Pop, rock, reggae, new-wave, chanson, yé-yé, funk, klasik, psychedelic rock ve caz...
Hayatı boyunca imza attığı müzik türlerinden sadece bazısı.
Brigitte Bardot ve Jane Birkin...
Hayatına giren kadınlardan bazısı.
Marianne Faithfull, Boris Vian, Jacques Brel, Juliette Greco...
Yakın dostları.
France Gall, Françoise Hardy, Anna Karina, Michèle Arnaud...
Çalıştığı isimler.
Bir Prévert hayranı.
İflah olmaz bir provokatör. Her yaptığı şeyle Fransa'yı ve dünyayı şoke etmeyi başarmış.
Jamaika'ya gitti. Stüdyoya kapandı. Avrupadan biraz uzaklaştı.
Döndü, Fransız Milli Marşı'nı reggae formatında okudu, milliyetçiler tarafından tehditler aldı.
Kadın imajına büründü, Piaf'ın ünlü Mon Légionnaire'ni bir eşcinselin ağzından söyledi.
Vatikan'ı kızdırıp -ünlü- şarkısının içinde orgazm sesleri kullandı.
Memleketindeki vergi artışına öfkelenip canlı yayında tuttuğu tomar tomar parayı yaktı.
Televizyon programında yanında oturan Whitney Houston'a uygunsuz sözler söyledi.
Çok içti. Sarhoş oldu. Ve en sonunda terk edildi.
Çok fazla dayanamadı.
Gitanes'larıyla anıldı.
Altmış ikisinde hayatını kaybetti.
Onun ardından Fransa Devlet Başkanı bir açıklama yaptı.
Kendisini Baudelaire ve Apollinaire'e benzetti.
Serge Gainsbourg.
Hep farklı işler yaptı, hep sınırları zorladı.
Fransa'nın Çirkin Kral'ı.
Kendisini sevmeyenler bile onun dehasını yadsıyamadı.
Çok sevildi.
Çok yadırgandı.
Benim müzik yolculuğumun özel ismi Gainsbourg.
Ne Bowie, ne Madonna.
Serge her daim bir adım öndeydi hepsinden.
Serge sanatını seviyordu. Şiiri müzikle (ama özellikle klasik bestelerle) buluşturmayı başardı.
Bugün yaşamı boyunca tükettiği o yılların her biri için bir şarkı seçtim.
Montparnasse'ta yatan şaire ufak bir teşekkür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder