Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

26 Nisan 2019 Cuma

Ermiş Gitaristle Tanrının İzinde


Nereden başlasam bilemiyorum böyle yazılarda. Çok büyük bir heyecanla oturuyorum masa başına fakat hislerimi doğru yansıtabileceğime dair kaygılarım oluyor. Bir deneyelim. Dün akşam lise yıllarımda Santana sayesinde tanıdığım Mahavishnu Orchestra'nın gitaristi, büyük jazz fusion sanatçısı John Mclaughlin ve güncel grubu the 4th Dimension'ı izledim. Gel de inan şimdi.

Zorlu Caz Festivali'nin ikinci yılında müthiş bir line-up (sanatçı kadrosu) var. Açılışı ise büyük şahsiyet John Mclaughlin'e bırakılmış. Haberi aldığım gibi biletimi de almıştım. Muhtemelen ilk ve son görüşüm olacağını düşündüğümden. Çünkü kendisi geçen sene Amerika'ya tamamen veda etti. Avrupa'yı turlamaya devam edeceğini söylese de yaşı gereği çok uzun soluklu bir turne beklememek gerek. Hoş, beyefendi hala çok yakışıklı, o saçlar ve endam. 77 yaşında benden daha yakışıklı. Saçlarına bittim. Kahverengi gömleğinin altına beyaz bir pantolon çekmiş, ayaklarında beyaz sneakerlar.


Konsere başlamadan önce grup elemanlarını tanıttı tek tek. "Bass gitarda Kamerun'dan Étienne M'Bappé, davulda Hindistan'dan Ranjit Barot ve keyboardta 'Brexit'in ülkesinden' (ah çeker ve ne diyebilirim ki diye ekler) Gary Husband". Aslında bu takdim çok şey söylüyor Mclaughlin'in müziği için. Zira kendisi Doğu'yla Batı'nın müziğini birleştirerek yarım asırdır müzik yapıyor. Hindu olmasından dolayı kendisi Hint müziğinden oldukça etkilenmiş. Neden "ermiş gitarist" diyorum, çünkü Hinduluğu ve dingin yaşam görüşü her haline yansıyor. Dünyaya bakışıyla, her daim verdiği sevgi mesajlarıyla, bilgeliğiyle çok ruhani bir kişilik. Bir gitar virtüözünden fazlası benim için. Hem Miles Davis'in öğrencisi olmak, hem Jimi Hendrix'le takılmak, hem Jeff Beck tarafından "en iyi gitarist" seçilmek, hem de Rolling Stone dergisinin "100 Gitarist" seçkisinde yer almak kolay değil.


Bundan on sene önce bu albüm kapağında sol tarafta bulunan Santana'yı seyretmiştim babamla beraber. Aradan yıllar geçti ve onun sağında duran John'u tek başıma seyredebildim. Öğrencilik yıllarımda Mahavishnu Orchestra'nın Inner Mounting Flame albümü bir deniz feneri görevi görüyordu bizler için. Konsere "kayıp Mahavsihnu" albümünden on dakikalık Trilogy'le başladı. Ne keyif. Sahile vuran dalgaların çakılı kumu alıp denize götürmesi gibi John da bizleri alıp götürdü başka diyarlara. Bu şarkının otuz senedir çalınmamasına rağmen 2017 senesinde nihayet hortlatılması çok güzel oldu. En son 2018 yılında (en iyi doğaçalama caz solo) Grammy kazanan Live at Ronnie Scott's albümünde dinlediğimiz Gaza City gecenin ikinci şarkısıydı. Bitiminde bilmeyenler için şarkının ismini söyledi ve "eh, fazla söze gerek yok Gazze şehri" dedi. Kendisi Filistin'de birkaç kez konser vermiş ender isimlerden biri ve bölgede olup bitene kayıtsız kalan (Santana gibi) sanatçılardan değil. Daha sonra yeni albümlerinden birinde de yer alan Abbaji'yi çaldılar. Hintli bir sanatçı dostuna ithaf etti. İsminin derin bir manaya geldiğini belirtti. Şarkı boyunca yer yer dörtlü de sözleri bir mantra gibi mırıldandı durdu: "aşk ve anlayış". Aşk, barış, anlayış, ışık ve Tanrı Mclauglin'in müziğinde kendisine sıkça yer bulan meseleler.


Işık ve Tanrı demişken kendi anonsuyla "büyük Pharoah Sanders"tan iki tane güzel şarkı seçti ve icra etti. Pharoah Sanders, sadece kendisi için değil ama bütün caz tutkunları için bir referans noktasıdır. O yüzden John'dan bu şarkıları dinlemek ayrı bir duygu hissettiriyor. İlk şarkı efsanelerden olan The Creator Has a Master Plan'di. En sıkı ateist bile dinlese inanç sahibi olur. Ruhani yönü çok kuvvetli. Hem şarkı sırasınca ışıklandırma o kadar yerindeydi ki... Bir ara ışıklar tam ortada toplandı, tek bir nokta oluşturdu. Uhrevi bir andı diyebilirim (ibadethaneleri gezerken hissettiğim cinsten). Herkes ışıkları ve arka fondaki yıldız efektlerini hayranlıkla süzüyordu.


Diğer Sanders şarkısına geçmeden sahnenin müzik düzenine değinmek istiyorum. Zorlu'daki ilk konserim değil. Fakat şunu farkettim ki orkestra katı kesinlikle harika. Üst balkonlarda seyrettiklerimde maalesef sesler biraz patlıyordu ama ne zaman orkestra katından bir şeyler seyretsem tam bir deneyim yaşıyorum. Öyle ki dün akşamki konser şimdilik izlediğim en teknik açıdan kusursuz deneyimdi. Her enstrumanı ayrı ayrı duyabildik. En ufak bir falso olmadan. Muhalif dostlar kızmasınlar, gerçekten başarılı bir konser salonu. VW Arena'yla beraber şehrin en iyi akustik düzenine sahip mekanı. Sanders'ın seksenlerde çıkardığı Light at the Edge of the World ile yine bulutlarda gezindik. Kapanışı ise iki davulun yan yana kapıştığı, John'un da sert tonda gitarını çalarak olaya eşlik ettiği Echoes From Then yaptı. Bu şov kaç dakika sürdü farketmedim ama nefes kesti diyebilirim zira iki davulcu da çok iyiydi. John'un dediği kadar varmış keyboardçucusu. Adamın elinden birden fazla enstruman geliyor.

Biss için sahneye döndüklerinde herkes You Know You Know diye bağırıyordu. Efsanevi Inner Moutning Flame albümünde benim de ilk dinlediğimde vurulduğum şarkıydı kendisi. Acemi halimle bile cezbetmişti. Şimdi dönüp bakıyorum ve şarkının ne kadar iyi olduğunu daha iyi kavrıyorum. Zaten John da bana bunu bir defa daha kanıtlamak istercesine You Know You Know çaldı. Alkış kıyamet. Bana düşen ise nostalji. Ölmeden dinledik ya bu şarkıyı gerisi teferruat. "Çok yakında tekrar görüşürüz" diye selamladığı ve "kendimi evimde hissediyorum" dediği şehirle vedalaştı.

Gerisini "biliyorsun".


4 yorum:

  1. Bir mimde sizi de mimledim. Fırsat bulabilirseniz...
    Tesşekkürler, selamlar.

    YanıtlaSil
  2. Babanla beraber Santana'yı izlemeniz ne hoş bir anıymış :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşına rağmen geleceğim dedi. Çılgınlık mirasımız :D

      Sil