Konser başlamadan önce fonda çalan Twin Peaks şarkıları (Falling ile Into the Night özellikle) beni gerçekten mutlu etti. Zaten böyle bir giriş olduktan sonra konserin de büyülü geçeceği çoktan belliydi. Işıklar kapandığında, sadece perde kırmızı bir spotla aydınlatıldığında, fonda o büyüleyici Julee Cruise şarkısı Falling çalıyordu. Twin Peaks'in unutulmaz jenerik müziği yani. Anlaşılan Eivør da dizinin bir takipçisi. Dizideki Siyah Loca'yı hatırladım ister istemez. Fakat sahneye Eivør çıktı. Tüm sempatikliğiyle.
Tek başına gitarıyla sahnedeki yerini aldıktan sonra sırasıyla can yakan Slør ve Mjørkaflókar'ı okudu ve bizleri selamladı. Gece boyunca Faroe dilinde şarkılar söyleyeceğini, muhtemelen bir kelimesini dahi anlamayacağımızı, ama aralarda İngilizce şarkılar da okuyacağını söyledi tüm hınzırlığıyla.
Sonra bildiğim şarkılarından Salt'ı okumak için eline aldığı yerel çalgısını dövüp durdu. Bir nevi davul diyebileceğimiz çalıgıyı çalmadan önce üstüne su döküp onu yumuşattı. Gerçekten keyifli ve fevkalade yöresel bir şov sundu şarkı boyunca. Faroe'de yaşadığı yerde çok dalgalar olduğundan bahsetti ve o dalgaları bazen özlediğini anlattı. Şarkı da bu özleme dair zaten.
Lívsandin ve Verð Mín isminde kendi dilinde şarkılar söyledikten sonra insanlarla aramızda kurduğumuz (kurulan) bir takım köprülerle engellerin olduğundan bahsetti. Fakat son kertede yine bu bariyerlerin aşıldığını söyledi. Bridges ismiyle uyumlu bir şarkı kısacası.
Yaşadığı yerdeki evini geçtiğimiz yıllarda satarken taşınma esnasında evinden bir sürü ıvır zıvır çıkmış. Bu konu hakkında Boxes şarkısını kaleme almış. Konusu ilgi çekici değilmiş gibi görünse de konserin en iyi şarkılarından biriydi. Hele ki kendisinin üst perdede yürüyen vokali insanın tüylerini diken diken eden cinsten. Hatta iddia ediyorum canlı dinlediğim en iyi ses kendisinin olabilir. En ufak ıskalama yok şarkı söylerken. Su gibi akıyor adeta.
Son zamanlarda kaydettiği yeni şarkılardan Stirdur'u okudu hemen peşinden. Anlaşılan eli kulağında yaklaşan albüm de gene iyi olacak.
Kendi coğrafyasındaki hava durumlarından biraz bahsettikten sonra yağmura dair Rain şarkısını söyledi. Sanırım canlı dinlemek daha keyifliydi bunu çünkü albüm kaydı pek albenili değil.
Gitarını değiştirirken çocukluk kahramanlarından bahsetti biraz. Onun en büyük kahramanı bir zamanlar ve halen Leonard Cohen'miş. Ona aşık olduğunu ama çok geciktiğinden yakındı. Cohen'in öldüğü gün neler hissettiğinden bahsetti (bir yanım cızladı dinlerken çünkü o günü çok iyi hatırlıyorum ben de hala). O ölünce kendinden bir şeylerin kopup gittiğini söyledi. Yağmurlu bir Ankara akşamında, yağmur hakkında söylenen bir şarkının peşinden, o efsanevi şarkı geldi. "Bu şarkıyla Cohen'e saygı duruşunda bulunmak istiyorum, ismi Famous Blue Raincoat". Zor bir şarkı gerçekten. Fakat hakkını vererek söyledi. Şarkıyı kaydederken elim kolum birbirine girmiş. Zangır zangır titreyerek kaydetmişim. Dinlerken aklımda neler geçti bir bilseniz. Sonunda da bu şarkıyı sahibinden dinlediğim o geceyi hatırladım. Seni çok özledik adam.
Çocukken sisin ortasında kaybolduğu zamanı anlatan Í Tokuni gerçekten saykodelik bir şarkı. Zira kendisi şarkıya başlamadan arka plandan basılan yoğun sis efekti ve Eivor'un çıkardığı hayli enteresan seslerle kendimizi şaşırdık. Bir hayli alkış topladı.
"Gelsin ölüm dedi kız
Gelsin huzurlu bir gelecek
Ölümü ne çok arzuluyorum
Büyümen için
...
Gel ölüm yegane dostum
Bu acıdan hiçbir şey doğmaz
Kendin için al bu hediyeyi
Acılar evi
Bu beden çok küçük bir oda."
Filmleri kıskandıracak gözyaşı garantili klibini paylaşayım.
Son şarkımız yoğun alkışların arından sahneye dönerek okuduğu Trøllabundin'di. Nasıl meşhur olduğunu inanın bilmesem de şarkıcının galiba en çok sevilen ve bilinen şarkısı. Herkes telefonlara sarıldı istemsizce. Şarkının sözlerini bilmesek de, şarkı öncesi Eivor, konusunun "iyi anlamda" bir büyünün etkisi altında kalmak olduğunu söyleyerek bizleri bir nebze olsun aydınlattı.
Havasından mı artık suyundan mı bilinmez. Bu İskandinav insanları büyülü gerçekçilik romanlarındaki karakterler gibiler. Björk'ünden tutun da Eivor'a kadar hepsi de kendi içinde başlı başına alemler. Nordik Festival iyi ki var. Yoksa İskandinav müziği dinlemek için epey yol gideceğiz. Ankara demek bu festival demek benim için artık. Bu şehri güzel kılan son zarifliklerden biri. Efterklang ve Flunk gibi önemli İskandinav gruplarını yine bu festivalde dinlemiştim.
Ankara'yı global ve kültürel olarak zenginleştiren İskandinav/Nordik yaşam biçimini yaşatan festivalden aldığınız keyif her satırınıza yansımış. Eivor ile tanışmama vesile olduğunuz için ayrıca teşekkür ederim.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Ankara'nın çok daha iyi bir yerde olmasını istiyorum çünkü burası cumhuriyetin merkezi. Buradan başladı her şey. Yine eskiden olduğu gibi merkezde olmalı. Kültürde sanatta sporda. XXF, Piano ve Nordik festivaller şuan şehrin en önemli müzik buluşmaları.
SilBu grubu daha önce hiç dinlememiştim, sayende tanışmış oldum.
YanıtlaSil"True Love"un klibini çok etkileyici buldum. Müzikal anlamda ise "Salt"ı sevdim. Ne güzel böylesine keyif aldığın etkinlikler bir adım mesafesinde. Ankara'yı tebrik ettim bu vesileyle :)
*İskandinav insanları yorumun da cuk oturmuş gerçekten. Hepsi büyülü, sisler içindeki bir dünyadan çıkıp gelmişler gibi değil mi?
O kadar hoşuma gitti ki bugün Faroe Adaları'na nasıl gidilir diye biraz araştırdım. Danimarka'dan gidiliyormuş ve oranın onaylı vizesi gerekmiş. Umarım bir gün sürpriz yaparım da sizlere güzel bir İskandinavya serisi yazarım. Bu kur halinde zor :/
SilBenim de bir gün İzlanda'yı ziyaret etmek gibi bir hayalim var.
SilKuzey bizi çağırıyor demek ki :)
Umarım yazarsın bizler de keyifle okuruz.
Umarım hayaller gerçek olur :)
SilAnkara'da Nordik Festival. Gerçekten iyiymiş.
YanıtlaSilHafızam yanıltmıyorsa bu sene sanırım beşinci yılımız :) Fırsat buldukça gitmeye çalışıyorum çünkü hem İskandinav kültürü sevimli geliyor hem de gerçekten kaliteli sanatçılar çıkıyor. Biraz inanç ve parayla şehre Björk'ü de getirebilsek :/
SilNe güzel olur. Dilerim gerçekleşsin o zaman:)
SilSesimizi duyun ey organizatörler :D
Sil