzalı Sangria. Of of.
Cerrone'un Supernature'üne ne diyeceğiz. Akıl dışı. Hipnotik.
Arıza adam iş başında.
O meşhur dans sahnesini bir başkası çekemezdi. Buyrun.
1 kilo ve sen panik butonu arıyorsun!!! Eyvah eyvahh
YanıtlaSilAllen karmaşası devam ediyor anladığım kadarıyla. Kolay gelsin :)
Murakami'yi çok sevenlerdenim ben. Kararlıyım 2020 bitmeden tüm kitaplarını okumuş olacağım.
Climax'i ise henüz izlemediğim için yorum yapamıyorum. İzleyip görmek gerek. Ama Noe'nin arıza olduğu konusunda hemfikiriz
Valla hayatım giderek bir Woody Allen filmine evrildi tespitine bayılıyorum :D Yeni film çekse de onun filmlerini izlesek, benimki fevkalade sıkıcı.
SilUyku'yu okudun mu? Okuduysan acaba ben mi bir şeyleri kaçırdım merak ediyorum, aydınlatılmayı bekleyen masum bir Zihin var :) Çok tutarsız bir yazar sanki. Mesela sevdiğim kitaplarını çok seviyorum (Dance Dance Dance, Karanlıkta Sonra, Sahilde Kafka ve Haşlanmış Harikalar Diyarı gibi) ama sevmedim mi de ı ıh (Sputnik Sevgilim, Hear the Wind Sing, vs.)
Seul Contre Tous'u yazımda belirtmedim ama mesela o da bence Climax'ten bir adım öndedir. Ama gene de Climax'i sevdim. Puanlayacak olsam 7/10 derdim. Benim sıralamam: Enter the Void = Love > Seul Contre Tous > Climax >>> Irreversible.
Evet okumuştum.
SilSıradan insanların sıradışılıklarını anlatmada nasıl bu kadar başarılı olduğunu bilmiyorum Murakami'nin. Burada da o detaylar çok hoşuma gitmişti. Sadece sonunda beni biraz şaşırtmıştı diye hatırlıyorum.
Noe'nin filmlerinin birkaçını izledim ama ben de hep rahatsız edici duygular uyandırdı. Ama bu, bir Lanthimos rahatsız ediciliği gibi değil, çok daha korkutucu. Benim için en etkileyici Noe filmi "Enter The Void". Görselliği, hikayesi ile tam bir şenlik.
Climax'i ise cesaret edebilirsem izleyeceğim :)
Climax'ten çekinmeye gerek yok :) Diğer filmlerine oranla daha az dehşet verici. Belki son on dakikalarda tüyler diken diken olsa da :D
SilKadehimi karaciger yaglanmama kaldırıyorum 🍺
YanıtlaSilBenimki yaşıyor mu bilemiyorum.
Silgaspar noe beni çağırdı. love'la ilgili yazınıza da yorum yapmıştım. climax'e yorum yapmazsam olmaz. climax muazzamdı bence, "gerçek gaspar noe bu" dedim. karakterler bir şeyleri temsil ediyor olabilirler de olmayabilirler de, olaylar bir şeylerin özeti olabilir de olmayabilir de. müzikler, danslar, ışıklar, oyunlar her şey her şey ağzıma layıktı, bayıldım.
YanıtlaSilHoşgeldiniz :) Noé delirmelerine bayılıyorum. Dikkat çektiğiniz her detayın ben de hastasıyım. Umarım arayı soğutmadan yeni bir filmle gelir. Onun gibi biri için çok kısa bir filmografisi var. Uzun metraj filmleri en azından çok az.
SilKış Uykusu'nu severim sanki. Hemen not aldım.
YanıtlaSilMurakami'nin Uyku'sunu ben de beğenmedim. Sonu olmayan romanlara tamam ama bu hakikaten keskin ve anlamsız bitiyor.
Umarım rakun günleri sona ermiştir:)
Bu hafta daha iyi :)
Sil