Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

1 Mayıs 2021 Cumartesi

Bir Haftasonu Sohbeti


Twitter'a giriyorsunuz, herkes asabi. Instagram'a giriyorsunuz, herkes mutlu. Ortası yok. Nabza göre platform seçebilirsiniz. Geçenlerde sırf arkadaşların bazılarıyla iletişim halinde olabilmek adına Instagram hesabı açtım. Ki biliyorsunuz sosyal medya mecralarından adeta nefret ediyorum. Ne story'lerle ilgileniyorum ne de milleti dikizlemekle. Maksimum 5 dakika sürüyor günlük kullanım sürem. O da açıp mesaj kutuma ve yeni takipçi tanıdık var mı ona bakmak. Gerisi ilgilendirmiyor.

Ama ben blogspottan vazgeçemiyorum. Hayat, ne yedi yirmi dört kafayı bir şeylere takıp kendini helak etmeye değer, ne de olduğundan fazla anlamlar yüklemeye değer. Blog dünyası bana daha samimi ve gerçek geliyor. Birkaç sebebi var. Mesela "like" denen şey yok burada. Benim yazım beğeniliyor mu bunu ancak aşağıya bırakılan yorumlardan anlayabiliyorum. Yorumlar bir kalp emojisinden fazlası olduğundan bir şeyler ifade ediyor. Gerçek bir beğeni oluyor. İnsanlar açıkça yazıyor şu güzeldi bu güzeldi diye. Emek veriyorlar. Diğer sebebine gelecek olursak.. elbette kelime sınırı olamaması. Eğer gerçekten öfkeliyseniz veya gerçekten mutluysanız, bunu bir kareye veya 140 karaktere sıkıştırmak yerine burada sayfalar dolusu yazabilirsiniz. Bu bende konfor hissi uyandırıyor çünkü sosyal medya denen sıkıştırılmış ifadeler dünyasında yanlış anlaşılmanız olası. Ne kadar iyi niyetle de olsa bir şey paylaştığınızda onun başka yerlere çekilip farklı şekillerde yorumlanması mümkün. Hem o mecralardaki linç kültürü şükürler olsun burada yok. İnsanların bir kısmı ellerinde taş ve sopalarla (yani klavyeleriyle) hesapları dolaşıp nefret kusuyorlar. "Neden susuyorsun", "neden ses çıkarıyorsun", "neden gülüyorsun", "neden gülmüyorsun", "neden paylaşıyorsun", "neden paylaşmıyorsun"... Ne yaparsanız yapın sizden nefret edecek birilerini bulabiliyorsunuz. İnsan her ne kadar böyle olumsuz yorumlardan etkilenmiyorum dese de bir yerden sonra siz de o olumsuzluk girdabında boğuluyorsunuz ve ya onlara cevap verme ihtiyacı içinde oluyorsunuz ya da kendinize dert ediniyorsunuz. Lüzumu yok.

Komşuluğu seven biriyim. En azından öyleydim. Son on yıldır komşularımın hiçbiriyle aram iyi değil. Eski semtimde neredeyse herkesle ortak müşterekte buluşabiliyordum. Farklı yaşayışlarımız, inançlarımız, görüşlerimiz vardı ama ortak bir zemin de vardı. Kimse merhabasını ihmal etmez, hatrını sorar, zor durumda yanında olurdu. Bir evde yemek pişer, kapı kapı komşularla paylaşılırdı. Hayatımda öyle yöresel ve lezzetli şeyleri başka yerlerde tatmamışımdır. İçinde hoşgörü de vardı o kapların. Bugün o kadar tahammülsüzüz ki... Dahası saygımızı yitirdik.

İki senedir üst komşularımla artık kronikleşmeye varan bir sorun yaşıyorum. Normal zamanda da gürültü konusunda hassas davranmayan bu insanlar, ramazan ayında iyice boşluyor. Sabaha kadar uyumuyorlar! Uyurlar uyumazlar, beni ilgilendirmiyor, fakat o saatte kapı çarpmalar, yüksek sesle konuşmak, koşturmak (terlik mi bot mu artık neyse?). Yani bunlar olacak şeyler değil. Sahuru ediyorlar, kabul olsun. Ama komşunun hakkını neden gözetmiyorlar? Bir şey de diyemiyorsun; çünkü son zamanlarda bu meseleleri dillendirmek bile konuyu farklı yerlere götürmeye yetiyor. Oysa ki çok basit. Nasıl ki ben gece 12'den sonra dinlediğim müziğin, izlediğim filmin sesini makul sınırlara çekiyorsam onların da sahur vakti dikkatli davranmaları gerekir. Bu bu kadar basit. Çocukken ben de oruç tutardım ve sahura kalkarken ailem hep temkinli olmamı tembihlerdi. Aman sandalyeyi kaldırarak çek, sürüme. Aman kapıları usulca ört. Aman televizyonun sesini açma. Biz böyle gördük. İki yıldır uyku düzenim bozulmuş durumda. Pandemi de bu konuda yardımcı olmuyor. Son birkaç aydır tam düzeni oturttum derken, şimdi ramazanla birlikte yine saatlerim allak bullak. Ayıp ayıp. Normal zamanda da gecenin köründe kavga eden, koridorlarda zıplayan insanlardan bu uhrevi zamanlarda incelik beklemek belki kabahat. Camlardan kilim silkeleyen, bulduğu her şeyi sallandıran insanlar bunlar. Kaç defa ihtar ettim. Peki Zihin Bey dediler, bitmedi. Ama "kul hakkı" denen şey varsa en azından ondan korksunlar bari.

Son zamanlarda Türk kahvesine dadandım. Çocukken çok fazla içerdim. Büyüklerim saolsunlar ne zaman gitsem bana bir fincan pişirirlerdi. Yanında lokum. Fakat zamanla tabii herkes kendi yoluna gidince ben de Türk kahvesiyle pek uğraşmadım. Filtre kahveler onlar bunlar.. Velhasıl şimdi tekrardan buradayım. Ama piyasada denediğim kahvelerin büyük çoğunluğu bana hüsran yaşatıyor. Bilmiyorum neden oluyor. Ama ya bayat çıkıyor pakettekiler, ya kahvesi lezzetsiz. İnsanda keyif bırakmıyor. Var mıdır sizin bir öneriniz?

1 Mayıs herkes için farklı bir anlama geliyor olabilir ama benim için biraz tatsız. Herhalde beni dünyada anlayan tek insanı o günde kaybettim. Üstünden yıllar geçivermiş. Dün gibi oysa. Yağmurlu bir Mayıs günüydü. Hiç unutmuyorum. Hastaneden çağırdılar. Çabuk ihtarıyla. Yola düştüm. Odaya girdiğimde son anlarını yaşıyordu. Yirmi dakika geçti geçmedi acıları dindi. Gök delinmiş gibi yağıyordu. Başucundaki aletlerin sinirbozan sesleri ve yaydıkları yanıp sönen ışıklar odayı dolduruyordu. Odanın ışıklarını kapattık. Loş odada duvarları izliyordum. Bir yandan camdaki yağmuru izliyordum. Yatağa bakamadım. Sonra onu götürdüler. Son defa bir başka bölümde karşılaştım. Kocaman iki yana kayan kapılar açıldı. Bembeyaz örtülerin altında uyuyor gibiydi. Soğumuştu. Ne çabuk. O gün ağlamadım. Nasıl olduysa bunu başardım. Erkek hemşire çok ağladı (dövmelerinden bir hayvansever olduğu, iyi bir insan olduğu anlaşılıyordu). Bir diğeri üzüntüsünü belli etti. Ben nedense ağlamadım. Duygularım alınmış gibiydi. Ama konuşamıyorum da. Kafa sallayıp durdum. Cenaze işlemleri, bilmemneler. Her şeye evet demiş olabilirim. Cenazesinde de ağlamadım, ama konşumadım da. Kafa salladım. Bir ay sonra evimde duş alırken bir anda gözümden yaşlar geliverdi. Ciğerim sökülene dek ağladım herhalde. Yas, garip bir şey. Sonsuzluk fikri beni korkutsa ve rahatsız da etse bir defa daha onu görmek isterdim. İkinci bir hayat değil ama herkes için alternatif gerçek bir vedalaşma anı isterdim. Yer ve zamandan uzakta. Uzay boşluğunda son bir hoşbeş. Sonrası yokluk.

Bugün hava sıcak, kahvem bayat. Ama Gojira yeni albümünü yayınladı. Sizleri sormalı.

12 yorum:

  1. Üst komşu olayına çok üzüldüm zor ama çekmeye değmez naçizane fikrim.Has marka türk kahvesi alıyorum ben sürekli

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gelecek sefer o markayı bulup deneyeyim :) Valla bir kahve keyfimiz var onun da tadı kaçtı..

      Sil
  2. Ah Zihin kardeşim her yazdığın çok doğru, katılıyorum. Twitter korkunç bir mecra, dünyanın en doğru, en akıllıca şeyini yazsan da linç edecek birileri mutlaka çıkıyor. Genelde seyirciyim o mecrada, çok ender birkaç yazı paylaşıyorum, onun dışında fikir beyan etmemeye çalışıyorum. Instagramım da var, oradan pek şikayetçi değilim, sahte hayatlara aldanmayacak kadar yaşım ve tecrübem olduğu için sanırım, takipçilerim de genelde saygılı ve sevecen insanlar. Pek sorun yaşamadım. Ama dediğin gibi blogların yeri çok farklı, bana müthiş insanlar tanıttı, ufkumu genişletti, yazma yeteneğimi geliştirdi. Komşu gibiyiz gerçekten. O yüzden seyreltsek de devam diyorum. Sana kahve konusunda bir tavsiye Kurukahveci Mehmet Efendi'nin bir pişirimlik poşetlerde satılan bir kahvesi var. Cezveye koyarken açtığın için hep taze kalıyor. Görsel olsun diye ekliyorum, büyük marketlerin hepsinde bulursun, şu:
    https://www.ofix.com/kurukahveci-mehmet-efendi-turk-kahvesi-6-g-x-12-adet-p-3385
    Ben bundan çok memnunum, umarım sen de memnun kalırsın. Ruh sıkmayan kapanma günleri diliyor, sevgiler yolluyorum...
    Ek olarak: Google da aratırsan bulursun, Şemsa Denizsel'in çok keyifli bir sütlü Türk kahvesi tarifi var, onu da tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Instagram'da ben de sadece gerçekten tanıdığım insanları ekliyorum. Böylece hayal mi gerçek mi derdi olmuyor :) İnsanlara hayret ediyorum. Binlerce kişi ekli. İyi cesaret :))

      Bu kahveler beni 2020'de resmen kurtarmıştı. Ben de çok memnundum. Fakat son iki postanın neredeyse tamamı bayat çıktı. Nasıl olmuş anlamadım. Tarihleri de yeni. Açıyorum açıyorum felaket. Arada iki tane kurtardığım çıkıyor seviniyorum :) Umarım kötü bir tesadüftür çünkü yapımı ve saklanması çok kolay.

      Güzel tavsiyeler için teşekkür eder bizden de sizlere sevgiler saygılar :) Dilerim herkese iyi gelir bu kapanma süreci.

      Sil
  3. Blogger dışında hiç bir sosyal medya kullanmıyorum çok mutluyum :)
    Türk kahvesi değil ama filtre kahve konusunda önerim şu tip pour-overlar: https://youtu.be/QcQZ7sdcTK4 Hem yavaş yavaş demlendiği için tadı hakikaten farklı (french press'e kıyasla) hem de törensel ya, keyif veriyor :)
    Komşu konusuna hiç girmiyorum. Sinirleniyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Silmemi istediğiniz yorumunuza dair.. müzikli etkinliğe bir niyetlendim fakat sonra düşündüm, ya sürdüremezsem diye :( Bu aralar pek yazasım yok. Bakmayın haftada 1-2 defa yazdığıma :) Sırf görev bilinciyle. Taslaklarımı bir görseniz, doldu taştı. Ama bakalım, daha iki haftamız var. Olur mu olur :))

      En güzeli. Ben de biraz mecbur kaldığımdan açtım. Kimilerinin telefon numarası olmuyor veya ülke değiştirdiklerinde numaraları da değişiyor. İletişim kopuveriyor. Yoksa elimi bile sürmem :)) Blogger candır :)

      Filtre kahveye dair mutfağım kimya labı gibi :D Neredeyse her türlü teçhizat var. Pour-over'ım yok ama anladığım kadarıyla bu tam yanımda götürmelik. Kampta falan işime yarar gibi :)) French press pek tercih etmiyorum; çok mecbur kalmadığım takdirde.

      Komşularım güniçinde uyuyorlar. Gece olunca vampirler gibi uyanıyorlar :)))) Alt pencereden sarımsak mı fırlatsam ne yapsam sahur vakti :)))

      Sil
  4. Apartmanlara taşındık komşuluk bitti. Görüştüğüm komşu yok. En ğ st kattayım. 3ama torunlar gelince sürekli uyarıyorum. Blogger Facebook instagram kullanıyorum. Şimdiye kadar bir sorun olmadı. Seviyeli ilişkiler. Çok vaktimi almıyor. Aslında Türk kahvesi bazı yerlerde taze çekim onu paketliyorlar. Küçük yerlerde fazla. Büyük şehirde paketlenmiş kahveler söz konusu biz moka pot arada Türk kahvesi. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanlar da bir hoş oldu sanki.

      Ah taze çekilmiş kahve gibisi yoktur :) Memleketteki kahveci akrabamıza ne zaman gitsek bize bir paket çeker verirdi. Ne de güzel kokar. Arabanın içi renklenir :))

      Sevgiler ve sağlıklı günler.

      Sil
  5. Hayat tuhaf ve insanlar her geçen gün daha da nefretle doluyor. Bunun en temel sebebi lağım siyaseti ile beslenenler diyorum. Herkes artık kendi gibi yaşamayana saygı duymuyor. Bu bende de var artık. Eskiden herkesin inancına saygı duyardım ama artık sıfır. Önceki evimde vardı aynısı üst kat sahur zamanı bilerek ses çıkartıyordu tutmuyorum diye ben de son ses Rise Against, System of Down, Hayko açınca işler karışmıştı. Polislik olduk ve apartman anladı neden yaptığımı ve sorun çözüldü. Bir daha seslerini duymadım. Sen de öyle yap. Artık bende böyle, kötülük yapana zerre saygım kalmadı. Sosyal medya olayına girmeyeceğim bile. Tam bir uçurum. Girsen çıkamazsın girmesen ayı dert. Tüm haber kanalları artık orası. Özellikle festivaller oradan bilgi paylaşıyor. Sonumuz hayrolmayacak ama daha beter olmaz umarım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alt katımda oturanlar olmasa zaten iş amfileri son ses köklemeye varacak - yeterli teçhizat var :D- ama alttakilerin hatrına yapmıyorum. Çocukları ufak.. Bu kapanma döneminde onlar yazlıklarına gitselerdi, üst kattakileri hoplatacaktım bilimum şarkılarla :)) Hiç olmadı Gojira'nın albümünü dinlerdik altlı üstlü. Bir de çirkefler.. hemen "siz de kedi besliyorsunuz"a getiriyorlar lafı her tartışmada. Yazı astırıp beni korkutacaklarını zannediyorlar. Sanki suaygırı :))))) Doğru söylüyorsunuz. Haber almak için tek yer orası kaldı. Ama artık haber almak istiyor muyuz ondan bile pek emin değilim. En sakin halinizle bile otursanız masabaşına, kalktığınızda gözlerinizden yıldırımlar çıkıyor oluyor. Toplumun ihtiyacı olan şey rahatlamak. Bunun da her gece 3 saat süren ve sadece aldatmak, ayak kaydırmak veya hiç olmadı zırıl zırıl ağlatmak üstüne kurulu dizilerle olmayacağı aşikar. Kültür sanat programları, yarışmalar, farklı programlar şart.

      Sil
  6. Haber almak için Twitter, yazmak okumak için burası:) Ötesini sildim.
    Yazını okumadan az önce üst katlardan gelen gürültü üzerine düşünüyordum. Çok yakından gürültüler gelmeye başladı, müzik, çocuk ciyaklamaları. Sabaha kadar. Böyle giderse ne yapacağız diye dertleniyordum tam. Sakin bir apartmandık ama ortam öyle değişti ki. Nereye kaçsak kurtulamayız gibi geliyor bu tip insanlardan. Müstakil ev maddi olarak zor, hadi oldu da ayarladın, onu da sevmem aslında, öyle tek başına:) Bilemiyorum.
    Türk kahvesi iki yudumda bitiyor ya, o yüzden sevemiyorum. Devamlı gidip yapmak da işime gelmiyor. Kocaman fincanda koyu filtre kahve, tam bana göre:)
    Yazın tatlı tatlı ilerlerken son satırlar beni bitirdi. Sabırlar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben valla haber de almak istemiyorum, sonra heyheyler geliveriyor tepeme :) Elimde olsa ağaçevde yaşarım.

      Filte kahve gibisi yok gerçekten :)) Bayılıyorum. Ama çeşitlendirmek istiyorum son zamanlarda. Dibek kahvesine geçtim bakalım neler olacak :D

      Sil