Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

21 Kasım 2015 Cumartesi

Bilincin Yittiği Geceden Kurtulanlar

Salı gecesi tüm gerçekliğimi yitirdim; bu durumun tek sorumlusuysa Zorlu Center'da düzenlenen Işık Festivali çıkışı gittiğim ve senelerdir beklediğim post-rock efsanesi Godspeed You! Black Emperor konseriydi.

Hani derler ya bir şeyler değişti diye; gerçekten salonda bulunan izleyenlerde bir şeyler değişmiştir mutlaka. Kapanışta çalınan ve salonda bağrışmalara ve ağlamalara neden olan, bittiğindeyse dakikalar boyunca soluksuz alkışlanan The Sad Mafioso'yla alandaki herkes kendini kaybetti diyebilirim rahatlıkla.

Dinleyenlerin notalarla tokatlandığı, arka plandaki görsellerle tekinsiz zihinsel yolculuklara çıkarıldığı ve bilinçlerinin yittiği geceden söz etmeden biraz öncesinden konuşalım.


Takipçilerimden Bayansilvia geçenlerde yazmıştı. Zorlu Center'da Türkiye'de ilk kez deneyimlediğimiz Işık Festivali düzenleniyor. Alışveriş merkezinin çeşitli noktalarına yerleştirilen odalarda ve park kısmında yirmiden fazla sanatçının eserlerini Kasım sonuna dek gezebilirsiniz. Ben hepsini gezemedim; çünkü bazılarında teknik arıza vardı ya da belirtilen noktayı bulamadım fakat büyük çoğunu sanırım gezdim ve bazılarında cidden farklı hisler yaşadım. Metro çıkışı sizi tünel boyun karşılayan Tunnel of Love çalışması, sadece ışıklar kullanılarak üç boyut hissi veren Primary ve festivaldeki şahsen gözdem Liminal Room festivalin başarılı çalışmalarından.

Liminal Room (sol) ve Primary (sağ)

Merkezin ortasında ve yandaki parkta bulunan, havayla şişirilmiş devasa tavşanlar (ya da arkadaşın tepkisiyle White Rabbit'ler) ile mekanın dış cephesini dolanan ve ışıktan yapılma insanların korkunçlu müzikler eşliğinde koşturmaları yine ilgi çekici eserlerden bazıları.


Bu kadar fazla odaları dolaşıp, ayaküstü psychedelic düşlere kapıldıktan sonra bir de üzerine bu grubu izlemek cidden gerçekliğimi ve bilincimi sorgullattı. Zira konser çıkışı mekanın ortasında bir ufo -ya da her neyse uzaylıların kullandığı cisim- inse pekala yadırgamayabilirdim.


Her fırsatta kapitalizme ve sistemine öfkesini dillendiren, bu yüzden de albümlerini zincir kitapçılarda veya büyük firmaların dükkanlarında bulamadığınız Godspeed You Black Emperor'ın nasıl oldu da Zorlu'da konser vermeye ikna edildikleri bir muamma. Böyle şeylere pek takılmıyorum çünkü böylesi oturmuş bir sistemde nereye gidersen git yine seni o sermaye bulur; yani konser alanı değiştirilse bile gene bir yerinden bulaşacaktık.

 Konseri ikinci balkondan seyrettim.

Grubu dinlemeye konsere gelenlerin bir çoğu konser öncesi bir öngrubun çıkacağından bihaberdi ve haberi olanların da hatrı sayılır kısmı Xarah Dion'u seyretmemeyi tercih etti. Alternatif rock ve dreampop sularında yüzen bu Fransız şarkıcının performansını tatmin edici bulamadım ne yazık ki ve son şarkısı hariç pek iligimi cezbetmedi diyebilirim. Ve sahne Kara İmparatorun.

Yaklaşık her Godspeed konserinde olduğu gibi bizimki de Hope Drone'la açıldı ve arkaya yerleştirilmiş olan beyazperdede flu bir şekilde görünen, tank paletlerini fazlaca andıran şekillerin üzerinde "hope" (umut) yazıları belirdi durdu aralıklarla. Genel olarak şarkıları pek karamsar olan bir grup olduklarından konser açılışlarında seyirciye bir nebze olsun bu çılgın sistemde umut vermek istiyorlar sanırım. Peki sormazlar mı yani madem umut dağıtmak için geldiniz, hemen ertesinde Moya çalarak herkesin içini dağlamak nedir ? Eller mendillere gitti hemen.

Daha insanlar kendini toparlayamadan, konser haberini aldığım zamandan beri müzikçalarımda dönen ve bana oldukça da başarılı gelen yeni albümün girişini yapan Peasantry or ‘Light! Inside of Light!’ çalındı. Benim için gecenin ikinci zirvesiydi. Hele ki şarkının girişindeki davul bölümü konserde daha uzun icra edildi ve deyim yerindeyse gümbür gümbürdü. Zaten beklediğimden çok daha fazla gürültülüydü konser. Hatta bir zaman sonra kulaklarım için ciddi ciddi endişenmeye başladım. İkinci balkona has bir durum mu bilmiyorum fakat sesler kimi zaman patladı ve yaylılarda ara sıra duyulmadı. Yine de bu efsanevi şarkıdan aldığım hazza mani olamadı hiçbiri.

Bir önceki stüdyo albümlerine göre daha çok beğendiğim yeni albümlerinden devam ettiler. Lamb's Breath ve Asunder, Sweet ikilisi safkan drone şarkılar diyebiliriz. Hele bir de arka planda dolanan koyunlar ve ormanın göbeğinde dönüp bize gözlerini diken geyik videosuyla izleyenleri trans haline soktular. Korku filmlerinden çok daha rahatsız edici bir deneyimdi ki bu iyi bir şey.

Gene yeni şarkılardan çok sevdiğim Piss Crowns Are Trebled beni paramparça etti ve oracıkta kendi halime bıraktı. Şüphesiz bu müzikal oluşumun güçlü yanı şarkılarına yaylıları çok iyi yedirmeleri. Dinlerken kimi zaman tüyleriniz diken diken oluyor ve o duyguyu iliklerinizde hissediyorsunuz sonuna kadar. Salondakilerin tepkisini ölçemedim fakat ben yeni şarkılardan Peasantry ve Piss'te çok etkilendim; zaten konser öncesi bunları dinlerken hep "kim bilir canlı olarak dinlerken ne olur bunlar" diye merak eder dururdum. Peasantry'de ne kadar davullar yüreğimizi hoplattıysa, Piss'teki yaylılar da bir o kadar ciğerimizi söktü bıraktı.

 Mekanın loşluğundan telefonum nasiplendi.

Tam da "acaba ne çalacaklar sırada" derken ismi henüz bilinmeyen ve çoğunluğun New Song #1 Buildings lakabını taktığı şarkı çalmaya başladı. Yine sinir bozucu görsellerle. Bir konserin bu kadar farklı şeyler hissettirebileceğini düşünmezdim. Şaşırtıcı bir noktaya değinmek istiyorum; bahsettiğim rahatsız edici görsellerden ve yüksek ses düzeyinden rahatsız olan çok fazla seyirci oldu ve konserin yarısına doğru hatrı sayılır derecede seyirci konseri terketti gitti. Tamam, ben grubu bilmeme rağmen herkes gibi bir an zorlandığımı hissettim fakat çıkıp gitmek nedir yani. Sonuçta bu konserin deneysel olacağı ve amacın rahatsız etmek olduğu biliniyor.

Yurtiçinde konser izlemenenin belki de en sinir bozucu kısmı bu; insanların bir kısmı grubu bilmeden konsere gidiyor. Pekala olabilir ben de kimi zaman sadece meraktan hiç bilmediğim ya da çok fazla bilmediğim konserlere giderim ama gitmeden önce dersime mutlaka çalışırım; eğer gerçekten cezbetmiyorsa, konsere hiç gitmem ki ne benim sinirim bozulsun ne de huşuyla seyreden gerçek kitleye rahatsızlık vermeyeyim.

Dürüst olacağım her ne kadar grubun albümlerine kendi çapımda aşinaysam da ilk gözağrım olduğundan The Sad Mafioso'yu dinlemek çok istiyordum ki bu hayalim gerçekleşti nihayet. Polis arabalarının yavaşça ilerlemesi ve bir yanda sirenleinr dönmesiyle başladı hepsi. Şarkıyı bilenler hemen anlayacaktır sahnenin vehametini; kıyamet sonrası dünya tasviri. Beş dakikaya yakın o tekinsiz girişe tanıklık ettik ve şarkı giderek yükseldi. Arka planda Lincoln'ü hatırlatan birisini seyrettik, herkese sırtı dönük biçimde elindeki bir şeyle oynuyordu ve yaylılar başladı; herkes dağıldı. Kıyamet müziği tonunu sertleştirerek ilerledi ve ekranlarda göstericiler belirdi. Hepsi yavaş ve emin biçimde yürüyordu. Göstericiler kalabalıklaştı. Pankartlardan barış sesini yükseltiyordu; konser öncesi satılan tshirtlerde yazanı hatırladım; "bizler onların dünyasına geçemeyiz, onların dünyası yok olmuştu". Vaizler, polisler, maskeliler, göstericiler, panolarda son model jipler, gökdelenler, kısaca modern zamanların deliliğine övgüydü bu. Geceye umut dağıtarak başlayanlar, düpedüz seyircileri korkunç bir tabloyla yüzleştirerek melankolik bir vedayla sahneyi terkettiler ve onca tezahürata rağmen dönmediler. Bizlerse o çılgın kalabalıktaki yerimizi aldık tekrardan.


Xarah Dion'un gereksiz öncül konseri olmasaydı ve seyircilerin büyük çoğunluğu salonu daha konserin yarısında terketmeseydi belki geri dönüp ufak bir de bis yapabilirlerdi herhalde. Yani Sleep'ten Monheim kısmını ya da Mladic'i çalarak geceye veda etseler herhalde çok güzel olurdu; fakat buna da şükür, The Sad Mafioso'nun kapadığı bir konsere şahit olduk ne diyebilirim.

Konsere gelirken şehirlerarası yolda bir kare yakaladım. Tam da grubun albüm kapaklarında kullanacağı cinsten bir fotoğraf. Nedense bana F♯ A♯ ∞ kapağını hatırlattı.


Not: O gün şans eseri konser öncesinde grupla burun buruna geldim; ama heyecandan grupla konuşmak veya fotoğraf çektirmek aklıma gelmedi. Çok heyecanlanınca bazen kilitlenebiliyorum.

Not: Sanırım konserde Yanqui U.X.O.'dan herhangi bir şarkıyı dinlemek isteyen tek bendim. Herkes gibi ben de Lift Your albümünü seviyorum fakat Yanqui'nin bendeki yeri farklıdır. Rockets Fall On Rocket Falls çalsaydı eminim balkondan çığlık ve feryatlar duyacaktı herkes.

Not: Yazı bir türlü sonlanmadı farkındayım; ama söylemem gereken bir nokta daha var. Dünkü harika Marianne Faithfull konserini de yarın paylaşacağım.

6 yorum:

  1. İnanmıyorum sanaaa gitmişsinnn :)) çok iyi ya bir solukta okudum yazını yetmedi bir daha okudum çok teşekkürler özellikle de the sad mafioso için kaç gündür onun videosunu arıyorum internette :D sankim ben de konsere gitmiş gibi oldum , konserin ambiansını da görmüş oldum bi sayede beğendim. o konseri yarıda bırakıp çıkan emek nedir bilmeyenlere de aşk olsun yüksek ihtimal konser varmıi gidelim modunda olanlardır büyük saygısızlık doğrusu . Diğer yandan senin gidebilmene de çok sevindim yoksa mümkün değil konser hakkında bu kadar içten yazı bulabileyim :)
    Ekşiden ve senin yazından Anladığım kadarıyla gybe tarafı ne kadar güzelse misafir ağırlama kısmında biz o kadar kötüymüşüz yakında tekrar gelmezler sanıyorum o sebepten konsere dair başka ne varsa daha görsel video kayıt hepsine talibim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zor tuttum spoiler vermemek için yani :D Aslında konserden tam beklediğimi alamadım; şöyle ki Xarah yüzünden kısa sürdü. Mladic, Storm veya Sleep dinleyemedik. Ha, Sad Mafioso telafi etti mi etti :) Gene de keşkelerle doluydu. Moya yerine BBF3 dinleseydik sanki daha iyi olurdu. Ama zaten hangi konserin şarkılarını biz tayin edebiliyoruz ki.. Maalesef öyleydi. İnsanların çekip gitmesi, mekan seçimi ve daha bir çok etken konserin tadını kaçırdı.

      Sil
  2. Yine İstanbul'a gelmişsin, yine hayalet gibi yok olmuşsun. Zorlu'da bir Kahve'ye bile zaman yoktu demek ki, bir sonraki gelişinde lütfen yaz yoksa gerçekten senin fake biri olduğunu düşünücem!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilgisayar programıyım :D Yüzüm kalmadı sana karşı. Bir dahakine mail atmazsam zaten ses çıkaramam daha da :(

      Sil
  3. Dinlediğim bir grup değil ama öyle güzel bir konser anlatımı olmuş ki baştan sona ilgiyle okudum. Marianne Faithfull konserini de öyle. Faithfull'a okuduğum biyografilerden aşinayım. Ah zalim yıllar diyorum:)
    Konser, tiyatro, sinema izleme kültürü bizde gitgide bozuluyor. Yerli, yabancı her sanatçıya ve diğer seyircilere saygısızlık yapmaktan kaçınmayan bir seyirci profilimiz var ne yazık ki. O kadar kızıyorum ki. Tanımıyorsan, bilmiyorsan niye geldin? Geldiysen niye yarıda çıkıyorsun? Terbiyesizlikten başka bir şey değil.
    Ve son bir not: Bugün ben de arkadaşlarla Zorlu'daydım. Açık alandakiler hariç, ışık festivalinin hiçbir çalışmasının göremedim desem yeri var. O kadar kalabalıktı ki, öyle sıra vardı ki anlatamam. Hafta sonları İstanbul bir facia.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sahnede kendisini görünce eminim herkes bu tepkiyi içinden geçirmiştir; zalim yıllar. Hangi biyografi kitapları acaba merak ettim, okumadıklarım varsa eksiklerimi tamamlayayım :) Müzisyenlerin biyografilerini okumaya bayılıyorum.

      Ne yazık ki o kültür ülkemizde yok olmak üzere son yıllarda. Yarısında terkedenler bir yana bir de ıslıklayanlar, hatta sanatçıyı azarlayanlar dahi oluyor bazen. Nasıl aymazlıktır bu ya. Sanatçıya bilet parasını verdin diye kendisine istediğini yapma hakkını kim veriyor Allah aşkına ?

      İstanbul'un kalabalığına çare bulunsa dünyanın en güzel şehri olacak bence :(

      Sil