Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

7 Eylül 2019 Cumartesi

Bir Anathema Konseri


Karikatürdeki gibi "milleti üze üze ev yapan" gruplardan biri de Anathema.
Ülkemizde şimdiye kadar otuzdan fazla konser vererek rekor kırdılar.
Muhtemelen Türkiye'de en çok konser veren yabancı grup olabilirler.
Fakat dün geceki konser diğerlerinden daha farklıydı.
Zira şarkı listesinin yarısını onlar yarısını biz belirledik konser öncesi.
Tıpkı 2014 yılında Metallica'nın yaptığı gibi, önceden oylar ile belirlendi şarkılar.
Tek fark, Metallica'da bütün şarkıları seyirci seçiyordu.

Anathema'nın hayranı olduğumu söyleyemem. Fakat şarkılarına aşinayım.
Türkiye'de yaşayıp da Anathema'ya "maruz kalmamak" elde mi?
Türk insanı gruba bayılıyor. Çünkü depresifler.
Her konserleri böyle mi bilmiyorum ama dün gece de bir hayli melankolikti.



2017 yılında çıkardıkları son albümleri The Optimist'ten San Francisco ile başladılar.
Grup üyeleri sahneye çıkmadan arka ekranda bir sahil ve araba göründü.
Daha sonra Golden Bridge köprüsü. Ve araba yola koyuldu. Gece vakti şehir turu atarak.
Bu duyguları uyandıran şarkıyı konserde izlemek daha güzel bir deneyimmiş, onu anladım.
İnsanda yolculuğa çıkma isteği uyandırıyor.

Sonra aynı albümden Can't Let Go, çok sevdiğim Endless Ways ve The Optimist'i çaldılar.
Grubu nitelendirirken bir çok müzik türünü sayanlara hak verdim.
Zira Anathema, ne salt bir metal grubu, ne de tastamam bir alternatif rock grubu.
Death metal, pop, rock, elektronik, progressive rock ve alternatif rock'ın karışımı bir tarzları var.
Bu kadar geniş skalada bir konser izlememiştim.

Thin Air'le devam ettik.
Burada çok konser verdiklerini fakat içlerinde en iyisinin bu gece olacağını söyledi Vincent.
Robert Smith'e benzer saçları ile Vincent'ın çok havalı bir solist olduğunu belirtmem lazım.
Özel insanlara has bir enerjisi var sahnede.
Son bir The Optimist şarkısı daha yaptık Springfield'la ve devamında derin şarkılara uzandık.
 

Sevdiğim şarkılardan olan The Storm Before the Calm ile tekinsiz yollardan geçtikten sonra,
Bol autotune kullanımlı Closer'ı çaldılar.
Ekranda kırmızı bir erkek kafası ve kaleydeskopik figürlerle,
Sözlerin büyüsüne kapıldık, "düş dünyan, içinde hapsolunacak çok korkunç bir yer."
Hafiften bir bunalım yaşadık. Ama daha başlangıçmış.

"Uzun zamandır çalmıyoruz" dedikleri One Last Goodbye, gecenin en iyilerinden biriydi.
Vincent ışıkları söndürelim dedi, fakat gece boyunca bu isteği pek gerçekleşmedi.
Ne hikmetse bir iletişimsizliktir gitti. Seyirci de öyleydi.
Mesela bir şarkı arasında "Türkçe merhaba nası denir" diye soran seyircinin karşılığı "hello" oldu.
Veya son şarkıda seyirciyi fotoğraflamak istediklerinde, "telefon fenerlerinizi açın" dedi defalarca,
Ama anlayan çok yoktu.
Ne hikmetse bazen de anlıyordu seyirci. "Fuck it"in Türkçesi nedir diye sorunca bülbül gibilerdi.
Tüm bu iletişimsizliğe rağmen güleryüzlülüğünü yitirmediler.
İzlediğim en sempatik gruplardan biriydi. Gerçekten amatör ruhlarını korumuşlar. Ego sıfır.
Neyse şarkıya dönecek olursak, arka fonda yanan bir mum videosu vardı, şarkıyla uyumlu.
Oluk oluk depresyon pompladılar bize sahneden. Cidden kalbimizi kırdılar.

"Bir şekilde beni böyle terk edeceğini biliyordum.
Bir şekilde senin kalmayacağını biliyordum.
Ve bir erken sabah ışığında, huzurlu, sessiz bir gece ertesinde, kalbimi alıp götürdün."


Distant Satellites sonrası epeydir okumadıkları Parisienne Moonlight'ı okudular.
Haliyle öldük öldük dirildik. Kısacık bir şarkı. Ama çok acı.
Sanırım gecenin bizim tarafımızdan seçilen şarkılarından biriydi. Normalde çalmıyorlar.
Hazır kalplerdeki yara açıkken derinlere, Deep'e gittik.
Ne güzel bir riffi var bu şarkının.
 
Ve favorim Lost Control!
Küreklerle toprak attılar üstümüze resmen. Söylenecek bir şey yok. Benim için zirveydi.

"Hayat bir kez daha ihanet etti bana. 
Kabul ediyorum bazı şeyler asla değişmeyecek.
.. Evet, düşüyorum. 
Yere çarpmam daha ne kadar sürecek? 
Neden yıkıldığımı söyleyemem, 
Neden yalnız kalmayı tercih ettiğimi merak ettin mi? 
Gerçekten kontrolü kaybettim mi?"


Destiny çaldılar hem sonra. Fena.
Angelica'yı çalmadan Vincent kendisine Twitter üstünden yazılan yorumu paylaştı.
Bir dinleyicisi "eğer bu şarkıyı çalmazsanız kendimi öldüreceğim" demiş.
Vincent da "burada mısın bilmiyorum, belki başka geceye geleceksin,
Ama ne olursa olsun böyle bir şeyin şakasını bile yapma" diyerek tatlı-sert çıkıştı.
Sonra şarkıya başladılar fakat ortasında garip bir şey oldu. Ses düzeni bozuldu.
Müthiş bir gürültü oldu. Grup üyeleri de şaşırdı ve "ne halt oldu öyle" diyerek afalladılar.
Seyirciye "iyi misiniz" diye sorduktan sonra şarkıyı tamamladılar.

Ve gecenin benim için en büyük sürprizi, ilk dönem şarkılarından olan A Dying Wish'ti.
"Ankara'ya death metal söylemeye geldik" diyerek seyirciyi hazırladılar önden.
Sonra şaka maka bu şarkıyı söylediler. Mosh pit yaparız diye beklediler, olmadı.
Yine de gümbür gümbür çaldılar, hakkını onlar verdiler. Vincent'ın vokali de cabası.
 
Finalde ise ışıkları nihayet tamamen kapattırdılar. Herkes telefonları açtı.
Arka fondaki ekranda sadece yıldızlar. Ve A Natural Disaster.
Konserlere neden gidiyosun diye soranlara cevabım bu performanstır.
Sadece sevdiğin şarkıları dinlemiyorsun, aynı zamanda da bir deneyim yaşıyorsun.
Tanımadığın yüzlerce insanın arasında. Işıkların altında.
Evinde tek başına A Natural Disaster dinlemek var, böyle bir ortamda A Natural Disaster var.
Biraz ters bir zamanda gittim bu konsere. Kafam atıktı. Bu şarkıyla şakülüm kaydı.
İçten içe ağlattılar bu zavallı Zihin'i. Siz siz olun doğru zamanda doğru konsere gidin.

"Çok zor, o gücü şuan bulmak çok zor, ama deneyeceğim.
Ve istemiyorum, istemiyorum, şuan devam etmek ve konuşmak istemiyorum
Neler olduğun dair. Ne söylersem söyleyeyim, ne yaparsam yapayım
Olanı değiştiremem."


Bisste ise bir klasik, rüya gibi Untouchable çalındı. İlk ve ikinci kısımları.
Bir tur daha içime akıttım gözyaşlarını (niye böyle oldu ya bu konser).

"Güvenine asla ihanet etmedim. İnancına asla ihanet etmedim.
Kalbinden asla vazgeçmeyeceğim. Yüzünü asla unutmayacağım.
Tarif edemeyeceğim bir duygu var. Saklayamayacağım bir neden var.
Çünkü asla o kadar parlak bir ışık görmedim, gözlerinin arkasında parlayan ışık kadar.

Bu hayatı anlıyorum ve benim için ne anlama geldiğini.
...Gitmene izin vermeliyim, batan güneşe
Gitmene izin vermeliyim
Ve eve dönüş için bir yol bulmalıyım."

Nerede bu Fragile Dreams diyenler, merak etmeyin. Çaldılar. Kapanıştı.
En sert kurşunu sona saklamış haytalar.
Bütün gece zıplayan, yerlere kapananan, suratındaki kederi elleriyle silen
(Hatta kardeşinin bu hareketleriyle alay ettiği) Vincent, tam olması gerektiği gibi çaldı.
Ah Vincent kardeş. Ne güzel adamsın.
Yine gel, yine kalpleri kır.
Bu arada Daniel ne tatlı bir herifmiş ya. Yaptığı espriler olsun, güleryüzü olsun.
Biss için geldiğinde sahnede bir sigara yaktı (Angelica faciası için).
Kardeşi de bunun üstüne ondan bir nefes aldı ve,
"Çocuklar ev ödevinizi yapın ve böyle yasak şeyler kullanmayın" diyerek kamu spotu yaptılar.
Tabii Daniel durur mu?
Sarhoş bir çifti çağırdı önce. Sahneye çıkmalarına izin verecekmiş gibi.
Bir süre lafladılar ve sonra "sahneye çıkabileceğini biliyorum ama izin veremem" deyip, ekledi,
"İşte gençler alkol insanı böyle yapıyor." Bir kamu spotu daha geldi.
Daniel matrak insansın. Saygılar.

Not. Konsere gelip de lak lak eden, gürültü yapan şamatacıları da anlayamıyorum.
Konser demek şarkı demek, dans demek. Ne oluyor bunca hengame, lakırtı.
Bari alt perdeden konuşun. Yavaş şarkılarda hön hön hön seslerinizi duymaya gelmedik.
Türk seyircisi bu konuda sınıfta kalıyor her defasında.

3 yorum:

  1. 99 depremi ile Judgement albumleri çok afedersin hayatıma sıçmışlardı.
    Hala da dinleyemem...
    Gerçekten "anısı çok".

    YanıtlaSil
  2. benim gittiğim anathema konserinde de bize sorduydu setlisti belirlerken , yıllar sonra yorum atıyorum bu olmamalıydı kabul :D
    Hala yazıyor olman çok güzel sen hep yaz biz hep okuyalım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mariposa mı o :D Doğru mu görüyorum (asın bayrakları).
      Sen de yaz :/

      Sil