Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

23 Haziran 2021 Çarşamba

Aşı Sonrası Müzik Sohbeti


Aşımızı olduk. Kolumuz ve burnumuz (akıyor) elverdiği ölçüde yeni albümlerden bahsedeceğim.

Moby'nin yeni albümü Reprise'ı unuttum sanmayın. Satın aldım; ama bir kenarda sırasını bekledi. Her zaman her albümün ruh haline bürünemeyebiliyorum (bu albüm de tam gece dinlemelik). Reprise, aslında eski şarkılarının bir yeniden derlemesi. Deutsche Grammophon etiketiyle yayınlanan bu albüme Budapeşte Sanat Orkestrası'nın yanısıra bazı önemli şarkıcılar da eşlik ediyor. Bir country efsanesi Kris Kristofferson (vaktiyle Sinead O'Connor'a destek çıkmasıyla kalbimdeki yeri perçinlenmişti), son yılların gözde piyanistlerinden Víkingur Ólafsson, on parmağında on beş marifet Mark Lanegan, My Morning Jacket'tan Jim James gibi değerl isimler. Natural Blues'daki vokaliyle beni müthiş heyecanlandıran Gregory Porter ve son yıllarda sanatçının birçok albümünde konuk vokalist olarak yer alan Mindy Jones'u da unutmamak lazım.

Moby, her ne kadar son yıllarda çok itici bir figüre dönüşse de (Natalie Portman hadisesi gibi) hala çok üretken biri ve ilginç bir şekilde çizgisini korumayı biliyor. Benim için dönüm noktası olan Wait For Me'den sonra rotasını tekrardan ambient ve electronica'ya kırması beni oldukça mutlu ediyor. Destroyed ve Innocents gibi birbirinden şahane iki albüm ve açık kalp ameliyatı tadındaki All Visible Objects gibi bir duygusal çalışma kendisinin müzikal açıdan hala ne kadar geçerli biri olduğunun göstergesi. Everything Was Beautiful, and Nothing Hurt'ü de bir köşeye atamayız; çünkü orda da enfes birkaç şarkı saklı. Haliyle son on yıla dokuz albüm birden sığdırdığı için Reprise'da eski şarkılarını ziyaret etmesini anlayışla karşıladım ve tembelliğe yormadım (ikincisini kaydedecekmiş).

Albümün şarkı seçimi o kadar başarılı ki, bana yetki verseniz bir tanesini bile çıkarmazdım. Hep en duygusal Moby şarkılarından derlenmiş. Bir de araya Bowie coverı Heroes serpiştirilmiş. Daha ne olsun. Hangilerini dinleyelim diyenlere, Extreme Ways (perperişan oldum), The Lonely Night, Almost Home (hayır arkadaşlar ağlamıyorum ya, sadece ufak çaplı bir kalp krizi geçiriyorum) ve giderayak insanın tadını kaçıran The Last Day tavsiye edilir. Hayalkırıklığı olan şarkılar da yok değil; We Are All Made Of Stars, Lift Me Up ve Porcelain'den çok daha iyi bir şeyler çıkmasını beklerdim. Kalbi olan dinlemesin bu şarkıyı.


Oasis'i oldum olası sevmedim. Britpop furyasına zaten soğuk durduğum bilinen bir gerçek ama bu gruba ayrı bir önyargım var. Neden bilmiyorum, ruhuma iyi gelmiyor şarkıları. Neyse. Onların da benim bu görüşümü önemseyeceklerini zannetmiyorum. Fakat şu çok açık ki, limon yalamış suratıyla Noel Gallagher, kötü yaşlanan şarkıcılar arasında. Morrissey denen şeyle birlikte içlerindeki çirkinlik dışlarına yansıyor son yıllarda. Ne zaman bir açıklama yapsalar kusacak kağıt poşet arıyorum. O kadar sevimsizler. Geçenlerde bir radyoda konuşmuş. Zırvalıklardan zırvalık beğenin. Maske takma konusunda da ayak sürüyordu.

Kapağında Trabzon hurması olan bir albüm kötü çıkabilir mi (oysa ben o meyveyi hiç sevmem)? Çıkmaz. Japanese Breakfast'ın yeni albümü Jubilee de sessiz sedasız çıktı ve benim ayarlarımla oynadı. Son ayların en tatmin edici albümüydü diyebilirim. Yıllarca hüzünlü şarkılar yapan Michell Zauner ablamız bu böyle gitmez diyerek görece daha olumlu bir albüm kaydetmiş. Hakikaten de albümü dinlerken durmadan kafamın sallandığını ve yüzümde ebleh bir ifade oluştunu farkettim. Şu dönemde daha iyisi olamazdı. Şarkı önermiyorum çünkü baştan sonra bölmeden dinlemek lazım. Favori şarkımı tadımlık paylaşayım.


Wolf Alice dağıldı mı, ıssız acun kaldı mı derken nihayet benim çocuklardan da bir albüm geldi. İngiltere çıkışlı shoegaze, dreampop, indie kırması bu grubu önemsiyorum çünkü shoegaze yapan doğrud üzgün bir grup kalmadı. Hep eskilerden medet umar durumdayız. Oysa gençlerden de bir şeyler beklemek hakkımız. Sonsuza dek My Bloody Valentine'dan yeni albüm çıkarmalarını mı bekleyeceğiz? Blue Weekend, orta şekerli bir albüm. İddia edildiği gibi grubun en iyi işi midir, zaman gösterecek. Ama tat katmış.

Son günlerde Boy George dinliyorum. Oysa ki hayatımın ilk otuz yıllık diliminde (küsürat verince üzülüyorum) kendisini hiç sevmezdim. Ne yorumculuğunu ne imajını. "Steve Strange varken senin bu imajını kim ne yapsın be adam" derdim. Vokalini de "atanamamış George Michael" olarak nitelendirirdim. Yaşlanınca herhalde bir yumuşadım. İnsafa geldim. Kütür kütür Culture Club dinliyorum evde. Ha, hala çok sevdiğimi söyleyemem ama en azından katlanabiliyorum. Bu adam nerede, Marc Almond nerede. George Michael nerede. Devasa bir fark var. Marc Almond demişken, onu da bir ölmeden izleyebilir miyiz? Var mıdır oluru?

Indie bebelerinden CHVRCHES, bizim Robert Smith ile güzel bir düete imza atmış. Son yıllarda Robert'ı birçok farklı albümde görür olduk. Bir zahmet artık şu sözünü verdiği iki yeni The Cure albümünü de çıkarsa... Miksaj kısmı kalmış. Hadi bakalım. O kutlu güne dek bu şirin şarkıyla dayanacağız (Robert'ın yaşlanmış yüzünü görmek bile insana güzel hissettiriyor).


Tom Jones için "durdurulamaz bir güç" tanımlamasını yapmak istiyorum. Geçenlerde Youtube'de dolaşırken bir videosuna rastladım. 2021'in başında jüriliğik yaptığı The Voice UK'den bir kesit. Adam tamamen spontane bir şekilde eski parçalarından sevilen bir tanesini oturduğu yerden okuyuveriyor. Arkadaşlar bu adam 81 yaşında. Bir daha yazıyorum, 81. Biz otuzlarımızda "aşı olduk, yok belim ağrıdı, yok bilmemnerem ağrıdı" derken. Gerçek bir hocaların hocası. Boşuna demiyorlar Gallerin Aslanı diye. Başımızdan eksik olmasın. Anısı çoktur. Ailenin büyüğü gibi görüyorum.

4 yorum:

  1. Efendim şifa olsun, antikorunuz bol olsun:)
    Kol ağrısa da dolu dolu bir yazı olmuş yine. Moby kısmından sonrasını bir yandan albümü dinleyerek okudum. Hâlâ dinliyorum aslında:)
    "Robert'ın yaşlı yüzü" dedin ya... Birkaç saat önce YouTube'da bir şarkı açmıştım, sonrasında arka arkaya yıllar içinde dolaştırdı tabii. Bryan Adams da vardı akışta. Uzun zamandır da adama denk gelmemişim. Internete girdim baktım, Nasıl yaşlı geldi gözüme:) Ben bir üzül! Bir yaşlandık tribine gir! Arkasından da George Michael çıktı. "Sen nasıl gidersin" diye bir posta da ona ağladım. Ki gerçekten zırt pırt ağlayan bir insan değilim:) Fenaydı. Ama iyiyim şimdi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilmez miyim :) Aynısı bana da oluyor. Sevdiğim sanatçıları dinlerken bazen son hallerine bakma ihtiyacı hissediyorum. Kimisi ölmüş oluyor üzülüyorum, kimisi feci yaşlanmış oluyor dertleniyorum. Britney Spears bile 40 yaşına gelmiş yahu. Olamaz. Ben hep onu 20'lerine falan görüyordum (yazar burada ucunun kendisine dokunduğunu farkettiği için ayrı bi dertleniyor :D).

      Yeri gelmişken hastagi koyalım #FreeBritney. Çok korkunç iddialar paylaşıldı bugün mahkemesinde. Nolacak bu kadının hali :'(

      Sil
  2. Çok çok geçmiş olsun, bol bol antikorlar olsun :)

    YanıtlaSil