Yıllardır seyredeceğim seyredeceğim, hep erteliyordum. Daha paketini bile açmamıştım. Kaç senedir bir köşede duruyordu. Leos Carax'ın Les amant du Pont-Neuf'ünden (Köprü Üstü Aşıkları diye çevrilmiş) bahsediyorum. Bir şekilde ötelendi durdu. Geçen akşam ne izlesem, ne yapsam diye dolanırken aklıma geldi. Son bir yıldır aşk da yok hayatımda. Hayatın kendisi de bir tuhaf, yok gibi. İyi bari dedim, Juliette Binoche'u seyredeyim. Paris'i göreyim. Aşık olayım. Denis Lavant'nın oyunculuğuna şapka çıkartayım. Hayattaymış gibi hissedeyim. Sevdiğim ne varsa bu filmin formülünde bulunuyor ve muhtemelen bu filmi yıllardır izlemeyi ertelememin sebep de buydu. Çünkü bu kadar beklentim yüksekken karşıma vasat bir film çıksa herhalde üzülürdüm. Sonuç?
Sabaha kadar uyuyamadım film bitince. Hayır hayalkırıklığından değil. Tam aksine o kadar hoşuma gitti, o kadar güzel hissettirdi ki.. Geri dönmek istemedim. Nasıl anlatsam onu düşünüyorum. Gerçekten aşk gibi bir şey oldu. Veya çilek kokusu gibi. Serin akşamüstü esintisi gibi. Sabahın erken saatlerinde girilen deniz gibi. Öyle bir film. Öyle bir arınma. Uzun zamandır bir film böyle hissettirmemişti. Hatta düşündüm. Üç dört senedir böylesi bir şey izlemedim. İzlerken insan sinemayı hissediyor. Sinema böyle bir şey diyor. İzlediğin şeyin kurgu olduğunun farkındasın. Ama bir şekilde inanmak istiyorsun. O hikayeye. O karakterlere. Carax, sevdiğim yönetmenlerden biri. Dediğim gibi oyuncu kadrosu da en üst düzeyden isimler. Fransız sinemasının Tanrıçalarından Binoche ve Çirkin Kral'ımız Lavant çok mühim oyuncular. Onları izlemek her daim bir keyif.
Carax her zamanki gibi Paris'in pis yanlarına odaklanıyor. Alıştığımız Eyfel manzaralı romantik şehir yerini soğuk ve kirli bir şehre bırakıyor. Bu açıdan filmografisini seviyorum çünkü bizlere öteki yüzleri gösteriyor. Evsiz Alex, bir gece vakti yolun ortasında giderken bir araba tarafından yaralanır. O sırada yakınlardan geçen ve çantasında kedisini taşıyan, gözü sargılı Michele ona yardım etmeye çalışır. Daha sonra ikili ayrılır ve bir şekilde talihin cilvesi, Alex'in kendine ev edindiği Pont-Neuf isimli Paris'in en meşhur köprülerinden birinde karşılaşırlar. Alex'in evsiz bir diğer arkadaşı Hans, bir kadının köprülerinde onlarla birlikte yaşamasını istemez ve Alex'e onun sadece birkaç günlüğüne onlarla birlikte konaklayabileceğini söyler. Alex de elindeki bu kısıtlı süre içerisinde Michele'e açılmaya çalışacaktır.
Film aşka dair çekilmiş en güzel filmlerden biriydi gerçekten çünkü aşka ne dahilse neredeyse tamamı bu filmde. En güzel hislerden, en çekilmez hislere kadar (kimileri Alex'in aşkını günümüzün tabiriyle toksik olarak nitelendirmiş ki bir yerde haklılar da). Kör olmaya mahkum ressam bir kızın, yarım akıllı sirk çalışanı Alex ile aşkı. Bir kedi. Bol gece manzarası. Bol müzik.
Galiba sinema tarihinin en meşhur köprü sahnelerinden biri bu filmde. Tek kelimeyle "sinema sinema" bir sinema anı. İzlerken ekrana kitlendim kaldım. Defalarca başa sardım tekrardan izledim. İzledim. İzledim. Çünkü Carax, beni kalbimden vurmak için en zehirli okunu saklamış. Alex ve Michele, yerin göğün havai fişeklerle bezendiği o renkli gecede, geceyi ve varlıklarını yaşarlarken bir anda Fairuz çalmaya başlıyor. Sonrasında da enfes bir potpori. Carax bunu hep yapıyor. Pola X'te de Fairuz çalarak kalbime indirmişti vaktiyle. Hem bu filmin en naif sahnelerinden birinde de David Bowie çalıyor. Ben ölmeyeyim de kimler ölsün bu filmde?
Hadi gelin o malum sahneyi bir izleyelim. Benim efsane şarkımla başlıyor ve devamında en az onun kadar enfes başka şarkılarla (Iggy Pop!) zenginleşiyor. Müthiş. O an evden çıkıp sokaklarda koşturasım geldi. Sinema bu sahne değilse nedir ki? Gerçek bir Fellini anı yaşatıyor. Onun filmleri de böyle hayattan büyüktür.
Filmin fragmanını da bırakalım.
Bu manyak üçlü (Carax-Binoche-Lavant) Mauvais sang'da da böyle bir an yaşatmışlardı ve Bowie'nin Modern Love şarkısıyla unutulmaz bir aşık olmanın verdiği delirmece sahnesi çekmişlerdi. Onu da bir hatırlayalım.
Bir yazı ancak bu kadar ajite edebilir insanı!
YanıtlaSilBaşkaca sözüm yoktur:)
:)))
SilHayattan büyük filmler, şarkılar, sanat eserleri hattâ nadiren sanatçıların kendileri de.. Çok doğru vallahi! Çok sevdim bu yazıyı, insana izleme iştahı verdi!
YanıtlaSilİyi ki böyleleri var da hayat daha anlam kazanıyor :)
SilYaa pek merak ettim :)
YanıtlaSil:))
SilBiliyorum ama izlemedim, bende hep ertelendi bu film. Of, sıraya koymam lâzım:)
YanıtlaSilDemek ki kaderi olmuş bu filmin :D Ama olsun sonunda değiyor.
Sil