Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

2 Şubat 2020 Pazar

Japon

Son zamanlarda Japon edebiyatına fena halde sardım. Yenilikçi Haruki Murakami, gelenekçi Yukio Mişima, duygusal Kenzaburo Oe ve Japonya'nın De Sade'ı Junichiro Tanizaki gibi bildiğim figürlerin dışında başka kimler var diye merak ediyordum bir süredir. Karşıma dipsiz bir kuyu çıktı. Müzikte her ne kadar geri planda kalsalar da edebiyat alanında epey ileride olduklarını kabul etmeli. Hem Natsume Soseki gibi klasik isimlere, hem de güncel yazarlara şans vermeye karar verdim.

Peki neden Japonya? Açıkçası tarihsel olarak ilgimi çeken bir topluluk. Özellikle de 1800'lerden sonraki dönemleri. Savaşların yıkıcılığı ve gelenek-Batılılaşma çarpışmasının sonuçları bu toplum üstünde çok etkili. Ve bu durum da ilgimi çekiyor. Arada kalmış, bireyci ve yalnız bir toplum. Bir yanda içine kapanık geleneksel bir yüz, diğer yanda yüzü dünyaya çevrili. Bir yerde yakın hissediyorum.

Japon edebiyatı deyince akla ilk gelen çoğunlukla Haruki Murakami oluyor. Evet, sevdiğim bir yazar. Defalarca söyledim. Fakat... Ne kadar "Japon" bir yazar işte o kısmı tartışılır. Zira kitaplarını okurken karakterlerin ve mekanların isimlerini Amerikalı karşılıklarıyla değiştirseniz hikayeyi Batılı bir yazarın kaleme aldığına inanabilirsiniz. O kadar Amerikanvari yazıyor ki... Elbette bunu eleştirmek için söylemiyorum. İstediği gibi yazmakta özgür herkes. Lakin Murakami okuduktan sonra Japonya ve Japon olma konusunda çok fazla fikir sahibi olamıyorsunuz. Yoksa Dance Dance Dance, Karanlıktan Sonra ve Sahilde Kafka kitapları ustaca işler. Eyvallah.

Mesela bir diğer Murakami olan Ryu Murakami (akraba değiller elbette), o konuda çok daha ileride. Gecenin Dibi veya Yok Yere diye çevrilen meşhur "rahatsız kitabı" In the Miso Soup'u okurken öyle etkileniyorsunuz ki... Kendiniz kaptırıp. Tokyo gecelerinde sokakları arşınladığınıza inanıveriyorsunuz. Genelevler, kulüpler, oteller ve tren istasyonları derken Japonya'nın "öteki yüzü"ne tanıklık ediyorsunuz. Ben genel olarak bu tarz kendi kültürünü yansıtan kalemleri daha çok seviyorum. Beğenirsiniz beğenmezsiniz ama Orhan Pamuk'un İstanbul'u betimlemesi benim hoşuma gidiyor her defasında.

Bahsettiğim Haruki Murakami kitapları, genelde daha çağdaş figürler olsa da Yukio Mişima'nın geleneksel karakterlerini çok seviyorum (Mişima'cıyız!). Daha gerçekçi buluyorum. Oldukça acayip bir hayatı (ve ölümü) olmasına rağmen Mişima, öyle kişiler çiziyor ki, Japonya'da bir yerlerde o insanların varlıklarında kuşkunuz olmuyor. Murakami'nin karakterleri ise günümüzün evrensel otel yalnızlığı içinde yaşayan tiplemeler. Ha Japon deyin bu kişilere ha İngiliz.

Yabancılaşma, doğa, aşk, ölüm ve din meseleleri sıkça yer edindiğinden ötürü Japon kalemleri okurken kendimi çok daha güçlü hissediyorum. Bir yanda o bilinmezlik var iken bir yanda da kendime yakınlığın verdiği bir güç oluyor. Haiku, wabi-sabi ve zen gibi güzellikleri de hesaba katarsak eğer, Japon edebiyatını sevmemek için bir neden göremiyorum.

(Unutmak olmasın... Seni çılgın herif Tanizaki. Çarpık ilişkilerin yaratıcısı.)

8 yorum:

  1. Japon edebiyatına dair bilgimin çok az olduğunu yazınızı okuyunca daha da çok hissettim. Sadece Marukami'yi biliyordum. Diğer yazarları da okumak isterim, teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoğumuz bu konudan muzdaribiz :) Ben de yakın zamana kadar farkında değildim. Sonra kendi kendime Japon edebiyatına dair ne biliyorum diye sorduğumda cevap alamadım. Ve keşfe çıktım :)
      Keyifli okumalar.

      Sil
  2. başka japon yazar okumadım ama murakami bana da amerikalı gibi geliyor. bana japonluğunu çağrıştıran tek şey bazen bazı noktalarda güzel bir duruluk yakalıyor, kafamda japonlarla bağdaştırdığım bir duruluk. ama japon olduğunu bilmesem çağrıştırmazdı sanırım onu da. ve ne olursa olsun sanırım favorim latin ve ermeni edebiyatı. insan gabo ya da saroyan okuduğunda oraya ışınlanıyor, kolombiya'nın bir kasabasının meydanına ya da anadolu'nun bir köyündeki yüklüğün yanına ve tam olarak o âna.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa Sonik Hanım gelmiş. Hoşgeldiniz :)

      Latin edebiyatını ben de severim. Marquez ve Rulfo hele ki. Ermeni edebiyatına uzağım fakat Aras'ın bastığı kitapları ara ara okumaya çalışıyorum. Saroyan bence de iyi bir yazar.

      Sil
    2. geldim geldim, aslında buralardayım hep, eskisi gibi yorum yazıp kendimi belli etmiyorum epeydir ama yeni yıl kararlarımdan biri de bu: olabildiğince az sosyal medya ve olabildiğince çok blogculuk!
      :)
      ayyy bu uğurda yeni blog da açtım hatta
      -> https://sonipan.blogspot.com/

      çelınc yapıyorum gel birlikte şaapalım!

      Sil
    3. Takibe girdim :) Sosyal medya kullanmıyorum çünkü hem zaman alıyor hem de insanı geriyor ziyadesiyle. Blogta sevinci ve hüznü yaşamak daha iyi geliyor bana. Bir de sosyal medya mecraları daha açık. Oraya açıldığınızda saçma sapan yorumlar alma olasılığınız daha fazla :/ Mesela hayvanlar hakkında bir şey paylaşırsın, hemen "neden şurada ölen insanlara duyar kasmadın" derler. Sevmiyorum böyle şeyleri.

      Çelınca katılmak isterim ama yarıda bırakmak da istemiyorum. Biraz öteleyerek başlasam olur herhalde?

      Sil
  3. Ay ben de Sonikhanımcığımın sevdiği şeyleri seviyorum ahahhahha :D Edebiyatta aradığım şey, o tarif ettiği yüklük.

    İki kere okudum yazıyı, "Ben en iyisi Mişima okuyayım" diye bir neticeye vardım. Sanki Mişima'da yüklük var gibime geldi. Bu bana yıllardır Proust itelemeye çalışan arkadaşım aynı zamanda Mişimacı da. Bir bildiğiniz var kesin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mişima çok acayip bir adam. Güncel Japon yazarlar ne ise, o da tam zıttı. Bana öyle geliyor en azından.

      Proust çok sevdiğim bir yazar, bazen blogumda bahsediyorum; ama itelemek istemiyorum hiç kimseye çünkü Proust diğer yazarlardan çok farklı. Çok kısa bir frekansta çalışıyor. Ona yakınsa insan ölesiye sevebilir. Ama uzaksa da "Allah belanı versin Marcel" deyip uzaklaşabilir. Ortası olduğunu zannetmiyorum. Bu riski üzerime almak da istemiyorum :D Sonra arkamdan kulaklarımı çınlatıyorlar ahahaha. Hoş, geçenlerde bir arkadaşım öneri istedi. Sence okumalı mıyım dedi, oku deyiverdim. Bakalım kafaya ne yiyeceğiz :D

      Sil