Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

17 Mayıs 2021 Pazartesi

Divine

"Bence eğlenceye dair her şey kötü (ucuz) zevkten ibarettir.
Eğer birisi filmlerimi izlerken kusuyorsa, o ayakta alkışlanmak gibi hissettir."
- John Waters

* * *

Bazı sanatçılar iyi ki bugünleri görmedi diyorum. Divine da bunlardan biri.

Geçtiğimiz haftasonu, ne yapsam ne seyretsem diye düşünürken aklıma I Am Divine belgeseli geldi. Kaç zamandır izleyeceğim, aklımda. Neyse oturdum, taktım diski. Ve bir buçuk saat boyunca farklı bir aleme ışınlandım. Divine, çocukluğumun unutulmaz figürlerinden birisi. Pop müzikle tanıştığım günlerde yolum onunla da kesişmişti. Ama ne yalan söyleyeyim.. korkmuştum! İmajından. Tavırlarından. Belgeselde dostları onu farklı şekillerde tanımlıyor: "sinema teröristi", "anarşist", "punk", "canavar", "öteki" vs. Aslında hepsinde de haklılık payı var. Divine, orta sınıf, "normal" Amerikan ahlakının karşı durduğu ne varsa onun temsilcisiydi.

O yıllarda bir filmin başrolünü kapacak son kişiydi. Drag'di, şişmandı, öngörülemezdi, abartılıydı, ofansif bir mizah anlayışını temsil ediyordu. O güne dek film afişlerini süsleyen sıfır beden kadınların, jön adamların tam aksiydi. "Ucuzdu". Bilinçli bir ucuzluktan bahsediyorum.

Ekürisi John Waters'ın filmleriyle ünlendi. O ne istenirse yapıyordu. Bir defasında köpek kakası bile yemişti-ki bu sahne onu Amerika çapında bir figüre dönüştürmüştü (Pink Flamingos). Yeri gelmişken bahsetmek isterim. Waters, benim en sevdiğim yönetmenlerden biri. Öyle keskin bir zekaya sahip ki. Mizah anlayışı karşısında gülmemek elde değil. Ofansif ve sürreal bir mizah. Bir filminde Divine, en histerik kahkahasıyla eski sevgilisi ve arkadaşını öldürdükten sonra, salonun ortasında devasa bir ıstakozun saldırısına uğramıştı. Ne yazık ki bugün bakıyorum da, genç kuşak, ama özellikle de sosyal adalet savaşçısı (sjw) denen Amerikan gençliği kendisini ve filmlerini topa tutmakta. Waters gibi queer ötesi bir adamı bile fobiklikle suçluyorlar. Akıl alır gibi değil. Dahası onu ırkçı bulanlar var. Oysa Hairspray, tamamen Baltimore ve Amerika'ya yerleşmiş ırk ayrımcılığı eleştirisidir (bunu bile anlayamıyor günümüz gençliği). Divine ve Waters'ın zehirli dili, bugünün politik doğrucu dünyasında bir yere oturtulamıyor ve haliyle "cancellanıyor". Oysa ikisi de yaşadıkları dönemin ötekilerinin sesleriydi. Bunu belgeselde de görebilirsiniz. Punk müziğin sinemada bir karşılığı olsaydı bu Divine'ın ta kendisi olurdu.

Belgeselde hayatına dair bilmediğim bazı şeyler de öğrendim. Mesela kendisi son yıllarında Divine personasından ziyade artık içinde taşıdığı diğer yüzlere şans verilmesini istiyormuş. Kendisi yirmi küsür sene boyunca sahnelerde ve beyazperdede dehşet saçan Divine olarak anılmaktan biraz sıkılmış. Waters'la birlikte çektikleri Polyster filmini bu açıdan önemli buluyorum. Belgeselde de dikkat çekilmiş. O filmde, Divine'ı, Divine imajında görmeyiz. Alıştığımız şaşalı elbiselerini giymez. Makyajı sadedir. Dehşet verici peruklarını takmaz. Tek benzerlik devasa göğüsleridir (ki bu da aslında Russ Meyer'in her filminde kadın göğüslerini metalaştırmasına bir gönderme olmalı). Dışarıdan bakıldığında "ahlaklı", "makul", "normal" bir orta sınıf Amerikan annesi olsa da ruhunun derinlerinde nevrotik biri yatmaktadır. Zaten filmin en çok güldüğüm sahnesinde Divine, nihayet kontrolünü kaybeder ve kendini sinir krizi esnasında buzdolabının tutacağına asmaya kalkar (sonrasında arkadaşıyla pikniğe gittikleri ve başlarına gelmeyen kalmadığı sahnelerde Divine'ın abartılı oyunculuğu zirvesindedir).

Divine her ne kadar ilk gençlik dönemimde beni ürkütse de yıllar geçtikçe kendisini Waters filmlerinde izleye izleye mizah anlayışına aşina oldum ve zekasına hayran kaldım. Tüm o ilk bakışta göze batan ucuzluğun, abartının ve ürkütücülüğün arkasında bir cevher olduğunu farkettim. Filmin detaylarını pek hatırlayamasam da Multiple Maniacs'ın son sahnesinde çıldırıp, bir Godzilla edasıyla, sağa sola saldırdığı, askerlerin kendisini tüfeklerle kovaladığı sahne sosyolojik okumalara müsaittir. Female Trouble'da "kudurduğu" sahnelerden birini buraya ekleyeyim (onun böyle çıldırdığı sahneleri ne zaman izlesem gülme krizine giriyorum). Divine'ın öngörülemez ve absürd davranışlarındaki groteskliğe gülmemek ne mümkün. Sen misin istediği ayakkabıyı almayan...


Hayalini kurduğu "Divine dışı" role ulaşamadı ve bu hayaline en yakın olduğu günlerde (nihayet popüler bir dizi ile imzalar atılmış ve çekimlerin arifesinde iken) ani bir kalp kriziyle 42 yaşında aramızdan ayrıldı. Günün sonunda ondan geriye, bir disko ikonu, bir kült film oyuncusu, bir gece yarısı filmleri yıldızı kaldı. O filmlerinde de dediği gibi "dünyanın en pis" insanı, "dünyanın en güzel kadını"ydı. Elton John, Andy Warhol, Debbie Harry gibi dönemin en büyük figürleri ona hayrandı. Utangaç, etine dolgun ve feminen bir oğlan çocuğu olarak başladığı hayat yolculuğuna, Jean Genet'nin kitabından ödünç alınan isimle kendine unutulmaz bir yer edindirdi.

Holly Woodlawn'un dediği gibi, "bir başka Divine yoktur."

Divine öldü. Waters ise sinemaya küstürüldü. "Çöp filmler"in kralı Waters, belki bugünün sorunlu ve politik ortamında kendine yer bulmasa da bir gün tekrar kıymeti bilinecektir. O her zaman en ucuzun peşindeydi (Tarantino'nun b film sevdasını alkışlayanlar Waters'ı neden görmek istemezler?). Ama hiçbir zaman yeteneğini ve zekasını kaybetmedi. Çoğunluğun aksine ben son dönem filmlerini de zevkle izlemiştim. A Dirty Shame de bence feci komik bir filmdi. Keza Serial Mom da müthiş bir oyunculuk performansına evsahipliği yapmıştı. Waters filmi demek, şoke olmak demek. Durmadan rock n'roll çalması demek (evet kendisi altmışlar müziğine takıntılıdır-özellikle bıyığını ödünç aldığı Little Richard'a). Herkese hitap eden filmler yaptığını söyleyemem (kimi zaman benim bile yüzümü ekşiten zamanlar olmuştur) ama espri anlayışı ve dünya görüşüyle bir şekilde ortak frekans yakalarsanız Waters filmografisinden çıkamazsınız.

Bugün kimse böyle bir sahneyi çekemez. İfade özgürlüğü nerede kaldı?



Geçen sene New York Film Festivali kapsamında bir arabalı açıkhava sinemada düzenlenen, Pasolini ve Noé filmlerinden seçki hazırladığı gecede yaptığı minik konuşmayı bırakayım (nolur şu adam ölmeden bir film daha çekebilse ya).

7 yorum:

  1. Offf muhteşem tesbitler, muhteşem bir anlatım! Kesinlikle Divine’ın ruhu yakalanmış, John Waters’la tanıdım ben ve diğer yüzlerinden çok az haberdardım doğrusu ve ikisi bir araya gelince hakikaten kült kelimesi karşısına bir resim çizilebiliyordu :) Şu dönemde bu ayarda kimi koyabiliriz o boşluğa bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son yıllarda her şeyin tadının tuzunun kaçtığını düşünüyorum. Eskisi kadar gülemediğimi farkettim. South Park bile güldürmüyor artık. Dünya mı sıkıcılaştı yoksa ben mi sıkıcılaştım bilmiyorum :(

      Sil
  2. Ay seyredeceğim belgeseli! Şu cha cha heels videosunu kaç kere seyrettim bilmiyorum, ağacın altında kalan anneye her seferinde gülüyorum. Hep böyle parçalar seyrettim, filmleri bulup seyretmek aklıma gelmedi bunca senedir.

    Sjw'ler kara mizah nedir bilmiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. + Not on Christmaaaas..
      - Get off me you ugly witch! ahahahaha

      Divine'ın topuklularla sokaklarda yürüdüğü sahnelere de çok gülüyorum. Waters çoğunu spontane çekmiş ve çevreden ona yöneltilen acayip bakışların hepsi gerçekmiş :D

      Sil
  3. Bu gidişle ırkçılıkla suçlanmayan kimse kalmayacak.
    Hakikaten dünya daha sıkıcı bir hale geldi. Üzüldüm şimdi durduk yere:) Çok faydalandığım bir yazı bu. Kalemine, fikrine sağlık. Belgeseli seyretmek lâzım. biyografiler kalp ben:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düşünüyorum da.. oldum olası konuşurken temkinli biriyimdir. Birilerini incitmemek adına. Zaten çok dikenli bir beynim, zehirli bir dilim yoktur :) Fakat bu çağda insan kendinde otokontrol mekanizması geliştiriyor ve rahat rahat ne bir fikrini beyan edebiliyor ne de esprisini yapabiliyor. Ekstra özen gösteriyorsun. Sürekli bir "acaba?" sorusu var kafamda. Laf nereye gider, ne olur. Bunu son zamanlarda iyice hisseder oldum. Bu yüzden belki de ikide bir mevzusu geçiyor. 2021 dünyasında en zor meslek komedyenlik olmalı. Ülkelerden bağımsız söylüyorum. En liberal en tontiş yerde bile insanlar elde taş, sizin falsonuzu bekliyor.

      Sil
    2. Hâlbuki elde taş falso bekleyen insanlar asla otokontrol mekanizmalarını kullanmıyorlar. Üzücü.

      Sil