İlk defa bu kadar heyecanlandım. Oysa ilk konserim değildi. Bilen bilir. Mütevazi bir geçmişim var konserlerde. Öncesi akşam uyumakta bile zorlandım. Nick Cave and the Bad Seeds heyecanıyla.
Romanlarıyla, filmleriyle, imajıyla ve şarkılarıyla... Birkaç neslin sesidir aslında Nick Cave. Müziğin karanlık prensi lakabıyla. Post-punk dönemlerinden tutun da gangsterleri andıran kıyafetleriyle bir rock şairine dönüştüğü zamana kadar bir çok insanın hayatında etki bırakmıştır. 80'ler ve 90'lar gençliğinin. Bizler The Good Son'la tanırız. Tender Prey'le.
Nasıl heyecanlanmayayım ki ? Geceye geçelim mi ?
Konserin ilk şarkısı beklendiği üzere oğlunun ölümü sonrası çıkardığı Skeleton Tree'nin de açılışını yapan ağıt Jesus Alone'du. Kendisi yavaş adımlarla sahnede belirdi ve şarkının girişini bir başına söyledi. Sonrasındaysa hemen önümüzde uzanan dar platforma yaklaştı ve manevi evlatlarından yani seyircisinden güç alırcasına şarkısına devam etti. Elleri tutarak, gözlerin içine bakarak. Acısı hala taze midir ? Bilinmez. Fakat son dizeleri dur durak bilmeden tekrarlamak için ana sahnesine döndüğünde yüzünde hüzün ve öfke vardı.
"Sesimle çağırıyorum seni..."
Hep Nick Cave konserleri için ayin benzetmesi yapılır. Bunun gerçek olduğuna inanıyorum artık. Zira kendisi bir lider gibi kitlesini coşturmasını biliyor. Filmlerdeki papazların cemaatini kendinden geçirmesi gibi. Katarsis diyebiliriz. Kimi zaman şarkıya eşlik ettirirken kimi zaman ufak tefek sorular yönelterek seyircisini olaya dahil etmesini biliyor. Durduk yere size dönüp "yeah" diye bağırmasına şaşırmayın.
"C'mon, c'mon, c'mon (hadi hadi hadi)" diyerek bizleri galeyana getiren Nick, ikinci şarkısını söylemek üzere yeniden yanımızdaydı. İkinci şarkı yeni albümden Magneto. Işıklar kelebekler gibi yanar sönerken önlerden İranlı bir seyirciyi farketti ve sahnesine çekti. Nick, seyircinin İran'dan gelmesine sevinmiş olacak ki kendisi inanamamış gibi "hadi canım" tepkisi verdi. Öbür yanda önünde diz çökmeler, sarılmalar, gözyaşları ve ayinleri andıran acayip bir atmosfer yaşandı.
"C'mon, c'mon, c'mon (hadi hadi hadi)" diyerek bizleri galeyana getiren Nick, ikinci şarkısını söylemek üzere yeniden yanımızdaydı. İkinci şarkı yeni albümden Magneto. Işıklar kelebekler gibi yanar sönerken önlerden İranlı bir seyirciyi farketti ve sahnesine çekti. Nick, seyircinin İran'dan gelmesine sevinmiş olacak ki kendisi inanamamış gibi "hadi canım" tepkisi verdi. Öbür yanda önünde diz çökmeler, sarılmalar, gözyaşları ve ayinleri andıran acayip bir atmosfer yaşandı.
Arka plandaki ekran kırmızı bir perde görünümü almasıyla beraber Do You Love Me ? diyerek herkesi doksanlara götürdü. İki şarkıda üzerimize serpilen ölü toprağı da böylece üstümüzden kalktı. Zira her Nick konserinin olmazsa olmazı "coşku" başladı. Ana sahnede bir o yana bir bu yana zıplayan Nick hızını alamayıp platform merdivenlerini inmek yerine küçük platforma direk zıplamayı seçti. Hayranlarının bariyer göreviyle inişini gerçekleştirdi.
İlk defa gerçek bir sahneönü deneyimi yaşadım. Genelde ana sahne çok tepede olur ve en önde olsanız dahi aranızda mesafe bulunur. Nick'in sahnesi çok farklıydı. En ön sıraya bir platform kurulmuş. Oldukça da alçak. Ne zaman kendisi ana sahneden usansa buraya inerek hayranlarıyla iç içe olmayı seçti. Peki ona ne kadar yakındık derseniz:
İki defa elini sıkma şansına eriştim. Arkadaki seyirci ne kadar arkada kaldığını düşünse de ne gam zira Nick hayranlarına çok değer veren bir sanatçı. Her ne kadar ön sıralarda çok vakit geçirse de konserin sonuna doğru seyircilerin arasına balıklama atladı ve alanı dolaşarak arkalardaki bir platforma çıktı. Yani konsere gelip de Nick'i yakından göremedim bahanesi yok. Sen gelmezsen o gelip buluyor seni :) Kendisi bir defasında ufak çaplı bir crowd surfing denedi. Yani seyircilerin elleri üstünde taşındı. Ne yalan söyleyiyim bunca yıldır sayısız konsere gittim bu denli yerinde duramayan, hareketli, etkileşimli bir şarkıcı görmedim. Yerinde duramadı tüm gece boyunca.
Uçuş öncesi. |
İlk defa gerçek bir sahneönü deneyimi yaşadım. Genelde ana sahne çok tepede olur ve en önde olsanız dahi aranızda mesafe bulunur. Nick'in sahnesi çok farklıydı. En ön sıraya bir platform kurulmuş. Oldukça da alçak. Ne zaman kendisi ana sahneden usansa buraya inerek hayranlarıyla iç içe olmayı seçti. Peki ona ne kadar yakındık derseniz:
From Her to Eternity'i bilirsiniz. Nick'in delirme şarkısı. Gerçekten tahmin ettiğim oldu. "Size bir kızdan bahsetmek istiyorum" diye söze girdi ve sigortalar attı. Warren kemanı gitar gibi çalmaya başladı, Nick desen oradan oraya uçuyor gene. Yedi sekiz dakika boyunca herkes bilincini kapadı. Önce mikrofon tutacağını tekmeledi, sonra kendini yere attı, tutamadı sonunda mikrofonu fırlattı.
Warren ile delirmeceler |
Turnede diğer şehirlerde olduğu üzere tam Loverman'e geçecekti ki seyircilerden bazıları The Mercy Seat diye bağırınca onları kıramadı ve beklenmedik şekilde ekibine dönüp "onu duydunuz mu, hadi yapalım" dedi. Böylece turnede bu aralar çok tercih etmediği The Mercy Seat'i de farklı düzenlemesiyle dinledik. Adeta bir ballad olarak ilk dizeler başlarken giderek tonu yükseldi. Unutmadan, sıradaki şarkı değiştirdiği için önündeki Loverman notalarını da havaya atıp "fuck it (s*ktir et)"i bastı.
Sonra yine dar platforma geçip bizlere Red Right Hand söyletti.
Stagger Lee talebi geldi bir ara lakin Nick'in cevabı, "söyleriz ama şimdi değil çünkü söylerken ortalık dağılıyor" oldu. Konserin sonlarına doğru okudu ve gerçekten ortalık dağıldı.
Bi ara hayranı ona sigara uzattı. Sigarayı bıraktığını söyledi. Gözleriyle arzulasa da direndi teklife. Fakat dayanamayarak "harika görünüyor elinde" dedi ve ekledi, "esas güzel olan ise sensin".
Koşturmaca ve sıcaktan yorulan Nick, sahnesine döndü ve piano başına kuruldu. "Sıradaki şarkıyı benle beraber okur iseniz çok mutlu olurum" dedi ve Into My Arms'a geçti. Tabii bir çoğumuz eşlik etmekten erinmedi. Bir ara teknik ekbininden bir vantilatör talebi oldu. Fakat unuttular veya bulamadılar. Sıcaktan eriyen Nick, sürekli havlusuna kapandı. Lakin konser sonlarına doğru havlular da kesmeyince hayranlarının verdiği t-shirt , fular, şal gibi şeylere terini sildi. Hatta öyle ki sahneye çıkardığı bir kız dayanamadı ve ona üstündeki tshirtü çıkararak verdi kurulanması için.
"Bu geceye yakışacağını düşündüğü" ve konserlerinde çok fazla okumadığını ifade ettiği özel bir şarkıyı söyledi; Shoot Me Down. Fakat beni benden alan ise The Ship Song sürpriziydi. Zira bu turnede bir okuyor bir okumuyor kendisini. Oysa bizler için ne anlamlı bir şarkıdır o ! Bilen bilir. Çok farklı hisler yaşadık şarkıda. İyi ki söyledi. İyi ki.
Uzun aradan sonra yeni albümden bir şarkıyla devam etti. Girl in Amber sırasında sahne ekranında da siyah beyaz bir video döndü durdu. Sahilde yürüyen yalnız bir kadın imgesi. Saçları rüzgarla birbirine girmiş.
Stagger Lee talebi geldi bir ara lakin Nick'in cevabı, "söyleriz ama şimdi değil çünkü söylerken ortalık dağılıyor" oldu. Konserin sonlarına doğru okudu ve gerçekten ortalık dağıldı.
Bi ara hayranı ona sigara uzattı. Sigarayı bıraktığını söyledi. Gözleriyle arzulasa da direndi teklife. Fakat dayanamayarak "harika görünüyor elinde" dedi ve ekledi, "esas güzel olan ise sensin".
Koşturmaca ve sıcaktan yorulan Nick, sahnesine döndü ve piano başına kuruldu. "Sıradaki şarkıyı benle beraber okur iseniz çok mutlu olurum" dedi ve Into My Arms'a geçti. Tabii bir çoğumuz eşlik etmekten erinmedi. Bir ara teknik ekbininden bir vantilatör talebi oldu. Fakat unuttular veya bulamadılar. Sıcaktan eriyen Nick, sürekli havlusuna kapandı. Lakin konser sonlarına doğru havlular da kesmeyince hayranlarının verdiği t-shirt , fular, şal gibi şeylere terini sildi. Hatta öyle ki sahneye çıkardığı bir kız dayanamadı ve ona üstündeki tshirtü çıkararak verdi kurulanması için.
"Bu geceye yakışacağını düşündüğü" ve konserlerinde çok fazla okumadığını ifade ettiği özel bir şarkıyı söyledi; Shoot Me Down. Fakat beni benden alan ise The Ship Song sürpriziydi. Zira bu turnede bir okuyor bir okumuyor kendisini. Oysa bizler için ne anlamlı bir şarkıdır o ! Bilen bilir. Çok farklı hisler yaşadık şarkıda. İyi ki söyledi. İyi ki.
Uzun aradan sonra yeni albümden bir şarkıyla devam etti. Girl in Amber sırasında sahne ekranında da siyah beyaz bir video döndü durdu. Sahilde yürüyen yalnız bir kadın imgesi. Saçları rüzgarla birbirine girmiş.
"Kimisi gider ve bazısı geride kalır
Kimisi hiç ilerlemez, kehribarda sonsuza dek kısılmış kız gibi
Bir nefes ötemizde Nick'in yas hakkında yazdığı "dokunma bana" dizelerini defalarca tekrarlaması eminim herkese çok dokunmuştur. Gecenin en unutulmaz şarkılarındandı. Zira albümde bile dinlerken boğaza yumru oturtan bir şarkıdan söz ediyoruz.
Lakin bu bir "Nick Cave ve Kötü Tohumlar" etkinliği olduğundan sahnedeki canavar tekrar vitese taktı. Tupelo dedi. Kırdı geçirdi milleti. Korkunç bir gök gürültüsüyle başlaması ve arka planda dönen fırtına videosuyla bana göre gecenin zirvesiydi. Önüne geleni savuşturdu kendisi.
2013'den beri canlı dinlemek istediğim Jubilee Street'e de nihayet kavuştum böylelikle. Şarkı öncesi yaptığı anonsta, "sizlere bir hikaye anlayacağım" demeyi ihmal etmedi. Herkesin bu şarkıdan çıkaracak bir dersi olduğunu ima ederek.
Ve geldik benim (birçoğumuzun) en sevdiği şarkısına. Sesi çatallaşarak "şimdi size The Weeping Song"u söyleyeceğim deyince feryat figan herkes koyverdi. Kim inanırdı bir gün Nick'le bakışarak şu dizeleri söyleyeceğimiz:
"Baba, neden bu kadınlar ağlıyor?
Onlar erkeklerine ağlıyorlar
Peki neden erkekleri de ağlıyor ?
Onlar da arkalarından ağlıyor."
Bu şarkıda Nick neredeyse tüm mekanı dolaştı. Hatta bir ara arka sıralardaki kadınlardan birine mikrofonunu emanet etti. "Ciddi bir iş yapacaksın, konsantrasyon ister bu" diyerek. Sonra tüm mekana alkışla ritim tutturdu.
Geri dönerken eli boş değildi. Seyircisinden bazılarını seçerek döndü sahneye. Bazısı izinsiz sahneye atlamaya çalıştı. Fakat geri çevirmedi. Topluluğunda herkese yer olduğunu gösterdi. Stagger Lee başlıyordu çünkü şimdi. Küfür hakaret gırla. Şarkıyı söylerken herkes kurtlarını dökmüştür. İnsanda fena halde bir rahatlatma yaratıyor bu parça.
Ve gecenin en çok beklediğim şarkısı Push the Sky Away'le kapanışı yaptık. Sahnedeki herkesten oturmasını ve telefonlarını bırakmasını rica etti. Daha sonra da aralarından bir kızı seçerek onunla ön platforma indi ve "gökyüzünü ittirdiler beraber". Nefes bile almadan dinledim.
"Ve eğer arkadaşların başka türlü yapman gerektiğini söylerse,
Ve eğer onlar aynı şekilde yapman gerektiğini düşünürse,
Gökyüzünü ittirmeyi sürdürmelisin
İttirmeye devam et
Gökyüzünü ittir(meye devam)
...Ve bazı insanlar onun sadece rock and roll olduğunu söyler
Ah, hayır, tam ruhundan yakalar."
Herkes yerine dönerken Nick ile ekibi de sahneye geri döndü. Nihayet ceketini çıkarmış vaziyette. Sahnelerde duymayalı yıllar olan City of Refuge'la başladı bissine. Normalde de sevdiğim bir şarkıdır fakat canlı hali dinamit gibiymiş. Ne metal konserlerinde ne pop konserlerinde bu kadar tepinmedik.
"Koşarak kaçmalısın, koşarak kaçmalısın, mülteci şehrine."
Kapanış ise yine anlamlı bir şarkıyla, Rings of Saturn'le yapıldı. "İşte o an geldi, tam da bunun için doğdu, işte yaptığı şey bu ve işte olduğu şey bu" dizelerini "biz" şeklinde söyledi. Geceye anlam kattı. Bağıra bağıra ayinine gelenlere seslendi: biz buyuz.
İzlediğim en güzel konserdi. Lamı cimi yok. Abarttığımı düşünenler konsere giden başkalarına sorsunlar, aynı cevabı alacaklar.
Şarkı Listesi: Jesus Alone, Magneto, Do You Love Me ?, From Her to Eternity, The Mercy Seat, Red Right Hand, Into My Arms, Shoot Me Down, The Ship Song, Girl in Amber, Tupelo, Jubilee Street, The Weeping Song, Stagger Lee, Push the Sky Away // City of Refuge, Rings of Saturn
"İzlediğim en güzel konserdi. Lamı cimi yok." ... Aynen! Ben fazla konsere gitmiş biri değilim ama durum farklı olsa da eminim aynı şekilde düşünürdüm. Onları daha önce dinlememiş olanlar nasıl buldular konseri bilmiyorum, biz çok sevdiğimiz için böyle büyülendik belki. İnsan "bu *bizim* Mercy Seat, bizim Weeping Song" diye bakıp duygulanıyor. Ama her halukarda seyirciyle sıradışı bir etkileşimi var Nick Cave'in. İyi ki gitmişim. Resimler için teşekkürler!
YanıtlaSilBeni orada en çok büyüleyen şey Nick'in insanlarla etkileşimiydi. Seyircisini sevdiği kesin. Zira sahne önü, ayakta, tribün demeden her yere göründü. Hayranlarıyla buluştu. İmza dağıttı, sohbet etti, şakalaştı... Diğer konserlerde çok fazla görünen bir durum değil. Genelde sahne önünde dahi bulunsanız hep bir mesafe olur. Nick resmen dertleşir gibi herkese dokundu. Mercy Seat talebini bile ikiletmeden söylemesi şaşırtıcı. Çoğu yabancı şarkıcı setlistinde yok diye kapris yapar "seyirci umduğunu değil bulduğunu dinler" tavrına bürünür. Nick burada da farkını koydu. "Fuck it" diyerek bizim şarkıyı okudu :) İyi ki gitmişiz dedirtti kısacası. Ben teşekkür ederim.
SilYa The Ship Song söylemiş :/ Gidemedik biz, elimizde biletlerle kaldık Ankara'da. Hastane mastane, enfarktüs, bir sürü şey öyle bir anda oldu ki bırak satmayı, birine hediye bile edemedim biletleri.
YanıtlaSilAyh vallahi içim yanıyor, hiçbir konsere bu kadar üzülmedim.
Çok geçmiş olsun :o Enfaktüs falan dedin şimdi endişe ettirdin. Ciddi bir şey yoktur umarım ? Sağlık kesinlikle en önemli şey hayatta. Boşver konseri. Yine gelir, memnun ayrıldı çünkü. Sıhatte olalım.
SilAy yok, çok sürpriz sağlık sorunları değil, çok korkunç da değil durum. Zamanlaması yaktı bizi biraz :D
SilSıhhate olalım evet, Nick Cave de sıhhatte olsun, gene gelsin :)
Herkes iyiyse ne güzel :) Mutlu ayrıldı adamcağız yine geleceğini düşünüyorum kura rağmen.
SilNe kadar guzel yazmissim gitmis gibiydim konsere okurken.
YanıtlaSilAyrica sahneye ne kadar yakinmissin hic sahne onu bileti almadim nasil bi duygu acaba
Nick cave in kalabaliga atladigi videoyu gordum ama herkes videoya alma derdindeydi. Birileri vipye atlamayin tutmazlar yazmis 😁
Valla adamı düşürmelerinden çok korktum :D Neyse bir zayiat vermedik. Fakat çok atik biriymiş. Benden kaç yaş büyük olmasına rağmen şu hareketleri yapsam oram buram kopar. Bildiğin adam sahneden platforma falan zıplıyor o_O
SilKişiye özel konser olmuş bu yafff!
YanıtlaSilKonserin keyifli geçmesine sevindim Çünkü maalesef çok sanatçı böyle bir performans vermiyor. Okuyup "byeeee" diyor ve uçarak uzaklaşıyorlar.
Hani gazetelerin klişesidir, "X, İstanbul'u salladı, seyircileri büyüledi <3" diye. Gerçekten Nick'in konseri bunun tam karşılığı olabilir. Dediğin gibi adam pekala uzaktan şarkıları okuyup gidebilirdi. Fakat konser alanında neredeyse herkesle temasa geçti. Koştu, hopladı, zıpladı, uçtu hatta. Artık şarkıcılar imza dağıtmaktan erinirken bu adam her şeyi yaptı. Sarıldı, imza verdi, kendisine verilen tshirtleri aldı, elleri tuttu. Daha napsın :D Şimdiye kadar gittiğim hiçbir konserde şarkıcı elimi tutup şarkı sözlerini gözlerimin içine söylememişti :D Paramı geri istiyorum öbür sahneönü konserlerimden :p
SilŞahane geçmiş. Şehir dışındaydım ve Instagram'dan canlı yayınlardan parça parça seyrettim:) Özellikle böyle bir konseri pür dikkat izlemeyip canlı yayın yapmak ya da devamlı surette video kaydı almak ne derece anlamlıdır bilemiyorum ama biz gitmeyenler de nemalanmış olduk:)
YanıtlaSilValla ben de bir arkadaşa canlı bağlandım. Kısacık da olsa o saniyeleri beraber yaşadık. Bunca konsere gittim böylesini hiç görmedim. Çok yaşasın Nick Cave.
Sil