Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

3 Mart 2020 Salı

Karanlık Olan Murakami

Daha önce Ryu Murakami sevgimden bahsetmiştim. Biraz daha açalım istiyorum. Zira okuduğum her kitabında ağzımı açık bıraktıran nadir kalemlerden biri. Ryu Murakami, her şeyden önce "karanlık" bir kalem. Adamın yazdığı "aydınlık" bir şeye rastlamadım. Okumadığım bir sürü kitabı var aslında. Henüz çevirlmeyen romanları mevcut. Ne yazık ki Türk yayıncılar da bu konuda yardımcı olmuyor. Zira sadece üç romanı Türkçe'ye çevrildi. Şuan ise maalesef sadece bir tanesini piyasada bulabiliyorsunuz (In the Miso Soup - Gecenin Dibi / "eski baskılarda" Yok Yere).

Elbette konu Japon edebiyatı olunca imdadınıza anlamadığım bir şekilde Fransız yayıncılar koşuyor (mesela İngilizce'ye çevrilmeyen Raffles Hotel'in Fransızca baskısı var, hem de yıllardır!). İlginçtir, başka dillere çevrilene kadar Japon kitaplarının Fransızca'sı çoktan basılmış oluyor. Hatta daha meşhur olan Murakami, yani Haruki Murakami'nin kitapları da dilimize çoğunlukla Fransızca üstünden geldi (sonradan bir kısmını direkt olarak Japonca'dan çevirip yeni basımları güncellediler zannedersem-yok hala Fransızca çevirisi kullanılıyorsa çok üzücü). Velhasıl, Ryu Murakami'yi merak edenler baştan dil engel ile başlıyor bu maratona. Ama bu engeli sorun etmeyen dostlara müjdeyi verebilirim, evet, çok iyi bir yazarla tanışıyorsunuz.

Dostoyevski'nin psikolojik tahlil gücünü bir cebinize yerleştirin, diğer cebinize Chuck Palahniuk'ın "delirmelerini". Sonra bir tutam Japon kültürü, bir tutam nihilizm. Bol bol da şiddet. Korku ve gerilim türü içinde tüm bu elementlerin karışımızı hayal edin. Evet, dehşet verici bir karışım. Murakami'nin bence en güçlü yanı, "iyi bir giriş" yazmaktaki ustalığı. Ne zaman yeni bir kitabına başlasanız daha ilk sayfadan "eyvah gene nerelere geldik" endişesi yaşıyorsunuz. Seks, yozlaşma, akıl hastalığı, gece hayatı, şiddet,... Ve bunlara o kadar içinze işleyecek şekilde değiniyor ki, derinizin altında batan iğneler hissediyorsunuz onu okurken.

İğne demişken. Kendisi meşhur korku filmi Audition'ın da senaristi aynı zamanda.

Kitaplarını okurken beni etkileyen bir diğer konu, ele aldığı tiplerin sıradanlığı. Hepsi dışarıdan sıradan kimseler gibi görünüyor. Sıradan bir rehber, sıradan bir fahişe, sıradan bir turist, sıradan bir grafiker. Ama işin rengi detaylara girildiğinde farklılaşıyor. Tarantino'nun filmlerindeki gibi beklenmedik anlarda korkunç patlamalar yaşanıyor ve okurken insanın sinir sistemini zorluyor. İddia ediyorum, Murakami kadar iyi bir atmosfer yaratıcısı sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Sinirlerinizin gerilmesi son kelimeye kadar dinmiyor. Ve garip bir şekilde kitapları tüm o sinir bozuculuğa rağmen kapağı örtülene kadar kendini elden düşürmüyor (çoğu kitabını aynı gün bitiriyorsunuz). Sado-mazoşist bir hal alıyor okuyucu ile olan ilişkisi.

Dilerim bu büyük yazar, dilimize kazandırılır. Japon edebiyatına olan artan ilgi de düşünüldüğünde bence ilk başta çevrilmesi gereken yazarlardan biri. Hem korku gerilim severler, hem de Uzakdoğu edebiyatına ilgisi olanlar için iyi bir fırsat. Ben yine de uyarayım, sinirinizi bozacak! Her kitabının sonunda Teletubbies izleme isteği doğacak içinizde.

6 yorum:

  1. Ahhahhhah Teletubbies :D Ay Teletubbies de bir tuhaf evren, bana hep biraz ürpertici geldi :D

    Fakat çok merak ettim bu "diğer" Murakami'yi, Gecenin Dibi'ni ekledim sepete. Severmişim gibi geliyor, ay heyecanlandım şimdiden!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğruya doğru, bence de Murakami'nin evreniyle yarışır o ay yüzlü bebek güneş ve hortumlu süpürge :D :D Bak aklıma geldi sinirim bozuldu şimdi ahahaha.

      Gecenin Dibi, özellikle ilk yarısıyla kendine hayran bıraktırıyor. Beğeneceğini düşünüyorum :) Psikolojik gerilim gibi psikolojik gerilim o_O

      Sil
  2. Japonlar ve Fransızlar arasında garip bir aşk var anladığım.Neredeyse her Japon'un rüyasıymış Fransa, Grange usta öyle anlatıyor. Hatta Fransa'ya taşınanların yaşadığı hayal kırıklığının tıbbi bir adı var,şimdi hatırlayamadım.

    Hep Haruki Murakami zannaderek okudum; keşke bir rumuz kullanaydı bu adam. O kadar ünlü ki diğeri.

    Beni meraklandırdın, gerilim ve polisiyeye bayılırım. Not ediyorum, teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu adı konmamış sevdanın varlığını son yıllarda daha iyi anlıyorum. Marguerite Yourcenar imzalı Mişima çalışması bile var mesela. Japon müzisyenlerin kaydettiği Fransız şarkıcılara saygı albümleri, vs. Zaten Japonların en çok hayranı olduğu milletler Fransızlarla Amerikalılar muhtemelen. Özellikle de Amerikalı olmak istiyor gençler. Japonların bireyciliği ile Fransız kültürüne ilgim olduğu için bu "ikili delilik" denklemine zaafım var :/

      Kitapçılarda da benzeri durumları yaşıyorum. "Ryu Murakami kitapları nerede acaba?" "Şurada Murakamiler" "Pardon ben Ryu Murakami'yi arıyorum" "Murakami işte?!"... Haruki'yi sevmeme rağmen kalem gücü açısından Ryu'nun tırnağı etmez bence. Bir de şu var, Haruki fazla Amerikan yazıyor; Ryu ise Tokyo'nun arka sokaklarına götürüp Japonluğun karanlık yüzünü yansıtıyor :)

      Sil
  3. Fermina Daza'dan duyup geldim, baya ilgi çekici. Uzak doğu kültürüne ait sanat eserleri ayrıca hoşuma gidiyor. Son zamanlar Japon yazarların eskiye göre kitaplarının daha çok çevrilmesi mutlu ediyor. Tabi bir kitap çevirip aranan ilgi bulunamayınca tükenen kitaplarda aramaya başlayıveriyoruz güzel yazarların güzel kitaplarını.

    Misal, Banana Yoshimoto'nun Mutfak'taki öykülerini çok sevdim, diğer kitapları da çevrilmiş midir diye bakayım dedim bulamadım. Biri tükenmiş diğerleri çevrilmemiş bile.

    Özetle Japon hatta uzak doğu edebiyatını seviyorum, daha çok çevrilmesi dileğiyle :).

    YanıtlaSil
  4. Bu arada meydan okumada bir iki maddeyi güncelledim, haberin olsun :). Heyecandan bazılarını düzenlemeden salıvermişim yazıyı :).

    YanıtlaSil