14 Ağustos 2022 tarihli yazım
Yani deseler ki bana "üç şarkıcı seçme şansın var ve hepsini aynı gece peş peşe izleyebileceksin" muhtemelen cevabım Sharon Van Etten, Angel Olsen ile Julien Baker olurdu (hadi belki sonuncusunu Anna Calvi'yle değiştirebilirdim). Bu hayali dileğim bir şekilde bir yerlerde yanıt buldu. Angel Olsen'a olan takıntımı biliyorsunuz. Defalar kendisini bu blogta yazdım (hatta kendisini bir yazımda "aşık olunası kadın" olarak nitelendirmiştim). Eh, Sharon Van Etten'dan da sıkça bahsederim. Hatta en son geçtiğimiz yıl gala yazımda kendisinin Olsen'la birlikte yaptıkları düeti yazmıştım. Julien Baker'ı da geçtiğimiz senelerde keşfetmiş ve "baygın depresif kızlar" kontenjanıma eklemiştim.
Fikir hangisinden çıktı bilmiyorum ama kendileri bir süredir Kuzey Amerika kıtasını karış karış dolaşmakla meşgul. Gelecek yıl muhtemelen Avrupa ayağı da yapılabilir (sadece tahmin). Zira turnede birçok gece satışa çıkar çıkmaz tükendi. Ben de şansıma eklenen ikinci bir geceyi yakaladım. Ona rağmen mekanın büyük çoğunluğu doluydu.
Sahneye içlerinde en gençleri olan Julien çıktı ve çoğunluk gibi benimde onu tanıdığım şarkısı olan Sprained Ankle'la başladı. Görece karanlık bir ortamda sahne ortasında tek başına dikilirken şarkısının ilk bölümünü tamamladıktan sonra sahneye grubun diğer üyeleri yavaş yavaş çıktı ve şarkıyı tam kadro tamamladılar. Gecenin -Julien kısmı için- en heyecan verici anıydı. Sonra yeni albümü Little Oblivions'dan Bloodshot'ı okuyarak devam etti ve son şarkılarından Tokyo'yu patlattı. Yeri gelmişken söyleyeyim, bugüne kadar birçok şarkıcıyı izledim, fakat içlerinde en minyon olanı Julien'di. Sahnede o ufak tefek ama ele avuca sığmaz halleri görülesi anlardı (hele o ayakkabılarının kayarak dans etmesi matraktı). Sonra yeni albümden şarkılarını söylemeye devam etti ve alaycı sert bir tonla "daha iki şarkımız daha var, hadi fazla uzatmayın" diyerek kapanış öncesi favorilerimden olan Hardline'ı çaldı. Bu arada "sert çocuk" pozu atarken gitarın fişten çıktığını fark ederek utandı.
Son olarak sahneye çıkar diye beklediğim Sharon Van Etten, bana sürpriz yaparak, gecenin ikinci gösterisine imza attı. Burada duralım. Arkadaşlar... yani ne diyebilirim hiç bilmiyorum. Bu yaşıma kadar böylesi bir sahneye giriş görmedim! Saçları ıslak arkaya yatırılmış, muazzam androjen, bir yandan femme fatale bir imajla minik adımlarla çıktı. Gözleri alabildiğine tehditkar bir şekilde seyircisini tek tek keserek. Adeta filmlerden fırlamış. Konserler bu yüzden büyüleyici. Normalde hayranı olsanız bile sanatçıyı sahnede izlerken her an her şey olabiliyor ve beklentileriniz bir anda yüzle çarpılabiliyor. Etten'da benim beklentilerim yüz binle çarpılmış olabilir. Zira bir saat boyunca nefes bile aldırmadı. Öyle bir sahne büyüsü. Headspace'le başladı konsere ve kendisini bir gitaristine bir bassçısına fırlatarak bir nefes mesafesinden "bana sırtını dönme" diye sayıkladı durdu. Bir ara kendisini yere atarak dizleri üstünden yalvardı.
Comeback Kid'le ortamı ısıtmaya devam etti. Anything, Come Back derken "bu şarkıyı yazdığım zamanlar çok zordu ama bir yandan da en iyi günlerimden bazılarıydı" diyerek senelerdir dinlemeyi beklediğim Tarifa'yı çaldı. Tek başına loş ışıkların altında, elinde gitarı, ayaklarında topuklularıyla. Yine klasiklerden Every Time the Sun Comes Up'ı da dinledik ama biraz hızlandırılmış (ve neşelendirilmiş) düzenlemesiyle. Finale doğru Mistakes'le iyiden iyiye "asla bugünü unutamayacaksın" dercesine çıtayı yüksetti. Hepimize şarkı öncesi "hadi biraz dans edelim" önerisinde bulundu ve kendisi durmak bilmeksizin Fred Astaire'cesine dans etti. Kapanışı da oldukça haşin bir şekilde Seventeen'le yaparken yanıbaşımdaki genç kızın önünde durdu, eğilerek, şarkıyı ona söyledi ve sahneden öpücüğünü yolladı. İzlediğim en iyi konserdi diyip haksızlık etmek istemem fakat içlerinde en seksisiydi. Kuşkusuz. Sharon'ın sahne varlığını ebediyete kadar izleyebilirim.
Ve yıllardır beklenen Angel Olsen konserine nihayet gidildi. Big Time her ne kadar eleştirmenlerden tam not alsa da beni fazla sarmadı. Öngörülebilir bir country albümü. Dolayısıyla neredeyse şarkıların tamamı bu albümden geldiği için biraz gecenin Angel kısmı "sıkıcı"ydı. Dert mi? Bir kol uzatma mesafesinde. Orada duruyor. Mor elbisesiyle. Şakalarıyla. Evet kendisi yarı zamanlı bir komedyen gibi.
Big Time'ı söylemeden önce sahnede Julien beliriyor elinde gitarıyla ve Angel da "sürprize bakın, turnede çok zaman geçiriyoruz, benim şarkımı biraz biraz öğrenir olmuş" diyor şarkıya eşlik etmek için gelen arkadaşı için. Sonra bir süre kendi grubuyla çalan Angel'ın sahnesine bu sefer Sharon konuk oluyor. Geri vokal yapıyor ve şarkının sonunda gidiyor. Ama bu birlik ilerleyen şarkılarda da tekrarlanıyor ve Like I Used To'yu elinde gitarıyla -bu sefer- kafasında mor bir peruk ile söylüyor. Angel tef çalıp söylerken Sharon da ona eşlik ediyor. Tabii yine espriler şakalar gırla. Gecenin benim için en güzel Angel performansı da klasik şarkılarından Shut Up Kiss Me oluyor. Ve böylece üç saat kesintisiz The Wild Hearts Tour'a tanıklık ediyoruz.
Dönme.
YanıtlaSil