Zihnin Arka Sokakları

"Ve en sonunda göreceğin aşk, verdiğin aşka eşit olacaktır." - The Beatles (The End) 🎵🐝💕🌻🌍🐾

5 Kasım 2018 Pazartesi

Marianne Faithfull-Negative Capability (2018)


"Leonard Cohen, David Bowie, John Lennon, Brian Jones,
Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jim Morrison, Lou Reed, Nico, Johnny Cash, Elvis Presley...
hepsi de gitti ve rock'n'roll'un kalbindeki ateş de beraberinde azaldı.
Fakat Marianne Faithfull bizimle, çok yaşa Marianne Faithfull."

- Ross Horton (Music OMH)

Ne kadar duygusal ve yerinde bir yorum. Biricik Marianne.

Marianne Faithfull, hiç kuşkusuz yaşayan en büyük rock n'roll ikonlarından biri. Belki çok konuşulmuyor artık, belki Hall of Fame'de ismi yok, belki de Hollywood Yıldızı yok. Hiç farketmez. Öyle bir ismi var ki kendisinin, rock camiasının en önde gelen figürlerinden biri. Kendisine olan özel hislerimi vaktiyle defalarca yazmıştım. İstanbul konserine dair incelememi okuyabilirsiniz (tık tık).

Altmışlı yıllarda kendi deyimiyle, "iri göğüslü bir melek" olarak rock dünyasına sokulsa da zamanla arzuladığı o seçkin kadına evrildi. Tiyatro yaptı, caz yaptı, Roger Waters ve Nick Cave'le beraber çalıştı, dahası artık onun şarkıları önplandaydı. Herkes "taze kan" derdindeyken o yıllanmış şarap oldu. Her yeni albümde daha değerli şarkılar yapmaya başladı. Ne rock camiasında ne de pop camiasında bir çok isme bu grafik nasip olmaz. Çoğu meşhur sanatçının ilk dönem eserleri hafızalara kazınır. Fakat Marianne'in ustalık dönemi eserleri (özellikle iki binli yıllar) çok daha rafine.

Onun özel yaşamında yaşadığı güçlükleri (madde bağımlılığı yüzünden sokaklara düşmesi mesela) başkası yaşasa acaba şuan burada yaşıyor olur muydu bilinmez. Fakat Marianne savaşçı bir kadın. The Rolling Stones üyelerinin evinde üstü başı çıplak halde görüntülenmesi, basının aşağılamaları, Jagger'dan olan çocuğunu düşük yapması hepsi yarım asır önceydi. Hepsini hakladı ve gerçek bir sanatçı olduğunu ispatladı. Alelade bir ses değildi.

Belki hiçbir zaman müthiş bir sesi olmadı fakat zaten müzik de sadece ses üstüne bir şey olmadı. Olsaydı zaten şuan opera sanatçıları dışında kimseyi konuşamazdık. Marianne'in sesinde duygu ve gerçeklik var bence. Ki sadece bu yeterli benim için. Song for Nico'yu okurken bahsettiğim o hissiyatı hissedebilirsiniz. Nico'yu da çok özledim ayrıca.

Negative Capability, 21. stüdyo albümü; gerek müzik eleştirmenlerinden topladığı övgülerle ve gerekse içerdiği mesajlarla onun zafer albümü olarak anabiliriz. Marianne bu albümü "en dürüst çalışmam" diye niteliyor. Dürüstlüğünden hiçbir zaman şüphe duymadığım için bilemiyorum. Fakat ortada gerçekten özel bir albüm var. Daha kadroya bakar bakmaz bu farkediliyor.

Nick Cave, Bad Seeds'ten Warren Ellis, eski çalışmalarından da hatırlayacağınız gitarist Ed Harcourt ve Queens of the Stone Age'den Mark Lanegan ekipteki isimler.

Esrik bir kemanla gitarın paslaşarak girizgahını yaptığı Misunderstanding, albümün karanlık bir tonu olacağını baştan gösteriyor. Gerçekten de vakur ve hüzünlü bir albüm. Ölüm, yalnızlık, yaşlılık, şiddet olayları, aşk her şeyin içinde bulunduğu bir albüm. Şarkıyı tarif etmek için hangi kelimeyi seçsem diye düşünürken aklıma sadece "nefes kesici" tabiri geliyor. Çünkü ilk notada aldığınız nefesi son dizede veriyorsunuz. Şarkının sonunda giderek solan erkek vokalleri şarkının hüznünü bir üst boyuta taşıyor. Şuranızdan vuran bir şarkı.

"Ve sonra kendinizi o yalnızlıkta buluyorsunuz.
Hiçbir açıklama da getiremiyorsunuz...
Ne yazık ki, yaşamanın da bir yolu yok
Fakat yanlış anlaşılmaktan da uzaklaşmak güç."

Şimdilik yayınlanan biricik tekli olan The Gypsy Faerie Queen'in girişi tam bir Cave/Ellis işbirliği kokuyor. Sözler ise düpedüz İngiltere mitleri kokuyor. Marianne'in o meşhur çatallı sesi, Cave'in uhrevi sesiyle bütün oluyor ve bence ortaya sadece 2018'in en iyi şarkısı çıkmıyor, son yılların da en iyi şarkısı çıkıyor. Gözlerinizi kapatın ve bu inanılmaz şarkıya kulak kabartın. Uzun zamandır bir şarkıyı dinlerken bu kadar hislenmemiştim.

"Takip ettim, takip ettim, takip ettim Çingene Peri Kraliçesi'ni.
Var oluyoruz, var oluyoruz, var oluyoruz, aradaki o alacakaranlıkta."

Negative Capability, her ne kadar hüzünlü bir yaşlılık albümü olsa da geçmiş ile de bağları olduğu gerçek. Mesela Marianne'i ünlü eden meşhur As Tears Go By, yine karşımıza çıkıyor. Tabii yeni bir düzenleme ile. Altmışlı yıllardaki o kristal sesin yerini olgun, görmüş geçirmiş bir kadına bırakıyor. Yine fonda keman ve pianonun desteğiyle yarı tatlı yarı melankolik bir şekilde ilerliyor.

"Günün akşamıydı, ben oturuyor
Ve çocukların beraber oyunlarını seyrediyordum
Tebessüm eden suratlar görüyordum, fakat benim için değildi,
Oturuyor ve gözyaşlarının akışını izliyordum.

In My Own Particular Way'in düzenlemesi kime ait henüz bilmiyorum fakat o kadar melankolik buldum ki defalarca döndürdüm durdum. 71 yaşındaki Marianne, kusurlarını kabullenebilecek, onu gerçekten sevebilecek birini çağırmakta.

 "Öğrenmek benim için uzun sürdü, 
Aslında şimdiye kadarki tüm yaşamım boyunca
Yakmam gereken ne çok çöp,
İçinden geçilecek ne çok cendere

Lütfen bana gönderin, beni sevebilecek birini
O ki kusurlarımı görecek fakat yine de beni sevebilecek
Ve biz birbirimizi seveceğiz." 

Kendini tekrarlayan bir piyano melodisi eşliğinde usul usul süzülen Born to Live, yakın zamanda hayatını kaybeden yakın dostu (aynı zamanda Keith Richards'ın da eski eşi olan) Anita Pallenberg anısına yazılmış. Dinlerken istemsizce gözyaşı dökülen ender şarkılardan biri. Kar yağışı gibi sessiz, gök gürültüsü kadar sarsıcı.

"Keder benden uzak durun, uzak durun
Eski dostları yitirmekten nefret ediyorum
Keder benim düşmanım, fakat aşk sayesinde dayanıyorum
Yaşamak ve ölmek için doğmak, sonsuza dek sevmek seni
Ağlatma beni, biliyorum ne yapmam gerektiğini
İyi bir ölüm için dua etmek, biri bana, biri sana
Ve herkes için diliyorum bunu, tanıdığım ve sevdiğim herkes için
Derinde bir yerde ve gökte bir yerlerde
Ölmek için doğuyoruz, kimseyi suçlayamam
Sevmek için doğuyoruz, hepimiz aynıyız."

Marianne, İstanbul konserinde Deep Water şarkısını söylerken bir dostunun ağır hasta olduğunu ve mucize olacak yaşaması için o şarkıyı yazdıklarını söylemişti. Şarkıdan sonra bir mucize gerçekleştiğini ve arkadaşının iyileştiğini paylaşmıştı. Şarkılarla seviniyoruz, şarkılarla yaşıyoruz ve şarkılarla vedalaşıyoruz. Hayat bu, "ölmek için dünyaya geliyoruz, kimseyi suçlayamayız".

Albümün ikinci (ve bence en iyi) nostaljik parçası, sanatçının en meşhur çalışması da sayılan, Broken English albümünden Witches' Song'un yeniden yorumlanması. Kırk yıl sonra yeniden bu şarkıyı dinlemek gerçekten farklı hissettiriyor. Her daim en sevdiğim şarkılarından olan bu şarkının duygu yüklü derin bir albümde yeniden karşıma çıkması çok anlamlı. Nick'in mırıltıları cabası (onunla çalıştığı albümler gerçekten bir başka oluyor).

"Unutma, ölüm ötede artık ve hayatsa tatlı!" 

Son nostaljimizi ise Bob Dylan'ın meşhur It's All Over Now, Baby Blue'yla gerçekleştiriyoruz. Normalde bu şarkıyı Rich Kid Blues albümünde okumuştu en son. Gitardan ziyade Marianne'in sesiyle harmanlanan kemanın ön planda olduğu epey olgun bir yorum.

Albümün muhtemelen tek hareketli şarkısı diyebileceğimiz They Come At Night, Paris'te yaşanan terör saldırılarını anlatıyor. Broken English'i hatırlatan öfkeli tonuyla dünyada yaşanan terör dalgasını sorguluyor (konserde şarkıyı Broken English'le beraber söylemeli, çok yakışacaktır).

"Merdivenlerde pusuya yatmış karalar giyen de kim?
Sırtından bıçaklayacak olan bir katil anacağım
Onlar gece geldiler ve dünya kör oldu korkuyla
Paris'te dehşet, gelecek işte burada."

Marianne'in yaşama veda eden gitaristi Martin Stone da unutulmamış albümde. Don't Go, albümdeki veda şarkılarından biri daha.

"Lütfen gitme bebeğim, kal biraz daha, sevenlerinle beraber
Benim küçük asim, söylenecek ne kaldı geriye?
Sana söylenen şeyi yap, sana söylenen şeyi yap
Düşün beni ve fazladan bir gün daha ver
O kadar da acele etme, bildiğin şey başına gelecek nasılsa
Düşün beni canım ve lütfen gitme
Sensiz yaşayamam ben, gitmene izin vermem ben
Lütfen biraz daha kal,
Fazladan bir tebessüm daha 
Ya da ikinci bir tane 
Aşk buna değer hayatım."

Yalnızlık konulu şarkılardan biri de No Moon in Paris. Harika sözleri var.

"Paris'te ay yok ve bu gece burası çok yalnız
Burası dışında her yerde ise dolunay.
Oysa yok burada, şuanda yok, ve hiçbir şey de yolunda değil...
Fas'ta gördüm ayı ve Brezilya'da gördüm.
Ah, o en karanlık zamanlarda gördüm.
Tepenin üzerindeydi, Martinik'te denizde ışıldıyordu.
Lakin çoğunlukla Paris'te tepemde ışıldardı.
Paris'te (artık) ay yok ve çok yalnız buralar,
Ne kadar yalnız olabilirse o kadar."

Loneliest Person isminden de anlaşıldığı gibi bir kez daha yalnızlık temasını işliyor. Fakat bu şarkıda öncüllerine göre Marianne daha önplanda. Sesiyle. Fizik ne kadar elveriyorsa o kadar zorluyor üst perdeyi. Sözleri haykırıyor adeta.

"Tüm gökyüzü kapkaranlık görünmekte
Ben parkın içinde koşarken
Fakat yüzün görünecek kadar parlıyor
Veya güneş portakal rengi bir gökyüzünde yükselebilir
Lakin gün benim için zifiri karanlık görünmekte
Sen dünyanın en yalnız insanı olabilirsin
Asla benim kadar yalnız olamazsın oysa"

Her ne kadar ölüm ve yalnızlığı çalışmasının odak noktası yapsa da Marianne'in ölüm ve yaşamla barışık bir profil çizdiği bir gerçek. Yaşlılığı, hastalıkları, kayıpları ve nihayet ölümü kabulleniyor. Kendine acıyan biri değil. Önüne bakıyor. Ölüm ise sonraki durak inmeye hazır. Ne gelirse karşılamaya şimdiden hazır. Güçlü bir kadın. Son üç dört senedir mücadele ettiği hastalıklar ve hala yürümekte güçlük çektiği, röportajlarında farkedilen bugün bile acılar duyduğu da düşünülürse böylesi bir albümü ortaya çıkarması muazzam. Hep bizimle kal.

Bunları Dinlemek Lazım: Misunderstanding, The Gypsy Faerie Queen, In My Own Particular Way, Born to Die, Witches' Song

* * *

En sevdiğim eski şarkılarından bir seçmeyle yeni albümden seçtiğim bazı şarkıları birleştirip kendimce bir liste hazırladım. Şimdiden iyi dinlemeler.


2 yorum:

  1. Bir Faithfull takipçisi değilim ama o yıllar içine giderek "isli" olan sesini severim. Bu albümü ise 10 üzerinden 10 puanı hak ediyor.
    Yılın en başarılı albümlerinden.

    Ve tam bir kış albümü bana göre

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum. En sevdiğim sanatçılar arasında üst sırada yer alıyor kendisi fakat benim de tercih ettiğim albümleri sesinin puslandığı 80'ler ve devamında çıkardıkları. Hele ki son yirmi yıldır çıkardığı her albüm benim için efsane oldu. Fakat Negative Capability muhtemelen içlerinde en iyisi. Çok dokunaklı bir albüm kesinlikle.

      Sil