Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

17 Haziran 2021 Perşembe

Garbage - No Gods No Masters (2021)



Her toplumsal olaya yorum yapan ve yorumları "benim falanca arkadaşlarım da var"dan öteye gidemeyen Shirley Manson'a son yıllarda inanılmaz sinir olsam da günün sonunda bu kadın Garbage'ın solisti ve Garbage dediğimiz grup maalesef doksanların ikinci yarısı ile iki binlerin başında önemli bir alan kaplıyordu. Doksanların ilk yarısını nasıl Cranberries hakim olduysa.

2000'leri pek verimli geçiremeyen bir dağılıp bir toplanarak ne yaptıklarını kendilerinin de bilmediği bir dönemin arından 2010'larda daha tutarlı bir çizgi yakaladılar ve birbirinden güzel iki albüm çıkardılar. Kimileri bu albümleri (Not Your Kind of People ve Strange Little Birds) sevmeyip nostaljiye bağlı kalsalar da ben çok beğenerek dinledim. Hani hiçbir şey olmadı diyorsanız bile ortada Even Though Our Love is Doomed gibi bir efsane şarkı var (dinleyelim). Beş senedir yatıp kalkıp onu dinlerim. Serum gibi şarkı. Tek fark kulaktan alınıyor. Günlerce bırakamıyorsunuz.

Son yıllarda sosyal medyada "duyarlılık gurusu" olmak bir hobiye dönüştüğü için Manson da maşallah her konuda fikrini paylaşıyor ve kimi zaman komik durumlara düşebiliyor. Çünkü çok büyük laflar edeceğiniz zaman bir öncesinde arkasını doldurmanız gerek, yoksa kendinizle çelişkiye düşebiliyorsunuz. İlginç bir şekilde müzikal açıdan da aksine tatminkar bir grafik yakaladı. No Gods No Masters'ın da iyi bir albüm olacağını az çok tahmin ediyordum. Yanılmadım.

Bir kere albüm, daha kapağıyla sizi yakalıyor. Garbage'la özdeşleşen renklerden biri olan pembe renkte bir kapak. Soğuk bakışlarıyla bir melek figürü size gözlerini dikmiş. Altta kocaman "Tanrılar yok, efendiler yok" yazıyor. Bu tabir ta 1900'lerin başına ait bir slogan; İngiltere'de işçilerin ve anarşistlerin sıkça kullandığı bir ifade. Manson, albümü şu sözlerle tanımlıyor: "bu albüm, yükselen kapitalist öngörüsüzlüğün, ırkçılığın, cinsiyetçiliğin ve kadın düşmanlığının bir eleştirisi".

Çoğu büyük sanat eserinin olduğu gibi bu albüm de zamanın ruhunu çok iyi değerlendiriyor ve "doğru zamanda, doğru yerde" olmayı başarıyor. Özellikle de Trump sonrası Amerika'sı için bu albüm ciddi bir dinleyicisi kitlesi bulacaktır. Zira içinde Black Live Matters hareketinden tutun da, ekolojiye, kadın haklarından, kadın düşmanlığına kadar geniş spekturmlu bir eleştiriler portresi sunuluyor.

Şarkılara tek tek geçmeden şunu da eklemem gerek, No Gods No Masters, kendisinden önce gelen albümler kadar güçlü olmasa da, şarkı sözleri yer yer sallansa da, gerek yapım kalitesi, gerek işitsel olarak başarılı. Albümü dinlerken yer yer doksanlar elektronik Garbage esintilerini hissediyorsunuz; yeri geliyor iki binler çiğ alternatif rock sound'una da kayabiliyorsunuz. Adeta diskografilerinin bir özeti.

Şarkı sözlerinin biraz sallandığından bahsettim. Albümün açılış şarkısı olan ve aynı zamanda ilk tekli olarak da yayınlanan The Men Who Rule the World bunun en bariz örneklerinden. Sözler o kadar kör göze parmak yazılmış ki. Erkek odaklı düzenin bizi getirdiği noktayı eleştirme niyetiyle yola çıkıyor (araya ekolojik duyarlılığını da eklemeyi ihmal etmiyor) ama maalesef söyleyecek yeni veya etkileyici bir sözü olamıyor. Fakat şarkıyı düzenlemesi kurtarıyor. Dediğim gibi, bu albümü dinlerken sözlerden ziyade bestelerine dikkat etmek gerek. Efekt kullanımıyla albüm bir üst boyuta taşınıyor. Mesela şarkı, slot makinesi efektiyle açılıyor ve bence şarkının sözlerindeki çiğ göndermelerden çok daha keyifli bir eleştiri getiriyor. Ayrıca fısıldayışından etkilendiğim şarkıcıların başında gelen Manson, bu şarkıda "para, para, para" diye her fısıldayışında beyinde yankılanıyor.

"Dünyayı yöneten erkekler, ortalığı berbat ettiler.
Gücün tarihi, başarıya tapınma.
Kral muhasebe ofisinde, yönetim kurulu başkanı.
Mahkeme salonlarını taçlandıran kadınlar,
Hepsi fahişe olmakla suçlandı...
Hadi, bütün hayvanları kurtaralım.
Hadi, bütün mürekkep balıklarını kurtaralım.
Hepsini ana gemiye yükleyelim.
İhtiyarlar ve çocuklarla birlikte (hadi başlayalım).
Büyük dehanın ürünlerini koruyalım
Kuşları, böcekleri, tohumları."

Garbage'ı Garbage yapan numaralardan biri de elektronik öğeleri müziklerine yedirebilmeyi bilmeleri. Zaten doksanlarda çıktıkları noktada baya trip-hop'a yakınsıyan bir noktadaydılar. Albümün ikinci şarkısı The Creeps, yazımın başında sözünü ettiğim o harmanın en iyi örneklerinden. Oldukça yoğun elektronik bir dokunuşla tasarlanan girişin ardından nakarat ile birlikte şarkı Bleed Like Me dönemini hatırlatan sert ve çiğ rock sound'una evriliveriyor. Peki konusu? Plak şirketiyle yaşadıkları anlaşmazlık. Yüksek bir seste dinlenmeyi hak ediyor.


Uncomfortably Me, adından anlaşılacağı üzere Shirley'nin endişelerini konu alan ve önceki iki şarkının aksine orta tempoda ilerleyen bir şarkı. Silik ve unutulmaya açık.

Wolves'un da tekli olarak yayınlanmasına anlam veremiyorum. Önceki şarkıyla birlikte albümün en zayıf halkalarından. Filler denen albümü doldurmaya yönelik olarak kaydedilmiş bir şarkı.

Daha ilk dinlemede "budur" dedirten ilk şarkımız Waiting for God. Shirley, bu şarkıyı ne zaman dinlese gözyaşlarına hakim olamadığını belirtmiş. Ben o kadar etkilendiğimi söyleyemem; ama albümde bulunan politik parçalar içinde en eli yüzü düzgün, üstüne düşünülerek kurgulanan şarkının Waiting for God olduğunu belirtmeliyim. İklim değişikliği, polis şiddeti, silah baskınları, inanç gibi derin mevzulara dokunan ve bunu üstün körü geçiştirmeyen dişe dokunur bir şarkı. Atmosferik ve pesimist; bir tek arka fonda dolaşan "ah hayır"ları sevmedim.

"Ortaya çıkmasını bekliyoruz Tanrı'nın, bunu diliyoruz.
Göğü aydınlatan havaifişeklere tebessüm ediyoruz.
Bir yanda siyahi oğlanlar sırtlarından vurulurken.
Bisiklet sürerken mi yakalandılar?
Yoksa tek başlarına yürürken mi suçlu bulundular?"


Godhead, ilk saniyeleriyle "acaba köklerine dönüp trip-hop'a mı dümen kıracak" dedirtiyor ama Depeche Mode sularına kıvrılıveriyor. Penis taşıdığı için evrenin merkezinde yer aldığını düşünen ve her şeyin sahibi olarak kendini gören heteroseksüel beyaz erkeklerin egemenliğini sorgulayan bu şarkı da yine albümün öne çıkan mücevherlerden. Elektronik, politik ve gerçekten asabi. Tansiyonu yükselten şarkıları seviyoruz. Canlı dinlemek isterim.

"Aldatır mıydın beni, eğer bir s*kim olsaydı?
..Beni işitir miydin? Aldatır mıydın? İnanır mıydın?
Beni hiç terk eder miydin?
Cennetin merkezi sensin
Ve gerçek omuzlarıma biniyor.
Ne yaparsan yap,
Sen bir Tanrısın, seçilmiş kişisin."


Buram buram eski Garbage kokan Anonymous XXX şarkısı "tanımadığımız insanlarla neden seks yaparız" sorusuna cevap arıyor. Bulabiliyor mu, emin değilim, fakat albümün farklı yüzlerinden biri.

İlk saniyesinden tüyleri diken diken eden A Woman Destroyed, sadece bu albümün en iyi şarkısı olmamış, aynı zamanda on yıllık dönemde çıkardıkları şarkılar içinde de kendine iyi bir yer buluyor. Tedirgin edici. Birazdan ne olacak diye dinleyiciyi huzursuz bir noktada bırakıyor. İntikam temasını odak noktasına yerleştiren ve İran yapımı vampir filmi A Girl Walks Home Alone'dan ilham alan bu şarkı kadınları rahatsız eden erkeklerin peşine drakulaları salıveriyor. Adeta bir gerilim filmi izler gibiyiz. Şarkı sözlerinin de çoğunlukla kendini tekrar etmemesi şarkının gerilim dozunu arttırıyor. Hiç durmadan ilerliyor ilerliyor. "Gece vakti kadın başına ne işi varmış"çılara sesleniyor. Düzenlemesi müthiş. Sonlara doğru çanlar çalmaya başlıyor, ama kimler için çalıyor?


Şili'deki gösterilerden yola çıkarak kaleme alınan No Gods No Masters için orta şekerli bir alternatif rock şarkısı diyebiliriz. The Creeps'in biraz altında, Wolves'un biraz üstünde. Ufuk açmıyor. Fakat kulakları da kanatmıyor. En azından içinde umut barındırıyor.

Trip-hop bekleye bekleye ağaca dönen şahsımı mutlu eden şarkı nihayet kapanışta geliyor, This City Will Kill You isminde. Beautiful Garbage albümünü hatırlatan bir son dokunuş.

Albüm bitti. Ama ikinci diskte bazı yayınlanmamış şarkılar ile yeniden yorum (coverlar) var. Onların da üstünden geçelim. No Horses, son yıllarda konserlerinde defalarca çaldıkları bir şarkı. Nihayet kendine bir yuva bulabilmiş. İnsanda dans etme isteği uyandırsa bile sözlerinin karamsarlığı ve çizdiği umutsuz gelecek tablosu ile albümün en önde gelen şarkılarından. Son yıllarda her şeye "ay aynı Orwell romanı" diyenler (demeyin).. size ilaç gibi gelecektir.


Canımız David Bowie'nin en sevdiğim şarkısı olan Starman de bu albümde yeniden hayat buluyor. Ne yalan söyleyeyim çok beğendim. Bu kadar seçici olduğum bir şarkıda bu kadar iyi bir yorum dinlemek beni mutlu etti. Hepsi bu kadar değil. Patti Smith'ten Because the Night'ımız da var; ama fazla tatmin edici olduğu söylenemez. Ta 2015 yılından kalan bir B-side olan On Fire'ı ve ön yüzündeki The Chemicals'ı da bu albümde dinlemek sevindirici (çünkü o dönem çok iyi şarkılar kaydetmişlerdi).

Sonuç olarak bazı dergilerin iddia ettiği gibi son yirmi yılın en iyi Garbage kaydını elimizde tutuyoruz diyemem. Ama en azından aradan geçen yıllara rağmen hala heyecan verici bazı numaraları bünyelerinde taşıyor olmaları dikkat çekici. Shirley tweetleriyle içimizi baysa da sesiyle gönlümüzü almayı başarıyor.

Bunları Dinlemek Lazım: Godhead, Waiting for God, A Woman Destroyed, The Creeps

4 yorum:

  1. Taze taze kritik:) Yine bol ayrıntı, bol emek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun zamandır yerinde ve zamanında bir kritik yapamıyordum. Koşa koşa yapasım geldi :D

      Sil
  2. Valla blogrolumda başlığı görünce ve tarihi, evet ya bir de Garbage vardı, dedim; sadece bir müzik dinleyicisi olarak:) Elbette yine nitelikli dergi okuma keyfini yaşadım; bir de teşekkür edersem yaşadığım bu keyif için, çekilebilirim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sene maşallah epey grup ve sanatçı kendini hatırlatır oldu :) Hafızalarımız tazeleniyor. Ben teşekkür ederim :))

      Sil