Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

15 Eylül 2020 Salı

I'm Thinking of Ending Things


(Korkmayın, filme dair sürprizbozan içermez)

Açıkçası Netflix'in filmlerini sevmiyorum. Hep bir olmamışlık, hep bir plastik kaygılar. Ama bu defa böyle olmadı. Bu film içime girdi ve iki buçuk saatin sonunda tahribat yarattı (sanki bir arı kovanı yutmuş gibi oldum). Şimdi oturdum kitabına başladım. Derin derin nefes alıp vererek. O derece.

I'm Thinking of Ending Things, bu yılın en ilginç yapımlarından biri. Çok fazla film olmadığı için şimdilik en iyisi bile diyebilirim. Şans eseri Youtube'ta dolaşırken bu filmden haberdar oldum. Konusu çok ilginç durmasa da fragmandaki yoğun kar yağışı ve grotesk hava içine aldı ve izledim. Bir yandan izlemeseydim daha iyi olurdu dedim; çünkü çok hoş bir sene geçirmiyorum ve izleyenin psikolojisini alt üst eden filmlerdenmiş. Bir yandan da iyi ki izledim dedim; çünkü bu kadar atmosferik filmlerin sayısı bir elin parmağını geçmez son yıllarda.

Burnunuzu tıkayın. Saniye tutun. Kaç saniye nefessiz dayanabiliyorsunuz? Bu film iki saati aşkın bir süre boyunca size nefes aldırmıyor ve finaliyle sinir boşanması yaşamanıza neden oluyor. Konusu? Lucy, yeni sevgilisi Jake'le beraber onun ailesi ile tanışmak için bir yolculuğa çıkıyor. Yol boyunca ilerlerlerken, kar yağışı da giderek hızını arttırır. Kar yağışı yoğunlaştıkça, iç sıkıntısı da yoğunlaşmaya başlar. Anlamsız görünen diyaloglar, edilemeyen itiraflar, sanrılar bir biri içine girer. Sonunda da "sıcak ve mutlu" eve ulaşırlar.

Bundan sonrası bayır aşağı serbest düşüş. Seyircinin dikkatine kalmış. Ben film öncesi yapılan yorumlarda çok karışık olduğu, en az iki defa izlenmesi gerektiği gibi şeyler okumuştum. O nedenle dikkatimi vererek seyrettim. Dolayısıyla fazla sarsılma yaşamadım. Daha sonrasında okuduğum sürprizbozanlı incelemelerde de birçok noktayı yakaladığımı gördüm. Fakat işin duygu boyutu için aynı şeyi diyemeyeceğim. Çünkü fazla sarstı. Zaten filmin başlığı da bizi bir sona hazırlıyor. Ama nasıl bir finale? İşte orada yönetmen ve senarist seyirciyle çok güzel oynuyor ve ters köşe oluyoruz. Oyunculukların da müthiş olduğunu belirtmem lazım. Son yıllarda gözde oyuncularımdan Toni Collette, yine döktürüyor. Histerik kadın rollerinin aranan yıldızı. İlk defa izlediğim ama şapka çıkardığım Jessie Buckley'e bir not düşelim. Atanamamış Philip Seymour Hoffman kılıklı, sevimsiz Jesse Plemons bile çok iyi bir iş çıkarıyor!

Korkunç maskeli bir katil veya hayaletlerle dolu bir korku filminin aksine hayatın gerçekleri ve/veya anlamsızlığıyla korkutan böyle soyut filmlerde daha çok korkuyorum. Bana göre bu film, eni konu korkunç bir film. Korku türünde nitelenediremesek de bazı yerlerde sinirlerimin gerildiğini hissettim ki eski kaşar bir korku izleyicisiyimdir.

Normalde film izlerken ağlayanlardanım. Her filmde değil elbette ama gerektiğinde kendimi kasmam. Sinema salonu yerine evdeysem, iş daha rahat. Bu filmde ağlayanlar olmuş. Bende bir kıpırdanma olmadı; fakat bu daha kötü bir şeyin işareti, film içimde patlamış dostlar. Ve ara ara aklıma takılıp canımı sıkacak demektir. Böyle bir huyum var. Ağlayınca, rahatlıyorsun ve bitiyor. Şimdi bu illet film döne döne kafamı kemirecek. Ben de farklı bir şeyleri bitirmeyi düşündüğüm bir yıl geçirdim, geçiriyorum. Ve filmin/kitabın başındaki şu sözler keyfimi kaçırdı iyice.

"Bir şeyleri bitirmeyi düşünüyorum. Bu fikir akla düştü mü, kalıveriyor. Yapışıyor. Sallanıp duruyor. Hüküm sürüyor. Bunun hakkında yapabileceğim çok bir şey de yok. İnanın. Kurtulamıyorsunuz. Orada duruyor, sevin veya sevmeyin. Yemek yerken orada. Yatağa girerken. Uyurken de orada. Uyandığımda.
...Endişe veriyor. Gerçekten de. Bizim için nasıl bir son olacağını bilmem gerekirdi belki de. Belki de o son, daha en başından yazılmıştı."

Herkese güzel bir yıl 2020 diliyorum. Akıl ve beden sağlığıyla. Pes etmek yok. Yaşayacağız!




Bu arada neden eskisi gibi filmler hakkında düzenli yazmadığımı merak edenleriniz var. Vaktiyle soruluyordu. Tatmin edici bir cevap vermemiştim. Ama bir nedeni vardı. Onu da burada açıklayayım. Bizim ülkede sinema yazarlığı, yorumculuğu epey popüler. Kimisi profesyonel olarak, kimisi tamamen amatör ruh ile bunu sürdürüyor. Çeşitlilik güzel. Mesela müzik hakkında yazan çok fazla insan kalmadı. Eskiden hatırlayın, "müzik yazarlığı" vardı. Şimdi tek tük. Varsa da amatör Don Kişot'lar var. Sinema yazan çok, tartışması da. Garip bir negatif enerji birikmesi seziyorum sinema kitlesinde. Herkes için geçerli değil ama önemli bir kesminde var. Sürekli bir köşe kapma derdi. Başkalarına tepeden bakma, kendini yüceltma çabaları. Arkadaşlar, altı üstü sinema yazısı. Bu laf atmalar, polemikler neden? Şimdi birisi çıksa, aksiyon filmleri hakkında yazılar hazırlasa, bu üstün nitelikli (!) kalemler onu ciddiye almaz. Neden? Çünkü kendi kabul ettikleri türden filmler hakkında yazmıyor. Böyle garip bir şey var. Vaktiyle Türkiye'nin en meşhur sinema yazarlarından birinin panelini terketmiştim. Dediği şuydu, "Hitchcock sevmiyorsanız, sinemadan anlamıyorsunuzdur." Böyle bir şey var mı ya? Birisi çıkıp "Beatles sevmeyen, müzik sevemez" diyebilir mi? Diyen varsa bana paslayın, iki lafım olacak. Ne sinema, ne de başka sanat dalları tek bir kişinin üzerinde yücelmemiştir, yükselmemiştir. Daha fazla omuz veren isimler vardır. Saygın kimseler. Ama tek başlarına değillerdir. Putlaştırmanın alemi yok. Eğer ki putlara dokunursanız, yanarsınız. Yaftayı yer, oturursunuz. Ben de şahsen Hitchcock sevmem (hadi savurun taşlarınızı). Sevmek zorunda değilim. Sinema sevgisini yönetmenler üstünden tanımlamak kadar anlamsız bir tavır olamaz. Maalesef müzik yazarlarında olmayan bu anlayış sinema camiamızda yaygın. Yedi yirmi dört burada Tarkovski övmelisiniz. Haliyle, kendi sinema zevkimi yazarken bir yerlerden taş gelmesini istemiyorum. Eleştiri başka şey, böyle polemikler başka şey. Bugün de eleştirilere açığım, yarın da. Yazın. Ama bir yazı yazdığımda farklı bir mecradan laf yetiştirildiğini görmek beni rahatsız eder. Ki bunu yaşadım sinema yazdığım zamanlarda. Gereği yok. Varsa itirazı olan paylaşsın. Buna ne üzülürüm ne takılırım. Fakat iyi kötü bir emek verip bir şey yazıldıysa, onun arkasından olur olmaz laflar etmek hoş değil. Ben burada sadece keyif  ve paylaşmak için yazıyorum. Beş kuruş reklam da almıyorum. Niyetim yok. En doğru, en çok bilgiyi vermek gibi bir iddiam da yok. Burası sınıf değil. Öğretmenlik yapma haddim de yok. Sohbet etmek için buradayız. Sevdiğim şeyleri paylaşmak için. Müzik yazılarımda bile fazla bilgiye boğulmamaya, sohbet havasında geçmelerine dikkat ediyorum. Yoksa ne anlamı kalır? Kitaplar, makaleler varken kim ne yapsın beni :)

10 yorum:

  1. Yazını okudum, daha şimdiden sinirlerim bozuldu :) Bilmiyorum seyredecek miyim filmi, merak da ediyorum bir yandan.

    Hitchcock'u çok seviyorum, Tarkovski'yi anlayabildiğimi sanmıyorum, Beatles'a bir gıcığım yok ama Yoko'ya dayanmıyorum. Bloguma sadece bir kere reklam teklifi geldi, cevizli sucuk reklamı, almadığıma çok pişmanım. Hiçbir şeyin uzmanı değilim, iç dökmeye ve biraz sohbet etmeye geliyorum buralara. Bahsettiğin insanlara da "Calm down Beyoncé" demek istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dişlerimi sıka sıka seyrettim :)) Amansız bir iç sıkıntısı hakim filme. Ve namussuz yönetmen bir iki rahatlatıcı sahne de koymamış. İnsan seyircisine acır yahu. Gerçi romanı da öyle ilerliyor. Es vermek yok -_- Gece kar altında arabada giderlerken gözüm duvarıma kaymış istemsizce. Bedenim filmi reddetti ahahaha :D

      Vertigo'dur Rear Window'dur Birds'dür benim de sevdiğim filmler ama bu Hitchcock cult'ı gibi adamı durmadan "cennet mekan hazretleri" şeklinde de anmıyorum ahaha :D Çok tercih ettiğim bir isim değil.

      Bence iyi yapıyoruz. Zaten blogun amacı da bu bence. Kimse buralara akademik bir şeyler yazmak için gelmiyor. Yeri de değil.

      Liberté, égalité, anxiété! (2020 special)

      Sil
  2. Bu filmi fragmandan ilginç bulup Listem'e eklemiştim. Beğeneceğimi düşünüyorum. Fakat bugün yarın derken kaldı, hâlâ izleyemedim. Şimdi bu yazıyı okuyunca tekrar heveslendim. Akşama halledeyim bu işi.
    Yine de film yazısı yazmalısın bence. Biz okuyoruz. Film yazıları ya da "tweetleri" konusunda haklısın. Bir filmi beğendiğini ya da beğenmediğini söylemeye çekiniyor insan. Çekinmek lâfın gelişi tabii. Bezdiriyorlar diyelim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi seyirler dileyelim :) Belki yazarsınız? Seve seve okuruz bizler.

      Gerçekten de "fular" bağlamadan bir şeyler paylaştığınızda komik komik eleştiriler geliyor. Anlamadığım kısmı da şu, sinema sadece arthouse işlerden mi ibaret? Hayır. İşin eğlence, çıtır çerez kısımları da var. Bırakın insanlar dilediği şeyi izlesin yazsın. Mesela Nolan hakkında geniş bir yazı yazmak istiyorum (gerçekten). Ama biliyorum olacağı. Nolan'ı eleştirdiğim kısımları okurlarken çıldıracaklar :D Sevdiğim yönetmenlerden ama beğenmediğim ve eleştirilmesi gerektiğini düşündüğüm yönleri de yok değil. Buyrun cenaze namazına :)

      Sil
    2. İzledim:) Beklediğimin tersine Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum'dan fazla etkilenmedim. En azından ilk anda. Psikolojik altyapısı olan filmleri gerçekten çok severim. Niye içine giremediğimi düşündüm. Sanırım karlı havayı saymazsak, filmin çok renkli olması , ilk anda hiçbir şeyin farkında değilken "Komedi filmi mi bu?" diye düşündürmesi beni uzaklaştırdı. Tabii ki bu bir tarz. Yönetmen böyle bir filmi illâ sarı-kahverengi tonlarda çekmek zorunda değil mesela. Bana ulaşmayan kısmından bahsediyorum. Tamamen şahsi. Fakat filmin üzerine düşününce ayrıntı çok tabii. Düşünmesi güzel. Sanırım kitabını okusam daha çok beğeneceğim.
      Filmden sonra YouTube'a baktım biraz. Sen de Bobin Kafa'yı izliyorsundur sanırım:) Ben ilk kez tanıştım. TENET'i görünce onu da izledim. Benim yazımda bahsettiğin "6 maskesiz seyirci" onun deneyimindeydi çünkü:) Bizim salon ne kadar bilet satıldıysa o kadar doluydu. Ama gerçekten herkes maskeliydi. Dediğim gibi ilk gün gelen Nolan hayranlarıydık sanırım. Kalabalık olunca kimse maskeyi çıkarmadı. İyi oldu. Bobin Kafa da ben düşündüysem ve yazdıysam aynı şeyleri söyledi film hakkında. Yani tabii ki sevdiğimiz bir yönetmenin, yazarın ya da oyuncunun her işini aynı oranda beğenmek zorunda değiliz. Aksini düşünen ısrarcıların olması ilginç. Bu seni yıldırmamalı bana kalırsa. Kendimizi geri çeke çeke gereksizleri görünür kılıyoruz hep. Bugün senin yazılarına çok yorum yazdım, çenem düştü. Affola... :)

      Sil
    3. Ben biraz taraflı davranmış da olabilirim. Charlie Kaufman ne yapsa çok hoşuma gidiyor. O da benim gibi biraz üşütük :) New York Yanılsamaları ve Anomalisa da beni etkilemişti mesela ama bu film galiba bir adım önde. Biraz da moda tabirle "hype" işin büyüsünü bozuyor. Komşularımız, dostlarımız, Youtuberlar veya köşe yazarları ortak bir beğeni ortaya koyunca insan da ister istemez çok büyük beklentiye giriyor ve o büyük ürünü göremediğinde hayalkırıklığı yaşıyor. Bana da çok oluyor son zamanlarda. Platform mesela. Herkesten on puan almıştır. Ben "hmm evet, iyi yapmışsınız evladım" demiştim :D

      Bobin Bey'i ben de takip ediyorum ara ara. Sinemacı olmadığım için birikimini değerlendiremem (tek uzmanlık alanım olan korku sineması açısından birikimi gayet iyi ona kefilim :)) fakat kanal açısından takip edilesi. En azından hoşsohbet birisi. Yüz yüze otursam sıkılmam gibime geliyor. Ve tıklanma kaygısı yok. Sinema sayfalarının büyük kısmı tık almak için kocaman manşetler atıyor ama izlediğinizde koca bir boşluk oluyor. Bobin'le hayvanat bahçeleri konusunda anlaşamasak da yolu açık olsun dediğim sayfalardan :) Geceleri yatmadan son zamanlarda ya Zuhal Topal açıyorum ya da kendisinin canlı yayınlarını. Böyle de heyecan dolu geçiyor zaman :)))

      Her zaman beklerim.

      Sil
  3. Yazınızda görüp not aldığım filmi dün gece eşimle seyrettik. Aman yarabbi! Bir film iki insanı aynı anda ancak bu kadar zekasız hissettirebilir :D 2 saat boyunca tahminler yürüttük."Bence anne baba şizofren/vampir/hayalet" Sonra daha gerçekçi birleştirmeler yapmaya çalıştık. "Tamam şimdi bu hademe bu çocuk desek..Ama çocuğu da dansta biri öldürdü offf" gibi gibi.. Sonra oturup yarım saat de youtubedan filmin analizi seyrettik. Ve "Haaaaaaa... Tabi yaaaa" olduk :D Halimiz tam komediydi. Sonra filmi anlayınca ve o kadar derin anlamlar da duyunca tüm gece filmi düşündüm, rüyamda filmi gördüm falan. Vala nasıl olsaydı daha iyi olurdu onu da bilemedim. Sevip sevmediğimi bile anlamadım. İlk defa böyle bir filmle karşı karşıyayım :D Tavsiye için teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) Film hepimizi afallattı. Ben de izlerken kendi kendime tahminler yürütüyordum. Tutmadı. Ters köşe oldum :) İki kişi seyretmek daha zevkli yapmıştır eminim. Benim teorilerimi kedi dinledi :D Gerçekten son ayların en güzel filmlerinden biri. Yorum için teşekkür ederim :)

      Sil