Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

16 Aralık 2020 Çarşamba

Bir Pırasa Tatsızlığı

Blöger iyice cozuttu. Eskiden yazının içerisinde Youtube paylaşımı olsa bile yazıda kullanılan fotoğraflardan ilkini kapak olarak atıyordu öngörsel sekmelerinde. Şimdi ise direkt olarak Youtube videosunun küçültülmüş halini. Aman neyse ne. 2020 garabetinde blöger'i de kaybettik gibi bir şey oldu.

Geçenlerde özene bezene kutuda çekilmiş kahve aldım. Evde üşendiğim için çekmekle uğraşmıyorum. Yoksa evde bilimum kahve cihazı mevcut. Bir tek espresso makinem yok. O da pahalı olduğundan. Neyse bu aldığım kahveden beklentim epey yüksekti. Açtım. Kokusu biraz farklı geldi. Herhalde dedim aromatik kahve. Cihaza koydum, işlem tamam. Koku daha bir belirgin. Heyecanla ilk yudumu aldım ve neredeyse ağzımla püskürttüm. Düpedüz kavrulurken yanmış. Ama yani ne yanma. Karayolunu kazıyıp ziftin pekini koysalar böyle tatsız bir şey olamazdı. Canım sıkıldı. Kutuyu boşaltıp bari içini kullanayım gelecek kahve keyiflerimde desem bile yıkamama rağmen o yanık kokusu çıkmadı. Attım.

Camdan baktığımda gördüğüm sahne şu, herkes şişe şişe plastik su alıyor. Neden? Pandemi döneminde daha fazla gözlemliyorum. Damacana işine göre daha ucuz olabilir ama daha fazla plastik atık çıkardığımızın farkında mıyız? Ben evime plastik küçük şişelerden su almamaya çalışıyorum. Yedekte hep bir on-on beş litrelik şişelerim olur (insanlık hali) ama şişeyle ilişkim bu kadardır. Tek kullanımlık plastikten içmek belki damacanaya göre daha sağlıklı ve ekonomiktir ama onun çevreye etkisi kafamı kurcalıyor maalesef.

Pazar günü yağmurluydu. Yağmur altında Kızılay'da vakit geçirmeyi çok seviyorum. Ama tabii sokağa çıkma kısıtlaması vardı, pencereden izlediğimle kaldım. Olmasaydı bile çıkmıyorum gerekmedikçe. Fakat yağmur yağarken Kızılay'da arkadaşlarla buluşup kitapçıları gezmeyi, sinemaya gitmeyi ve çıkışta kahve içip konuşmayı o kadar özlüyorum ki. Ben yağmurlu ve kışı mide bulandıracak derecede melankolik şehirleri seviyorum. Ne yapalım. Güneşli cayır cayır şehirlerde içim şişiyor. Ben bir bahar gününde doğmuş kış çocuğuyum. Anayurdum Paris veya İzlanda olabilir. Yağdır mevlam su..

Son bir aydır yediğim tüm pırasalar lezzetsiz. Hatta düpedüz acı. Neden öyle? Sizin pırasalarınız da mı acı? Dışarıdan baktığımda janti duruyor, eve gelip, tencereye girince tribe giriyor. Dolayısıyla da keyif alarak yiyemiyorum. Bir iki kaşık alıp kalanı atmak zorunda kalıyorum. Ki nefret ettiğim şeydir yemek atmak. Aslında genel olarak sebzelere bir hal olmuş. Geçen de lahana yapmaya niyetlendim. Dışarıdan Zeus endamıyla duran lahanayı açınca çürümüş olduğunu görüp attım. Soğanlar deseniz napalm bombası gibi. Bu yaşıma kadar hiç o kadar acı soğan yememişimdir. Keserken gözleriniz önünüze akıyor. Karnabaharlar da pek keyifli diyemeyiz. Ama iyi kötü yeniyor. Sahi ne oldu sebzelere?

Bu şarkıyı ne zaman dinlesem keyfim yerine geliyor. Hele o kadın geri vokal gülme krizine sokuyor. Pandemi bitince izlemek istediğim yerli grupların başında. Özledik.

"Bu dünyada iki türlü insan var.
Pırasa sevenler ve pırasa sevmeyenler.
...Mmmmh. Lezzetli. Pirinçli pirinçli. Tatlı tatlı."

22 yorum:

  1. Merhaba yazılarınızı okudum ve çok beğendim. Bloğunuzu takipteyim. Sizide kendi bloğuma davet ediyorum davetimi kırmaz gelirseniz çok mutlu olurum :)

    Blog adresim: https://yusufakmann.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. yazıyı o kadar tuhaf bir halde okudum ki, sanki biri beni gözlemleyip yazmış gibi. yakın zamanda kahveyle ilgili böyle bir şey yaşadım, daha dün "ya bu patates de lezzetli değil" dedim, bitirdiğim suyun plastik şişesini atık çöpüne atarken "bu hiç de makul bir çözüm değil" diye düşündüm. bunun yanı sıra gerçekten baharda doğmuş bir kış insanıyım, güneş beni aşırı bunaltır, karı yağmuru çok severim, ben de kadıköy'de böyle gezmeleri özlüyorum. ve çocukluğumda bir haritada gördüğümden beri hayal ülkem olarak izlanda'yı düşlerim hep. hiç tanımadığın bir insanla böyle ortaklıkları keşfetmek ne hoşmuş, şaşkın bir mutluluk :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumu okurken bir an kişilik bölünmesi yaşadım :D Güzel tesadüf olmuş :) İzlanda en çok merak ettiğim ülkelerin başında geliyor ayrıca :D

      Patatesler de bir acayip gerçekten. Ne yiyeceğimi şaşırıyorum. Et yiyen biri olsam ona yüklenirdim bu günlerde ama tüketmiyorum. Haliyle sebzelere mahkum durumdayım. Kiviler de bir tuhaf. En sevdiğim meyvelerden biri ama bu kış sırf vazife diye yiyorum. 2020'yle beraber dünyanın çivisi çıktı :/

      Sil
  3. Kış mevsimini bende çok seviyorum halbuki orijinalinden egeliyim. :) Kızılay'ı bende çok severim bazı pub tipi mekanlarım var, orada kitap okuyup notlar almaya bayılırım. Bu arada 0.50 cc lik şişleri bende kullanıyorum boş olanlarını biriktirip geri dönüşüme atıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kızılay'ı dışarıdan gelenler sevmiyor ((haklı olabilirler) ama sanırım Ankara'da yaşayan herkesin iyi kötü bir bağı vardır. Estetik bir zevk verdiğini iddia edemesek de (:D) ben kendimi rahat hissediyorum. Dediğiniz gibi oturup kitap okumak, sohbet etmek.. o eğri büğrü kaldırımlarını bile özlüyorum bazen.

      Geri dönüşüm kutuları bizde de var aslında ama pek kullanan yok :(

      Sil
  4. Ne zaman pırasa pişirsem barbar kocam mutfağa girip bu şarkının melodisiyle "PIRAĞSAAAĞĞĞ" diyor. 10 senedir. Yılgınlığımı tarif edecek kelime bulamıyorum. Kış sebzeleriyle pek aram olmadığı için alıcı gözle bakmıyorum, bir sorun olsa fark etmem. Lahanadan annem bıktırdı yıllarca kapuska yaparak, ben eve sokmuyorum :D

    Ay ben de sabah tek gözüm açık vaziyette mutfağa koşup kahve yapmaya niyetlendim. Elektrikli kahve öğütücü çalışmadı. Dakikalarca uğraştım, kesinlikle çalışmıyor. Bayılacaktım oracığa. Bizim bütün ekipman bir kahve öğütücü ve bir sürahili ucuz kahve makinesinden ibaret. İstifçi biri olduğum için marketten alınma çekilmiş kahve vardı bir paket, onu açtım can havliyle. Fakat çok mutsuzum saatlerdir. Hiçbir şey satın almak istemiyorum, hem halim yok hem de pandemi+yeni yıl kargo çılgınlığına daha fazla dahil olmak istemiyorum. Ayh :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beyefendinin mizah anlayışı <3 Zira ben de bazen yerken pırasaaağ diyorum :D Ama tabii yalnızken. Kış sebzelerini ben çok severim çünkü hem tok tutuyor hem de besleyici. Lahanaya aşığım :D Yazın aç kalıyorum çünkü hacmen üfürük sebzeler.

      Kargo çılgınlığıma dur dedim. En son buzdolabı magnetine kadar düştüğümü farkedince.. ahahaha. Elektronik aletler veya mutfak gereçleri çalışmayınca cinlerim tepeme çıkıveriyor hemen. Normalde kolay sinirlenmem ama böyle arızalar kolayca zıvanadan çıkartıyor. Fırın bozuldu benim. Ve fakat muhterem pandeminin varlığından ötürü eve servis çağıramıyorum. Tadımız tuzumuz kalmadı bu yıl.

      Sil
  5. Sanırım sebzelerin de çoğu ithal, ben soğanlardan şikayetçiyim, taş gibi, kesmek dert, soymak ayrı dert, doğramaksa ayrı. Niğdeli bir milletvekili var, bizim sülaleye de uzaktan akraba (benim hiç görüşmüşlüğüm yok, belirteyim :) adam çok iyi çalışıyor gıda konusunda. Soğan ve patates için didinip duruyor aylardır, Niğde membaıdır bilirsin patates ve soğanın. Pırasaya gelince, pazara gidemediğim için sanal markete mahkumum, oradan da yeşil yaprakları kesilmiş, kazık gibi beyaz pırasalar geliyor paket içinde, almaktan caydım bir süredir. Tavsiyem pırasa pişirirken mandalin ya da portakal suyuyla pişirmen Zihin kardeş, tadı çok değiştiriyor. Lahanaya yanaşamadım bile, sarma yapmak çok zor, bir yapan olsa da yesek :)Şöyle kıymalı, acılı, üstüne limon sıkılmış, ayy çok canım çekti :) Az daha devam edersem obez damgası yiyeceğim, iyisi mi kaçayım. Kal sağlıcakla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Soğanlar bir dönem 100% ithaldi. Suriye'den geldiği iddia ediliyordu bilemiyorum tabii ama ülkede bu kadar lezzetsiz ve acı soğan olmadığını biliyorum :( İlla ki bir yerlerden getirilmişler. Dediğiniz gibi sert bir de. Kaynakçı gözlüğü mü kullansak :D

      Portakal güzel bir dokunuş olabilir gerçekten denemek isterdim ama portakala karşı alerjim var, eğer kokusunu duyarsam nefesimi kesmeye yetiyor. Bir başkası yapıp eklerse ama tüketebilirim muhtemelen. Valla lahana sarması yapacak mübarek insanlar aranıyor :))) Ben en son coğrafi haritayı künefe zannetmiştim geçen akşam :D Durumlar vahim. Sağlıklı günler dilerim :)

      Sil
  6. :))) çok keyifliydi. Musluğa takılan şu zımbırtılar var ya, süzüyor birşey yapıyor deposu falan var, içme suyuna dönüştürüyor. Annemler çok memnun. Binyılın çevrecilik olayı diye anlatıp duruyorlar. Tadı da güzeldi.. Musluk suyu içme psikolojisi var bir de... Alplerden gelen buz gibi.......
    Pırasalar burada çok kalın ama lezzetli, salatalıklar da abartmyorum 30cm boyunda ve 3cm çapındalar. Ama o lezzetsiz.
    Bu arada ne çokmuşuz kışa benzer bahar, bahara benzer kış dönemi çocukları ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla Japonya veya Avrupa'da yaşasam muhtemelen ben de süzerek musluktan içerdim :) Daha çevreci ve pratik. Fakat Türkiye'de suların nereden nasıl geldiğinden emin olamıyorum.

      Kalabalık olmamıza sevindim :)) Genelde şaşırıyor insanlar "aa nasıl olur sen Mayıs çocuğusun kar sevmek de neymiş" diye.

      Sil
  7. Sebze ve meyvelerde iş yok maalesef. Ne yiyoruz belli değil.
    Bazen dışarıda zorda kalıp alsak da plastik şişe kullanımına ben de ifrit oluyorum. Su arıtıcı var bizim muslukta. Çok memnunuz. Ara ara gelip filtresini değiştiriyorlar. Kesinlikle verilen paraya değen, aldığımız en iyi ürünlerden biri:) Dışarı çıkarken de şişelerimizi evden dolduruyoruz.
    Kahve olayında da makine için devamlı Starbucks'ın paketlerinden alıyorum. Bir ondan bir öbüründen:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır ben artık açlıktan ölme noktasındayım bunu bir bilelim de :D Organik olsun vegan olsun ama paket de olmasın diye diye artık yiyecek bir şey kalmadı. Şu masayı ısırıvericem ahaha. Gerçekten yemek yemekten soğudum.

      Benim burada aldığım butik bir kahveci vardı. Bir gün satmayacakları tuttu (baya tezgahta duruyor ama satmıyorlarmış sergiliyorlarmış) peki dedim ve Illy'e geçtim. Dünyanın parası gidiyor ama kahveye değer. Zaten pandemide başka yere harcadığım da yok :(

      Sil
  8. ben de4lü 5lt lik su, 24 lü 500ml lik su alıyorum her hafta mutlaka. :) fakat tüm atıkları, perşembe günleri gelen geridönüşüm kamyonuna veriyorum. kargo paketleri, plastikler ve kağıtları asla çöpe atmmıyorum. ha, daha çok plastiğe maruz kalıyorum belki ama damacanaların temizliğine güvenmiyorum. damacana ya tecavüz edenler var bu ülkede. geçenlerde çocuğunu işeten de duymuştum. neler neler taşıyolar sonra da verip yenisini alıyorlar. su dolum yerlerinde temizlendiğine hiç inancım yok maalesef :( bir keresinde eve gelen damacana dan fark etmiştim bunu. bu yüzden kapalı 5lt lik tek kullanımlık alıyorum, çöpünü de mutlaka ayırıyorum. küçük şişeler de evin her odasına dağılıyor, çok su içiyorum çünkü :) bardakla içmeye üşeniyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aman aklıma düşürmeyin bunları :D Zaten evhamlı bir tipim ahaha. Benim prensibimdir, benim görmediğim şey temizdir. Görürsem eğer muhakkak bir falsosunu bulurum ve soğurum. Çocukken mantar çiftliğine götürmüşlerdi. Allah'ım yıllarca ağzıma süremedim. Bir ara ben de öyle odalarda bardak yerine şişeyle geziyordum ama bir gün çat! edince pet şişe ödüm koptu ve vazgeçtim :D Yalnız insanları korkutmak için tasarlanmışlar. Gece gece kedinin gölgesine sığınmıştım :D

      Sil
    2. maalesef bunlar acı gerçekler :( bu yüzden damacana kullanımına son vermek lazım :)) annemleri bile vazgeçirdim, sadece çay suuyuna ve yemeğe koymak için alıyorlar. kapıdan içeri sokarken dışını dezanfekte ediyor, ama içi?? :(

      Sil
    3. Dışını silmek bence gereksiz efor. Sonuçta içindeki şeyi içiyoruz :) Meyve gibi değil.

      Sil
  9. Merhaba

    Bloggerlar olarak telegram grubunda buluştuk, yazılarımızı ordan paylaşıyoruz, daha fazla kişiye ulaşıyoruz. Telegramda kimseye numaranızı vermiyorsunuz zaten google plus grupları gibi düşünün. Grubun adı Blogger Türkiye. Eğer katılırsanız çok sevinirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar.

      Teklifiniz için teşekkür ederim. Fakat herhangi bir platformda yer alma gibi bir düşüncem yok :)

      Sil
  10. Verdigim bir iftar davetinde sira menude yer alan pirasaya gelince fon muzigi ikrami olarak da Baba Zula nin Pirasa sarkisini acmistim. Cok,severim zeytinyaglisi ayri kiymalisi ayri guzel.
    Pirasanin kalini daha lezzetli diye duydugumdan beri oyle aliyorum.Yagini esirgemeyin.
    Ama kerevizler yari patates geni tasiyir olmali.Gecenlerde bezelye yemegine patates yerine koydugum kereviz kar gibi kaldi, ki hic vaki degildir; ustune de patates toklugunda bir dokusu vardi,dahasi hic kokmuyordu.Acaip seyler yiyip acaip oluyoruz....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2020 yılı sebzelerinden her şeyi beklerim :D Neyi düzgün gitmiş ki bu yılın sebzeleri düzgün çıksın :) Kereviz maalesef yemediğim tek şey. Kokusuna katlanamıyorum. Pırasa daha jön geliyor bana :)

      Sil