Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

26 Kasım 2018 Pazartesi

Orange Blossom - Under The Shade Of Violets (2014)



Elektronik müziği Fransızlara bırakacaksınız. Çünkü onlar bu türü en iyi icra edenler. Havasından mıdır artık suyundan mıdır anlamadım. Nantes çıkışlı Orange Blossom da işte böylesi bir grup. Doğu ezgilerini triphop ve elektronik türleri üstüne okuyorlar. Grupta Fransız olmayanlar ağırlıkta, yeni solistleri Mısırlı, eskisi Cezayirliydi. Şarkılarının çoğu da Arapça sözlere sahip. Harika birleşim.

Under the Shade of Violets, grubun şimdilik son albümleri. Fakat bence en özel işleri arasındaydı. Trip hop konusunda kendimce bilgime ve zevkime güvenirim. Massive Attack, Unkle, Portishead, Flunk gibi grupları severek dinlerim. Orange Blossom da en az bu saydıklarım kadar kalitelidir. Sizi alır uzaklara taşır. Fransız tekniğini Ortadoğu'nun kalbiyle harmanlar.

Under the Shade of Violets, sadece grubun değil aynı zamanda tüm zamanların da en iyi trip hop albümleri arasındadır bana göre. Karanlık bir albüm çünkü. Doksanların sıkı gruplarını andırıyor.

Ommaty ismindeki görkemli girizgahı bu dediğime güzel bir kanıt mesela. Tedirgin bir piyanonun peşinden giren gerilimli yaylı düzenlemesiyle Doğu evreninin kapısını hafifçe aralar. Sonrası rüya. Büyülü sesiyle Hend Elwary el atar işe ve gerilim bir an olsun düşmez. Hele ki şarkının sonuna doğru yükselen bass ritmi ve yaylılar ile insanı bulunduğu yerden Mısır çöllerine götürüverir.



Kalbi titreten uzun havayla merhaba diyen Lost, öncülünde olduğu gibi tekinsiz bir giriş yapmasına rağmen ikinci yarısına geldiğinde içinde biriktirdiği her şeyi döker. Elwary'nin ne kadar muazzam bir vokal olduğunu bu şarkıdan anlayabilirsiniz. En sevdiğim detaysa şarkının giderek daha da sert bir tona evrilmesi. Öyle ki Massive Attack'ın Atlas Air'ini ayrıca hatırlatıyor.

Ve geldik albümün en meşhur şarkısına. Çukur dizisinde kullanılan Ya Sidi'de sıra. Yakın dostlarımla bunu paylaşırım, nedense bana göre Arapça ve Fransızca en uyumlu şarkı dilleridir. İtalyanca şarkı dinlemek yorar. İngilizce o duyguları vermez. Fakat bu iki dil başka hislendirir. Vaktiyle başrolünde Gerard Depardieu'nün bulunduğu bir Fransız televizyon dizinde de kullanılan şarkının güzel klbini de paylaşayım. Grubun gerilim yaratmadakı başarısını bu şarkının ortasında bulunan bölümden anlayabiliriz. Nefes keser.

"Beni incitmene izin vermeyeceğim veya aşağılamana
Onurumla oynayamayacaksın
Kalbim küllense ve seni çağırsa da
Ben dersimi aldım efendim !"



Yabancıların "hauntingly beautiful" dedikleri bir laf vardır. Nasıl dilimize çevirebiliyorum bilemiyorum. Belki "ürpertici güzellikte" denebilir. Zira Pitcha da bu tabire uyan bir trip şarkısı. Yine finale doğru yükselen şarkı son nefesini vermeden volkan gibi patlıyor. Post-rockçıları kıskandırır.

Şarkıda tam olarak ne söylendiğini anlamasam da müziğin evrenselliği uyarınca (mesela girişteki uzun hava ve arka plandaki minik ut tınıları) gözyaşı pınarlarımızı harekete geçiriyor Jerusalem.

Jerusalem'in getirdiği Doğu rüzgarları kulaklarımızdan dökülmeden devreye Maria giriyor. Bu sonbahar gecesinde Mısır'ın sıcak iklimlerine ışınlanıyoruz. Ölüyü uyandıracak cinsten bir şarkı kendisi. Ritmi olsun vokalin sıcaklığı olsun. İstemsizce eşlik ediyorsunuz yarım yamalak telaffuzunuzla. Melodisi de bir hayli tanıdık gibi. Kuzey Afrika medinalarının karmaşası.

Albümde dinlerken beni en içten hislerle vuran Good Bye Ko oldu. Ballad diye nitelendirebileceğimiz Good Bye Ko, insanı ağlatma potansiyeli bulunan, tehlikeli şarkılardan. O huzursuz piyano melodisi, acıklı geri vokal efekti, gereğinde beliren yaylı kullanımı. Depresyon dönemlerinde pek yaklaşmamalı bu şarkıya. Tsunami gibi.



"Ya lelli ya lelli" diye başlaması mı daha hoş, yoksa şarkının sözlerinde Fransızca'yla Arapça'nın perçinlenmesi mi, yoksa gitar ve vurmalıların Latin havası mı inanın bilemedim. Leziz şarkılardan biri Mexico. Zihin'e oynamışlar orası kesin.

Albümün en gürültülü şarkısı Black Box. Büyüleyici beat, darbukalar, yaylılar aman Allah.

Öncülü gibi gürül gürül giren Pink Man muhakkak bir filmde kullanılmalı. Ne zaman olur ne şartla olur bilmiyorum ama değerlendirilmeli. Takip sahnesi izlermiş gibi hissettiriyor insana. Mükemmel.

Hala vaktiniz varken Türkiye turnesinin konserlerine bilet almayı unutmayın derim dostlarım. Müzik zevkime güveniyorsanız keyifli bir gece geçireceğinizi iddia ediyorum. Tek referansları sadece ben değilim. Vaktiyle ön grup sıfatıyla konserlerinde konuk eden Robert Plant de var.

Canlı performanslarını merak edenler alttaki hipnotik konser performanslarına tıklayabilirler.

Bunları Dinlemek Lazım: Ommaty, Lost, Ya Sidi, Good Bye Ko, Black Box

6 yorum:

  1. Müzik bilgine ve ilgine ciddi şapka çıkarıyorum. Elektronik müzikte Fransızlar'ın iddiasını bilmezdim örneğin, öğrenmiş oldum:) Şahane!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğinize sevindim :) Amerikalılar kendilerine mal etmeye çalışsa da en ünlü djler (Daft Punk, Bob Sinclair ve David Guetta'nın hepsi) Fransız kökenli. Oh la la :)

      Sil
    2. Aaa! Sinclair ve Guetta'yı biliyormuşum bak! :) Gerçi Guetta çok popüler ama olsun:)

      Sil
    3. Keşke bahsi geçen grubu da meşhur edebilsek :(

      Sil
  2. İlk defa dinledim, çok beğendim. Paylaşım ve tanıttığın için çok teşekkürler. Müziğe dair paylaşımlar ne güzel.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duyduğuma sevindim :) Güzel müziklerin daha çok paylaşılması lazım. 2000'li yıllarda iyi ile kötü birbiri içine girmiş durumda. Neden bilmiyorum. Elimden geldiğince yaymaya çalışıyorum bana güzel gelen şarkıları. Ortak bir beğeni yakaladığımda da doğru bir şey yaptığımı anlıyorum.

      Sil