"Bir Freud kabusu." - The Guardian
"Gösterişli, yüksek enerjili bir Broadway yapımı." - The Pittsburgh Press
"İnsanlık tarihinin en şeytani gösterilerinden biri." - Papa II. John Paul
"Günah dolu, (dine) küfreden, baştan aşağı utanç verici." - L'Osservatore Romano
"Yeryüzündeki en iyi gösteri." - Classic Pop Magazine
Blond Ambition turnesi bu yıl otuz yaşında.
Madonna'nın ilk (ve belki de en) sansasyonel dünya turnesi. Öyle ki, Vatikan, inançlı insanlara bu şova gitmemeleri hakkında çeşitli uyarılar yaparken, Toronto polisi, konseri durdurup gösteride yer alanları tutuklamak için kapılara dayanıyordu. Benim ise kendisinin (Re-Invention Tour ve Girlie Show turneleriyle birlikte) en sevdiğim turnelerinden biri. Baştan sona teatral, yaratıcı ve kışkırtıcı. Bir konserin çok ötesinde. AIDS pandemisinin kamuoyunda yarattığı korkuya bir cevap niteliğinde. O güne kadar hiç kimsenin cesaret edemediği bir iş. Seksenlerde dünyayı kasıp kavuran pop megastarlarının hiçbiri bu kadar ileri gitmemişti. Şovun sansasyonel yanlarına ve performanslara birazdan geliriz ama ben yapımın kalitesiyle yazıma başlayayım.
Sahne şovu kavramı ta Elvis'li yıllara kadar uzanır. Altmışlar ile birlikte sahnede hem dans edip hem de göz alıcı kostümlerle şarkılarını söyleyen yıldızlar ortaya çıktı. Fakat bugün anladığım tarzda bir pop sahne şovu, seksenli yıllar ile başladı diyebiliriz (onlar da aslında yetmişlerin rock efsanelerinden ilham alarak şov kavramını geliştirdiler). David Bowie, Freddie Mercury ve Elton John gibi büyük rock yıldızları olmasaydı, belki pop müziğin sahne şovuyla buluşması daha çok gecikebilirdi. İyi ki böyle büyük itici güçler dünyaya geldi de sahneler renklendi.
1920'lerin Alman ekspresyonist akımının bir ürünü olan konserin ilk bölümünde (bildiğim kadarıyla bu turne, temalara göre çeşitli "bölümlerle" ayrılmış ilk konserler arasında), fütüristik bir gelecekte erkeklerin devasa çarkların gölgesinde köle gibi çalıştırıldığına tanıklık ediyoruz. Dahası, bu erkek köleler, Madonna ve diğer kadın dansçıların cinsel çekimlerine yenik düşmekte ve seksi danslar esnasında hep pasif konuma itilmekte. Tabii bu cinsiyet rollerinin alt üst edildiği performansa eşlik eden şarkı, Madonna'nın feminist marşı olarak kabul edilen Express Yourself'ten başkası değil. Toplum içinde hor görülen kadınlara ve cinsel yönelimlerinden ötürü saklanmak zorunda kalan eşcinsellere seslenmekte. Yukarıda bahsettiğim ilk belgeselde, gösteride yer alan dansçılardan biri şovu şöyle tanımlıyor: "baştan sona özgürlük hakkındaydı."
"Kendini ifade et, kendine saygı duy."
İşte böyle. Bu muazzam açılıştan sonra seksenlerdeki bazı hareketli şarkılarını (Open Your Heart, Causing a Commotion, Where's the Party) sırayla okuyan Madonna, deliler gibi dans ediyordu. Burada bir parantez açalım, Blond Ambition turnesi bence kendisinin en iyi dans ettiği zaman dilimiydi. Her zaman iyi bir dansçı oldu (Martha Graham'ın öğrencisi!) ama bu şovda çıkardığı performans gerçekten sıradışıdır. Ve unutmadan ekleyelim ki, şarkılarının çoğunu canlı söyler.
Turneyi Katolik dünyasıyla karşı karşıya getiren şeylerden biri de Like a Virgin şarkısı esnasında sahneye kurduğu yatağın tepesinde mastürbasyon canlandırması yapmasıydı. Bir erkek (Michael Jackson) sahnede kendisine dokununca olay olmazken bir kadın bunu simule etmesi insanları öfkelendiriyordu. Eksik canlılara (!) iktidarı veren, hastalık taşıyan birtakım sapıklarla (!) sahnede eğlenen bir kadın dansçı... Soğuk Savaş'ın sonuna gelinse de muhafakarlığın hala güçlü olduğu yıllarda çok büyük bir meydan okumaydı.
Fakat kim oluyorlardı da diğer insanları böyle yargılayabiliyorlardı? Madonna da bunu sorguluyordu sonraki kısımda. Gösterinin ikinci kısmı kilise temasıydı ve yatak sahnesiyle "kirlenen" Madonna, Tanrı'yla konuşuyordu. "Tanrım?"... Like a Prayer, bu arayışla başlıyordu. Klibi ve referanslarıyla seksenlerin sonunda yeterince tepki çeken bu şarkı, turnenin de yine en tartışılan performanslarından biriydi. Zira Madonna, eşcinsel, siyahi ve Latinlerden oluşan bir rahip korosuyla dans ediyordu. Katolik dünyasını çılgına çeviren bu gösterinin dini boyutu bir kenara dursun; ama o kadar iyi bir koreografiyle sergileniyordu ki, izleyen birinin etkilenmemesi güçtü. Tüm zamanların en iyi 10 Madonna performansını sıralaycak olsam mutlaka kendine yer bulur. Bu performansta çok özel bir şey var.. ama ne? Like a Player'ın en güçlü yorumuydu hiç şüphesiz.
Dans etmekten yorulan rahibe Madonna, soluğu kilise mihrabında alıyor ve Live to Tell ile Oh Father şarkılarını kaynaştırarak okuyor; gökten indirilen vitrayların altında. Ve yine din adamlarının nefret ettiği bir diğer Madonna şarkısı olan Papa Don't Preach başlıyor. Evlilik dışı ilişki ve kürtaj gibi konulara değinen şarkı, True Blue yıllarında epey ses getirmişti. Bu şovda olmasa olmazdı. Yine dehşet bir koreografi; Madonna'nın "baba biliyorum ki öfkeleneceksin, çünkü bugüne dek hep küçük kızındım ama artık bilmelisin ki bebek değilim" dizelerine karşılık rahipler onu parmaklarıyla gösterererek kınarken onun bir anda yumruğunu havaya kaldırması gibi ufak bir detay içerir.
Artık kimse böyle esaslı gösteriler yapmıyor. Lady Gaga, Britney Spears, Dua Lipa, Christina Aguilera.. kim derseniz artık, hepsi de bu kadının açtığı yoldan ilerliyor ve ne yazık ki hiçbirinin söyleyecek yeni bir sözü yok; kim ne derse desin.
Sinir uçlarına dokunan şarkılara biraz ara veriyoruz ve 1920'lerin, 1930'ların caz dünyasına ışınlanıyoruz. Madonna, aynı yıl vizyona giren ve başrölünü paylaştığı kült Dick Tracy filmine yaptığı müziklerden peşpeşe okuyor. İlk sırada Oscar kazanan Sooner Or Later var. Piyanonun üstünde şarkısını tüm şuh duruşuyla okuyan Madonna, sesini de sonuna kadar zorluyor. Daha sonra üstündekileri atarak içindeki revü kızını ortaya çıkarıyor Hanky Panky ile. Sado-mazoşist sözleriyle peşinden gelecek olan Erotica döneminin ayak sesleri diyebiliriz.
"Sakın ha doktoru çağırmayın, çünkü bir sorun yok bende.
Birazcık sert seviyorum, o kadar."
Dick Tracy'den esintilerle devam eden bu üçüncü bölümün sonunda seksenler hitlerinden Material Girl ve deniz oğlanlarının kur yapmaları eşliğinde okuduğu Cherish'le yeni bölüme geçiyoruz. Art deco sahne tasarımı ve kaslı Atlas figürleriyle sanki Ayn Rand romanlarından fırlama bir sekans var karşımızda. Tüm bu hengamenin arasında Into the Groove'a geçerken Madonna ve kadın vokalistleri, onlara asılan deri ceketli oğlanlara seslenerek bilgilendirci reklam tadında korunma yolu olarak kondom kullanmalarını öneriyor. Önemsiz gibi görünebilir ama o dönem Madonna, hem yakın çevresinde hem de ünlüler dünyasında bir çok AIDS bağlantılı ölüme tanıklık ediyor. Hatta yakın dostu, ünlü pop art sanatçısı Keith Haring'i New York konserinde anmadan geçmiyor; zira kendisi turnenin başlamasından birkaç ay önce AIDS nedeniyle hayatını kaybetmişti. O geceki tüm gelir, bu hastalıkla mücadele eden derneklere aktarıldı. Bu arada turnede o dönem dans eden dansçılardan üçüne de bu teşhis konuyor ve Gabriel, yakın zamanda ölüyor. Diğer ikisi ise, o dönem kimseye açılmıyor. Öyle ki, Carlton, turnenin eşcinsellere kendileriyle yüzleşme gücü vermesine rağmen o dönem sessiz kaldığından dolayı kendini suçluyor. Slam ise, 2015 yılında belgesel kapsamında dansçıların bir araya geldiği bir yemekte arkadaşlarına açıklıyor. Oldukça dramatik olan o an, grupta tek düzcinsel olan Oliver, Madonna'nın kulaklarını çınlatıyor: "bu yaşanan, turneden önce olsaydı, size dokunamazdım bile, ama sizi turnede tanıdıktan sonra tüm önyargılarım kırıldı ve artık bir fobik değilim; bunu da Madonna'ya borçluyum (ağlıyor)." Bilmiyorum 2020 dünyasında insanlar ne düşünüyor, LGBT camiası bazı şeyleri Madonna'ya hala borçlu hissediyorlar mı.. ama şu da bir gerçek, bu kadın LGBT bireyler için ciddi işler yaptı. Hem de bugünkü gibi güvenli bir ortamda yokken. Bazı günümüz şarkıcılarını "ikon"laştırırken, Madonna gibileri unutmamalı. Yarın hangi yeni pop yıldızı satış kaygısını kenara bırakarak bildiğini okuyabilir? Blond Ambition yapıldığında, tüm büyük süksesine rağmen, o hala dört albümlük bir yıldızdı; pekala bir kenara atılabilirdi.
Ve siyah tül perde iner...
Bis için sahneye dönen Madonna, benim ilk gözağrım olduğundan dolayı her daim en sevdiğim şarkısı Holiday'i söylemeye başlar. Belki çok kompleks bir şarkı değil; ama her seferinde eğlendiriyor. Hele ki şu performansıyla, Madonna'nın her hücresinden yıldız ışığı yayılıyor. Dans, dans, dans, daha da dans! Sabaha kadar sürse izlerim.
"Herkes yayın sözü, bir kutlamamız olacak
Dünya çapında, her milletten
İyi zamanların vakti geldi, kötüleri unutualım gitsin, budur
Bir gün herkes toplanacak ve baskıdan kurtulacak
Bir tatile ihtiyacımız var."
Peki bu kadar mı dersiniz? Asla. En iyisi sona saklanmış. Sadece bir Madonna performansı seçecek olsam bu, konserin son şarkısı Keep It Together olurdu. Olağanüstü bir şov. İlk olarak meşhur soul grubu Sly and the Family Stone'dan Family Affair'ı mırıldanan Madonna, ailenin önemine dikkat çekiyor ve aile bağlarına sandalye tepelerinde devam ediyor.
Buradaki Madonna'yı çok seviyorum çünkü zirve noktası. Çok iyi söylüyor, sıradışı bir enerjiyle dans ediyor ve cazibesinden hiç kaybetmiyor. Madonna budur dedirtiyor. Tam bir tiyatro sergiliyor.
"Yalnız hissettiğimde ve olduğum kişi gibi sevilmem gerekiğinde
Beni görmek istedikleri gibi biri olarak değil,
Abiler, ablalar, her daim benim için oradalardı
Aramızda bağımız vardır, ev kalbin olması gerektiği yerdir...
Asla unutmayın, aileniz arkadaşınızdır
Şüpheniz olmasın ki ailesiz siz bir hiç olursunuz
Ama en önemlisi kesinlikle kendinizden şüphe etmeyin!"
İlginç bir şekilde, o dönem, dansçıları ve tur ekibiyle gerçek bir aile olmayı başaran Madonna, yıllar geçse de bir anne/kardeş figürü olarak dansçıları tarafından hatırlanıyor. Bunu hem Truth or Dare filminde hem de yukarıdaki belgeselde görebilirsiniz (aile demişken... Hispanik kökenli bir dansçısı, turnede iken annesini arkadaşları sıkıştırımış, "Hispanik geçmişine rağmen oğlunun böyle bir gösteride devam etmesine nasıl izin verirsin?").
Kendisini daima seks pozitif feminist olarak tanımlayan Madonna, yaptığı bir çok işle hatırlanacak. Fakat o işlerin en başında da bu turnesi gelecek. Bundan şüphem yok. Peki bu kadar övdün durdun, nereden izleyebilirim derseniz... maalesef turnenin resmi bir dvd kaydı yok. Vaktiyle lazer disk olarak satıldı ve birkaç televizyonda yayınlandı. Benim bildiğim, internetteki en düzgün kayıt ise aşağıda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder